CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Vallahi de billahi de ben yiğidim, Anadolu’nun yiğidiyim, Anadolu’nun Köroğlusuyum, Anadolu’nun efesiyim. 50 sefer söyledim, 100 sefer söyledim, bir daha söylüyorum, bunlar (PYD-YPG/PKK) terör örgütüdür. Eğer sen de yiğitsen karşıma çıkarsın Recep Bey, karşıma çıkarsın! Lafla peynir gemisi yürümez, oturmuşsun ahkâm kesiyorsun. Gelsene karşıma, sen reissin, sen cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal etmişsin, sen diktatörsün, dikta yönetiminin bütün uygulamalarını yapıyorsun, ama bu garip Kemal’in karşısına çıkmaya cesaret edemiyorsun. Niçin?" dedi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
"Benim tankım yok, benim tüfeğim yok, benim polisim yok, benim ordum yok, benim valim yok, benim kaymakamım yok, benim Allah’ım var Allah’ım, çıkacaksın karşıma! Yalan, cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden bir adama yakışmaz; yalan bir partinin genel başkanına yakışmaz. Yalan söylüyorsa, çıkacaksın önce milletten özür dileyeceksin. Ne terörü, PKK’nın terör örgütü olmadığını, PYD’nin YPG’nin El Nusra’nın IŞID’ın... Sen IŞID’a kol kanat gezerken, IŞID’a silah gönderme diye seni uyardım. Sen hâlâ El Nusra terör örgütü müdür, değil midir söyleyemiyorsun. Ben bunu bilmiyor muyum?
SEN HANGİ VATANSEVER DUYGULARLA SALİH MÜSLİM’İN AYAĞINA HALILAR SERDİN?
Şimdi ben ona bir soru sorayım izin verirseniz, ama sorudan önce küçük bir açıklama yapayım. Efendim, bu PYD’yle ilgili, PYD’nin terör örgütü olduğuna ilişkin ilk karar Mardin 2.Ağır Ceza Mahkemesinde çıkıyor. Kararın tarihi 17.09.2014. Karar bu arkadaşlar, bu karar. Bunu da arzu ederse kendisine gönderirim. Burada PYD terör örgütü olarak tanımlanıyor. Arkasından olay Yargıtay’a geliyor. Yargıtay kararı da bu, Yargıtay 16.Ceza Dairesinin. Burada da diyor ki, “evet PYD YPG PKK terör örgütüdür” diyor. Hangi tarihte? Yargıtay’ın ilamına bakalım, 21.05.2015’te. Bir mahkeme kararı PYD’nin terör örgütü olduğunu kabul ediyor; hem alt mahkeme, hem Yargıtay.
Şimdi bu karardan sonra, Yargıtay’ın bu kararından sonra bunlar PYD’nin Başkanı Salih Müslim’i Ankara’ya davet ediyorlar, altına kırmızı halı seriyorlar. Şimdi ben sana soruyorum Bay Recep, sevgili Recep, gözlerinden öptüğüm Recep, şimdi sana soruyorum. Sen mahkeme kararına rağmen, Yargıtay kararına rağmen, terör örgütü saymasına rağmen, sen hangi vatansever duygularla Salih Müslim’i Ankara’ya davet ettin, ayağına halılar serdin? Bana bir açıkla bakayım, yiğitsen açıkla. Yiğitsen, şerefliysen açıkla. Açıklayabilir mi? Emin olun tık çıkmaz, emin olun tık çıkmaz.
SALİH MÜSLİM’İ BURAYA KİM DAVET ETTİYSE, ONLAR TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDEDİRLER
Söyledim. Bakın ben bir şey daha söylemiştim. Bu soru bana sorulduğunda 2016’da, “Amerika PYD’ye de destek veriyor” diye soruluyor. Ben şöyle bir açıklama yapıyorum. Diyorum ki, “Kim PKK’ya destek veriyorsa, biz onu PKK’nın bir yan unsuru olarak görürüz. İster meşru bir organ olur, ister gayrimeşru organ olur. Meşru organların –ki, buradan Amerika’ya kastediyorum, soru öyle çünkü Amerika’nın tavrını soruyor- terör örgütleriyle ilişki kurmalarını asla ve asla kabul etmeyiz. Bunu her yerde ve her ortamda söyledik” ve sonra şu açıklamayı yapıyorum. “Benim merak ettiğim şey şu: “Ey Amerika” diye bağıran Sayın Cumhurbaşkanı, Amerika dönüp size şunu sorsa, ey Recep Tayyip Erdoğan, sen PYD’nin liderini Ankara’ya davet ettin, kırmızı halı serdin, sen onun terör örgütünün bir üyesi olduğunu bilmiyor muydun? Eğer bu terör örgütüyse, senin onu tutuklatman, gözaltına alman, yargının önüne çıkarman gerekmiyor muydu? Madem terör örgütü geldi, yakala çıkar.” Yine devam ediyorum; “AKP’nin yöneticileri iktidar sahipleri, terör örgütüne açıkça yardım ve yataklık yapmışlardır. Bütün cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyorum. İstiyorlarsa delil, bütün delilleri önlerine koymaya hazırız.” 2016’da söylüyorum ben bunları.
Şimdi her ağzımı açtığımda dünya kadar laf eder, her türlü hakareti eder, yakışmayacak bir üslup kullanır, önemli değil benim için. Ama ben ona diyorum ki, sen FETÖ’ye, sen PKK’ya, sen YPG’ye, sen El Nusra’ya, sen IŞID’a yardım ve yataklık yaptın tık yok, mahkemeye dahi veremiyor. Niye vermiyor? Mahkemeye versin beni! Bir laf ediyorum mahkemeye veriyorsun, sana en ağır suçlamayı yapıyorum, sen terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptın diyorum, tık yok. Mahkemeye veremiyor.
Mahmut Tanal karşımda oturuyor, salı günü dilekçeni ver. Salı günü Cumhuriyet Savcılığına, Erdoğan’ın terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptığından dilekçeni ver. Bu mahkeme kararlarını da vereceğim, hem Yargıtay kararını, hem Mardin’deki ağır ceza mahkemesinin kararını, o karardan sonra Salih Müslim’i buraya kim davet ettiyse, onlar terör örgütleriyle işbirliği içindedirler. Bunu ver, bakayım ne diyecekler."
"EY BAY RECEP BENİM SORULARIMA YİĞİTSEN CEVAP VER!"
Ayrıca ben ona bir soru daha sormuştum, bu Man Adası var ya 1 Sterline kurulan şirket. 15 milyon dolarlık mal satmış oraya. Dedim ki, bu 15 milyon dolarlık malı sattığın şirket hangi şirket? Öyle ya, oğlu var, dünürü var, kardeşi var, eniştesi var, eski özel kalem müdürü var. Bunlardan birisine söyle, şu şirkete sattık de. Tık yok, tık yok! Burada gariban, hani o kendisini yakan işçiler vardı ya işsiz diye, ekmek alırken fırından vergi ödüyor, bu beyler Türkiye’de vergi ödememek için Man Adasında şirket kuruyorlar. Senin yerliliğin de batsın, senin milliliğin de batsın.
Bir şey daha var. Hep sordum bugüne kadar tık yok. Dedim ki, sevgili Recep, gözlerinden öptüğüm Recep, bu namus ve şeref kavramı ne anlama geliyor? Sen tarafsız davranacağına dair namusun ve şerefin üzerine yemin ettin. Ben değil, sen ettin. Nerede ettin? Bütün milletvekillerinin önünde ettin. Efendim ben etmedim dese, bütün şahitler kendi milletvekilleri de dahil bütün parlamento. Namus ve şerefin bu topraklar için ne kadar kutsal olduğunu herhalde benim kadar o da biliyordur. Peki, bu namus ve şerefi nerede bıraktın sen? Niye benim bu soruma cevap vermiyorsun. Söylüyorum; ey Bay Recep –onun diliyle- benim sorularıma yiğitsen cevap ver.