Bizim kadınlarımız tarihin başından beri erkeklerle denktir. Anadolu köylerinde de halen öyledir. Sözgelimi bakınız kırsal alanlardaki köylere ve yöresine kaç göç diye bir şey yoktur. Tarlada, bağda, bahçede, düğünde dernekte, yolda yolakta birliktedirler, yardımlaşırlar…
Kurtuluş Savaşımızı bu anlayışla verdiler bizim kadınlarımız. Bu konuda sayısız örnekler bulabilirsiniz Kurtuluş Savaşımızda. Benim de teyzem gözlerini kaybetmişti.
Atatürk; ‘Hiçbir ulusun kadını, ben ulusumun kurtuluşu ve bağımsızlığı için Türk kadınından daha büyük çalışkanlıklar ve fedakârlıklar gösterdim diyemez’ diyor. Ulusça yaşanan kapkara bir dönemden örnekler veriyor. Anadolu kadınının kahramanlık destanını mecliste meydanda söylevlerle, konuşmalarla anlatıyor.
Tarayınız Kurtuluş Savaşı’mızı anlatan kitapları, birçok örnekler bulacaksınız. Ben sizlere yalnızca bir örnek sunacağım, Bilsen Başaran’ın kitabından(*) özetle.
Yıl 1921, zehir yağan bir kış günü, tipinin uğultusu, ayın aydınlığını sarıp sarmalamış, katran karası bir gün. Kışlanın ötesinde yığılıp kalan bir kağnı kışla nöbetçisinin dikkatini çekiyor. Bağırıyor, çağırıyor, ses yok. Durumu çavuşuna bildiriyor. Menzil Mıntıka komutanının görevlendirdiği Devrekanili Cemil, Beşiktaşlı Rifat Çavuş kar tümseği konumuna gelmiş bir kağnı arabasıyla karşılaşıyorlar. Cephane yorgana sarılı, otların arasında bir kız çocuğu; yanında bir gelin, başında oyalı çatma tülbentin çatkısı alnına düşmüş bir gelin, bir elinde övendire, öteki eliyle yorganı tutmuş, öylece donmuş kaskatı… granit bir heykel sanki…
Rifat Çavuş öküzleri kaldırmak isterken, Cemil Çavuş da otların arasından bebeği alıyor. Bebek acıkmıştır, anası sanıyor Cemil Çavuşu, meme arıyor!
Kağnı öküzler, bebek, top gülleleri, mermi sandıkları, şehit ananın bedeni kışlanın önüne götürülüyor. Bu aziz yükün önünde saygıyla selama duruyorlar. Kumandan Osman Bey, görevliler göz yaşlarını tutamıyorlar...
Komutan şöyle sesleniyor:
Türk kadını dünyada misli bulunmayan kahraman bir anadır arkadaşlar!... Milli mücadeleyi kazanacağımızın en büyük delili işte önümüzde yatan biri şehit, biri bebek iki kutsal varlık…
Cemil Çavuş komutanları tarafından, kadının kim olduğunu bulmakla görevlendirilir. Şehit gelinin alaca önlüğü, benli baş örtüsü onun bu çevreden olduğunu göstermektedir. Sonunda Kastamonu Seydiler Köyü’nde bulunur şehidin yakınları, bebeği alırlar, bağırlarına basarlar… feryadı figan ederler…
Sonradan adının Şerife olduğu, bebeğe Sıdıka adı veridiği öğrenilir. Sıdıka Hanım 1976’dan birkaç yıl önce dünyamızdan ayrılmıştır.
Sonuç:
Bize bu yurdu vermek için canlarını verenlerin yerleri cennet olsun.
………………………………………
(*) Bilsen Başaran, Sözün Gümüş Kapısı, Ozan y., 2012, İst. Kitabından özetlenmiştir.