Vahit Şahin
Adana Altınoran Sanat Atölyesi öğrencileri Barok sanatının güzel bir örneği olan Sivas’ın Divriği ilçesindeki Ulu Cami’yi inceledi. Altınoran Sanat ve Düşünce Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur, Divriği Ulu Cami’nin hakkını alamamış bir başyapıt olduğunu söyledi.
Uygur, Altınoran Sanat Atölyesine katılan öğrencilerini Ulucami’yi gezdirirken yaptığı konuşmada, bir esere başyapıt diyebilmek için onu başyapıt yapan özelliklerini de aktarılması gerektiğini belirterek, “Örneğin Piramitler birer başyapıttır. Roma'daki Pantheon da başyapıttır. Selimiye Cami de bir başyapıttır. Binanın estetik oranlanmasındaki ustalık, içerisine giren ışığın insanlarda göğe yükseliyormuş etkisi oluşturarak Mimar Sinan'ın tanrıya bakışını yansıtması, Selimiye'yi hemencecik bir başyapıt haline sokar. Sagrata Familia'da bir başyapıttır” dedi.
Çok önemli bu eserlerin neredeyse hepsinin başyapıt olmalarının hakkını aldığını, tüm dünya tarafından ilgiyle izlendiğini, bu eserlere günde yüzlerce, hatta binlerce insanın girip çıkıp gezdiğini ifade eden Uygur, “Bir başyapıt olmakla birlikte kamuoyunun yeterince yahut neredeyse hiç tanımadığı, ilgisel haksızlığa uğramış mimari başyapıtlar hangisidir? Bu soruya cevap olarak hemen söyleyebileceğim bu yapı Sivas'ın uzak ilçesi Divriği'nde bulunan Ulucami'dir. Ve beraberindeki Dar-ül Şifa, yani hastanesidir. 1071 de Yüce Han Alpaslan Anadolu'ya Malazgirt'den girdiğinde, yanındaki büyük komutanlardan biri de Mengücek Gazi isimli bir beydi. Bu bey Erzincan, Kemah ve Divriği'ni alarak kendine bir beylik kurdu. Onun kurduğu ve merkezinin Divriği olduğu bu beyliğe Mengücekoğulları denilir oldu. Avrupa Ortaçağ'ın karanlığını yaşarken, Mengücekler Selçuklu'nun bilime dayalı geleneğini Divriği’ne kadar taşıyıp, bölgeye çok önemli eserler bıraktılar. Bu eserlerin en önemlisi ise 1228 yılında Ahmed Şah ve eşi Turan Melek tarafından yaptırılan Divriği Ulucami ve Dar-ül Şifası'dır. İki eser bitişik nizamda olduğu için birlikte Ulucami diye anılır. Burada “Ahmed Şah ve eşi Turan Melek” diye yazmamın özel bir nedeni bulunmaktadır. Amacım o dönemlerde Selçuklular'ın kadını erkekle bir tutma özelliklerine dikkat çekmek. Zaten Divriği Ulucami'yi gezdiğinizde sizler de bu eşitliğe şahit olacaksınız. İlmik ilmik işlenmiş taşlarda Bey ile Hatun'un yüceltilmiş birlikteliğini göreceksiniz” dedi.
Eserin başmimarının Ahlatlı Hürremşah olduğunu kaydeden Uygur, “Cami geleneksel Selçuklu Mimarisi'nin bir devamı olsa da, dört adet anıtsal kapısı ile bütün sanat tarihçilerinin dikkatini çekerek, eşsiz ve evrensel bir niteliğe bürünmüş. Ahlatlı Hürremşah isimli bir yapıcının eseri olan bu kapılar, dünya taş işçiliğinin doruk noktasına ulaşacak kadar görkemli bezemelerle süslenmiştir. Ayrıca Darül-ül Şifa'nın içindeki bezemeler ile camideki mihrap ve ahşap minber de kapıları destekler. Bezemelerin güzelliği yanında daha da önemli olan bunu yapan ustanın felsefik derinliğini hemen hissedebilmenizdir. Yapılan her figürün felsefe tarihinden çıkmış bir öykünün metaforu olduğu hemen hissediliyor zaten. Ancak izleyici bu figürlere her baktığında kendine göre yeni anlamlar da çıkarabiliyor” dedi.
Heykelle Süslenmiş İslami Eser
Altınoran Sanat ve Düşünce Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur, eseri eşsiz kılan şeylerden birinin de, başka hiçbir İslami eserde olmadığı üzere, Dar-ül Şifa'nın taç kapısında Ahmed Şah ile Turan Melek'in birer heykelinin bulunması olduğunu söyledi.
Uygur, şöyle devam etti:
“Her ne kadar İslam'ın ortaçağı sayılan 1800lü yıllarda heykellerin yüzü tahrip edilmiş olsa da, özellikle Turan Melek heykelinde saç örgüsüne kadar detay görebilmekteyiz. Ayrıca aynı kapının sağdaki sütununun arkasına gizlenmiş şekilde, bir üçgen içinde Ahmed Şah ile Turan Melek'in birer sureti daha bulunmaktadır. Kısacası Divriği Ulucami Hürremşah'a ait bir başyapıttır. Unesco eseri “Korunması gereken dünya kültür mirası” olarak tescil ettiğine göre de tescilli bir başyapıttır.”
Altınoran Sanat ve Düşünce Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur, inceleme gezisinde ayrıca Sivas Medreselerinin kapı süslemelerini gördüklerini, 10 Muharrem matem günü dünyanın en eski cem evinde izlediklerini, Selçuklu ve sanat üzerine tartışma yaptıklarını ve Kemaliye'de Kibele kültürü ve bunun mimariye yansıması üzerine sohbet ettiklerini sözlerine ekledi.