Kılıçdaroğlu, “Sizler Belediye Başkanı olarak seçildiniz, savcılıktan kağıt aldınız, YSK’ya gitti dosyalarınız, YSK hiçbir sakınca yoktur Belediye Başkan adayı olabilirler dedi. Belediye Başkanı adayı olarak çıktınız, meydanlara çıktınız, vatandaşa gittiniz, kahve kahve, sokak sokak dolaştınız, apartman apartman gezildi. Sadece siz değil partililer gezdi, vatandaşlar gezdi, gönüllüler gezdi, sizleri anlattılar. Ve vatandaş size güven verdi ve sizleri Belediye Başkanı seçti, Belediye Başkanlığı koltuğuna oturttu. Ama bir gün sonra bir ilde bir vali yazıyor ‘bu Belediye Başkanını görevden alın ve kayyum atayın…’ Daha koltuğuna bile doğru dürüst oturmadı, daha koltuğu ısınmadı. Bu demokrasi değil arkadaşlar. Demokrasiye indirilen darbedir, halkın iradesine indirilen darbedir” dedi.
Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Seçimlerden sonra yaptığımız ikinci toplantı. İlk toplantıda karşılıklı düşüncelerimizi birbirimize aktarmıştık. Sizler heyecanlıydınız bugün olduğu gibi, güzel şeyler yapmak istiyordunuz, çalışmak istiyordunuz ve bugün yerel seçimlerin yedi ayını devirdik, ikinci toplantımızı yapıyoruz. Yedi, yedi buçuk aydan sonra ben buradan bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Hangi partiden olursa olsun, hangi kimlikten, inançtan, yaşam tarzından olursa olsun ben bugün bütün Belediye Başkanlarımızın önünde bütün Belediye Başkanlarımızı kutlamak istiyorum. Hepiniz sağ olun, var olun diyorum, hoş geldiniz diyorum.
Diyeceksiniz ki ne oldu da bizi kutluyorsunuz. Yedi buçuk aylık dönemde çok şey oldu, çok güzel şeyler yaptık, hep beraber yaptık, birlikte mücadele ettik, birbirimize danıştık. Yanlışlarımız varsa süratle düzelttik, doğrularımız varsa doğruları büyütmeye çalıştık. Karşılıklı haberleştik. Büyükşehir Belediye Başkanlarımız belli aralıklarla bir araya geldiler ortak politika, ortak hedefler belirlediler. Bu ne demektir biliyor musunuz? Yerel yönetimlerde ilkleri yazıyoruz, tarihte yerel yönetimlerde ilkleri yazıyoruz. Bu da bize nasip oldu, bunu da biz yapıyoruz. Yaptığınız işin çok değerli olduğunu bütün Türkiye’nin bilmesi lazım ve bizim de bunu anlatmamız gerekiyor. Sıradan bir iş yapmıyorsunuz, sıradan bir görev de üstlenmediniz. Bulunduğunuz beldenin sorunlarını çözmede halk size yetki verdi, siz o yetkinin gereğini yerine getiriyorsunuz. Ama bunu yerine getirirken önünüze engeller çıkabilir, birileri engellemek isteyebilir. Bunların hiçbir önemi yoktur. Azim ve kararlılıkla bütün sonuçları elde etmek mümkündür. Biz bugün önümüze çıkarılan bütün engelleri aşan Belediye Başkanları olarak toplanıyoruz. Birlikte mücadelenin, beraber mücadelenin, bir hak mücadelesinin, vatandaşa hizmet mücadelesinin ne kadar değerli olduğunu halka anlatmaya çalışıyoruz.
Size bir teşekkürüm var baştan söyledim, neden? Birincisi şu, devraldığınız özellikle başka partilerden Belediye Başkanlığını devralan arkadaşlarıma sesleniyorum ve vatandaşlarıma sesleniyorum; yönetimi devraldılar, çok zor bir tabloyu devraldıklarını gördüler, belediyenin borç batağında olduğunu da gördüler, bir tabloyu çıkardılar ama hiçbir Belediye Başkanımız bir enkaz edebiyatının arkasına saklanmadı. Bu da bizim tarihimizde bir ilktir. Biz önümüzdeki tablo ne kadar ağır olursa olsun bunları aşma gücüne ve yeteneğine sahibiz algısını toplumun belleğine kazıdınız. O nedenle size teşekkür ediyorum. Enkaz edebiyatı yok. Enkaz edebiyatının arkasına sığınılabilir mi? Evet. O zaman ben görevimi yapamıyorum algısı çıkar ortaya. Biz koşullar ne kadar zor olursa olsun, mali koşullar ne kadar zor olursa olsun hepsini aşabilecek yetkiye sahibiz, kabiliyete, yeteneğe sahibiz dediniz. Bu açıdan bizim için çok önemli değerli arkadaşlarım ve sizlere bu çerçevede teşekkür etmek de bu partinin, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak benim görevimdir.
Başka bir şey daha yaptınız. O nedenle de ben Belediye Başkanlarımıza teşekkür ediyorum. İsraf haramdır diyoruz. Saraydakiler de israf haramdır diyorlar, sokaktaki çocuk da israf haramdır diyor. En yaşlımız da israf haramdır diyor. Hangi inançtan ve kimlikten olursa olsun 82 milyon vatandaşımız da israf haramdır diyor. Ama israf denizinde yüzüyorlar. Siz bir şey daha yaptınız. İsraftan özenle kaçındınız. Tasarruf yaptınız. İsraftan özenle kaçınarak bir beldenin, bir belediyenin, bir Büyükşehir Belediyesinin hakkıyla, hukukuyla ve adaletle nasıl yönetileceğini bütün Türkiye’ye gösterdiniz. Bu açıdan da hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Sade bir Belediye Başkanlığı, güven veren bir Belediye Başkanlığı, güveni tetikleyen ana unsur israftan kaçınmaktır, şatafattan kaçınmaktır. İsraftan ve şatafattan kaçıldığı andan itibaren siz sokakta daha rahat yürüyeceksiniz. Çünkü yapılan her israf vatandaşın cebinden çalınan para demektir. Oysa siz vatandaşın cebinden alınan her kuruşun hesabını vatandaşa hizmet olarak götürdünüz. Ne zaman? 7,5 ayda yaptınız bunu. Bu güven bundan sonra da artarak mutlaka devam etmeli değerli arkadaşlarım.
Sadece iki örnek vereceğim. Biri Büyükşehir, birisi de bir ilçe belediyesi. Ankara Büyükşehir Belediyemiz yedi buçuk ayda, Nisan 2019’la 25 Ekim 2019 arasında 387 milyon 821 bin 378 lira bütçe fazlası verdi. Batak içinde olan bir belediyeden 7,5 ayda geldiğimiz noktadır. Yeni aldığımız bir belediyedir. 20 – 25 yıl sonra aldığımız bir belediyedir. 20 – 25 yıl içinde yapılan israfı düşünün, harcanan paraları düşünün. Bir başkent, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başkenti bir başkent kimliğinden uzaklaştırıldı, bir kasabaya dönüştü neredeyse. Yüksek binaların olması oranın başkent olduğu algısını pekiştirmez değerli arkadaşlarım. Lüks binaların olması değiştirmez bu tabloyu. Orada siz vatandaşla güven içinde, aldığınız her kuruşun hesabını veren güven içinde bir yönetim yapıyor musunuz? Ankara’nın tarihine ve kimliğine saygı duyuyor musunuz, sahip çıkıyor musunuz? Ankara’nın kültürünü bütün dünyaya tanıtıyor musunuz? Tanıtmıyorsanız olmaz. Biz bunu yapıyoruz.
Bir de başka bir örnek daha vereyim, Rize Fındıklı Belediyemizden. 25 yıl sonra orayı da kazandık. 4 Nisan 2019’dan bugüne 820 bin lira borç ödendi. Bir Büyükşehir Belediyesi değil, bir İl Belediyesi de değil, mütevazı bir belediye. 820 bin lira borç ödendi, 600 bin lira da tasarruf yapıldı. Ne yaparsınız? Sadece Belediye Başkanlarımıza teşekkür edersiniz. Ben o nedenle sizlere teşekkür ediyorum. Verdiğiniz mücadele, harcadığınız her kuruş bu ülkenin insanına helal olsun dedirtecek size. O nedenle sizler görev yaparken, hem CHP’nin tarihi mirasını taşıyorsunuz hem bu ülkeye, beldeye, ilçeye, ile hizmet ederken de bu hizmetin bir anlamda ne kadar değerli olduğunu topluma aksettiriyorsunuz.
Size bir teşekkürüm daha var. Bütün Türkiye duysun diye anlatıyorum bunları, herkes duysun diye anlatıyorum bunları. Saraydaki zat da duysun diye anlatıyorum bunları. Size bir teşekkürüm de şeffaflık… Bütçenin şeffaflığı, ihalelerde şeffaflık... Meclis toplantılarını halka açık yapıyorsunuz, YouTube’dan yayınlıyorsunuz, isteyen beldede, ilde, ilçede, isteyen her kişi meclis toplantılarını televizyonda izler gibi izleyebiliyor. Düne kadar yoktu bunlar. Düne kadar saydamlık diye bir kavram yoktu, şeffaflık diye bir kavram yoktu. İhaleyi kaça yaptın diye soruyoruz, buna bile yanıt alamıyorduk. Yine onların belediyelerinden bu yanıtı alamıyoruz. Ama bizim belediyelerimiz, yani Cumhuriyet Halk Partisinin belediyeleri, yani halkın seçtiği ve yerel iktidara taşıdığı Belediye Başkanlarımız şeffaflık konusunda üstlerine düşeni yapıyorlar. Bu da bir ilktir değerli arkadaşlarım, bu kadar geniş ve yaygın belediye meclisi toplantılarının YouTube üzerinden halka yayınlanması bir ilktir. Dolayısıyla ben yine hepinize yürekten teşekkür ediyorum.
Bir şey daha, katılımcılık… Hep şunu söyledik, birlikte yöneteceğiz, beraber yöneteceğiz, hiç kimseyi dışlamayacağız, herkesi dinleyeceğiz dedik. Bunun da gereğini yerine getiriyoruz. Belediye Başkanlarımız yerlerine getiriyorlar. Muhtarlarla, sivil toplum örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla bir araya geliyorlar. Hatta doğrudan vatandaşın katılımıyla da pek çok proje üzerinde çalışmalar yapılıyor. Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bir çalışma belki de bizim siyaset tarihimizin bir ilki olacak. Yüzbinlerce kişinin görüşü alınarak projeler oluşturulmaya başlanıyor. Bu ne demektir? Ben yaptım oldu mantığından siyaseti kurtarmak demektir. Her şeyi ben bilirim mantığından siyaseti koparmak demektir. Bu, ortak aklı, beraberliği, istişarenin ne kadar değerli olduğunu Türkiye’ye ve bütün dünyaya anlatmak demektir. Eğer sosyal yardım yapacaksanız muhtarı göz ardı ederseniz doğru olmaz. Kentin mimarisiyle ilgili karar alıyorsanız meslek kuruluşlarını göz ardı ederseniz doğru olmaz. Dolayısıyla Belediye Başkanlarımız bu konuda da yeni bir sayfa açtılar bütün Türkiye’de ve bütün vatandaşlarımın bu gerçekleri bilmesi lazım.
Başka bir şey daha var değerli arkadaşlarım, yine teşekkür ederim özellikle bütün Belediye Başkanlarımıza. Malum bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Ekonomik krizin toplumsal ve sosyal boyutları var. Aç yatan yüzbinlerce çocuk var bu coğrafyada. 17 yıldır bu ülkeyi yönetenler cepleri için çalıştılar. Bir daha söylüyorum, kızacaklar bir daha söylüyorum, 17 yıldır bu ülkeyi yöneten bir avuç insan sadece cebi için çalıştı, vatandaş için değil. Dolayısıyla geldiğimiz ekonomik krizin geniş halk kitlelerini vurduğunu ve mutfaklarda yangın olduğunu görüyoruz. Kendisini yakan insanlar, intihar eden insanlar, onu geçtik, toplu intiharların olduğu bir sürecin içine girdi Türkiye. Ve bizim Belediye Başkanlarımız sosyal yardımları da belli bir çerçevede hayata geçirmeye başladılar. En azından, ne yapabiliriz de ekonomik krizin sosyal yansımaları mutfakları daha az vurabilir diye bir arayışın içine girdiler. Bu da bizim için çok değerlidir değerli arkadaşlarım.
Bir örnek vereceğim, yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızdan bir örnek vereceğim. Bu yıl dar gelirli, yoksul 30 bin üniversite öğrencisine burs verilecek, yardım yapılacak. Miktarı 96 milyon. Eski parayla 96 trilyon lira. Nereden buldu parayı? İsrafı engelleyerek, israfı önleyerek. Geliri bir yerden artmadı ama israfı kesti. Kime veriyor? 30 bin fakir, dar gelirli ailelerin üniversitede okuyan çocuklarına veriyor. Bu toplumsal barışımız açısından, üniversitede okuyan çocukların zamanlarını daha fazla derse ayırmaları açısından son derece değerlidir değerli arkadaşlarım.
İsrafı önlüyoruz, tasarrufları halk için kullanıyoruz. İsrafı nasıl önlediğimizi de beldeye de, ilçeye de, ile de, büyükşehire de, halka, vatandaşlara anlatmak zorundayız. Bunları anlatacağız.
Değerli Belediye Başkanı arkadaşlarım, bin liranın altında emekli aylığı alan var mı, yok mu tartışması çıktı. Rakam verdim, bin liranın altında dul ve yetim aylığı alan kişilerin sayısını verdim, 847 bin 643 kişi. Dediler ki, böyle bir şey yok.
Bakın değerli Belediye Başkanı arkadaşlarım ve bizi televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarım, bu Sosyal Güvenlik Kurumunun Eylül 2019 tarihli istatistiği tablosu. Benim değil Sosyal Güvenlik Kurumunun. Ne zaman? Eylül 2019. En başta bin liranın altında aylık alanlar var. Ne kadar? 847 bin 643 kişi. Ben doğruları söyledikçe onlar yalanla halkı kandırmaya çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, gerek bu partinin Genel Başkanı olarak ben, gerek Belediye Başkanları olarak siz halka doğruları söyleme konusunda bir geleneği özenle ve kararlılıkla sürdürmek zorundayız. Ne söylerlerse söylesinler, hangi gazeteleri olursa olsun, hangi televizyonları olursa olsun gerçeğin önünde hiç kimse bir engel olarak duramaz. Gerçek farklı bir şeydir, acıdır gerçek biliyorum, bazen birileri için sorunlu da olabilir, onu da biliyorum. Ama gerçek değişmez, güneş balçıkla sıvanmaz. 800 binden fazla kişi bin liranın altında aylık alıyor 21.yüzyılın Türkiye’sinde. 17 yıldır bu ülkeyi yönetenler Türkiye’yi ne hale getirdiler? 17 yıldır cepleri için çalıştılar vatandaş için değil. Cepleri için çalıştılar fakir fukara için değil. Cepleri için çalıştılar, yakınları için, dünürleri için, akrabaları için, oğulları için, torunları için çalıştılar. Biz kimin için çalışıyoruz? Vatandaş için. Bu ülkenin hiçbir ayrım yapmadan bütün vatandaşları için çalışıyoruz. Siyasette yeni bir süreci birlikte başlattık ve birlikte götüreceğiz. Yeni bir siyaset, yeni bir siyaset anlayışı, ahlaklı bir siyaset, adaletli bir siyaset, hiç kimseyi ötekileştirmeyen bir siyaset. Bunu yapacağız değerli arkadaşlarım.
Ve sizlere bir teşekkürüm daha değerli arkadaşlarım, kooperatifçilik konusunda Belediye Başkanlarımızın duyarlı davranması. Pek çok ilde, ilçede, beldede kadınları bir araya getirip kooperatif kurarak onların daha iyi gelir elde etmeleri, alın teriyle gelir elde etmelerine imkan sağladınız. Bu aynı zamanda kırla kent arasındaki gelir dağılımının dengelenmesi açısından da çok önemli.
Bir şeyimiz var onun için biraz zamana ihtiyacımız var, kentin estetiği ve kentin entelektüel yapısı. Kentli olmanın kuralı farklıdır. Kentli apartman dairesinde oturur, kentli sabah kahvesini içer, çayını, kahvaltısını yapar, sabah gazetesini okur, işine gider, arabasına biner, belli bir hayat standardı vardır ve dolayısıyla kentlinin bir şekliyle entelektüel dünyadan da nasibini alması lazım. Sineması, tiyatrosu, resim sergisi, hayatın her alanıyla ilgili entelektüel dünyanın. Sinemaya gitmek isteyebilir, tiyatroya gitmek isteyebilir, bir oyunu izlemek isteyebilir, deniz kenarında gezmek isteyebilir, bir parkta oturmak isteyebilir, ailesiyle beraber gidip herhangi güzel bir yerde bir sabah kahvaltısı veya bir akşam yemeği veya bir öğle yemeği yemek isteyebilir. Arkadaşlarıyla, dostlarıyla beraber güzel bir parti yapmak isteyebilir, düğüne, derneğe gitmek isteyebilir. Kentlinin böyle bir yaşamı vardır. Ama kentli aynı zamanda entelektüel dünyadan da yararlanmak ister. Dolayısıyla Belediye Başkanlarımızla sanatçılar arasındaki ilişkinin de çok sağlıklı bir zeminde ilerlemesi gerekiyor. Buna biraz daha zamanımız var ama bu konuda atılmış çok ama çok güzel adımlar var.
Ve biz bütün bu hizmetleri yaparken değerli arkadaşlarım, tek güvencemiz demokrasi, bize oy veren vatandaşlar. Demokrasi kültürü geliştikçe bu ülkede kişi başına gelir de süratle artar. Demokrasi kültürü yani hukukun üstünlüğü sağlandıkça yatırımcı önünü görür. Bir gelecek endişesi taşırız, geldiğimiz noktada şöyle bir açmazla karşı karşıyayız. Yargı bağımsızlığı olmadığı için, adalet duygusu büyük ölçüde zedelendiği için, parası olanın hapisten çıkıp parası olmayanın hapiste kaldığı, parası olan hakkında savcının iddianame bile düzenlemediği, parası olmayanın doğrudan doğruya yakalanıp hapse atıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bu süreç içerisinde hepimizin savunması gereken temel kural hukukun üstünlüğü, adalet ve demokrasidir. Sizler Belediye Başkanı olarak seçildiniz, savcılıktan kağıt aldınız, YSK’ya gitti dosyalarınız, YSK hiçbir sakınca yoktur Belediye Başkan adayı olabilirler dedi. Belediye Başkanı adayı olarak çıktınız, meydanlara çıktınız, vatandaşa gittiniz, kahve kahve, sokak sokak dolaştınız, apartman apartman gezildi. Sadece siz değil partililer gezdi, vatandaşlar gezdi, gönüllüler gezdi, sizleri anlattılar. Ve vatandaş size güven verdi ve sizleri Belediye Başkanı seçti, Belediye Başkanlığı koltuğuna oturttu. Ama bir gün sonra bir ilde bir vali yazıyor ‘bu Belediye Başkanını görevden alın ve kayyum atayın…’ Daha koltuğuna bile doğru dürüst oturmadı, daha koltuğu ısınmadı. Bu demokrasi değil arkadaşlar. Demokrasiye indirilen darbedir, halkın iradesine indirilen darbedir. Hangi partiden olursa olsun her siyasal parti doğal olarak bir başka siyasi partinin rakibidir. Ama her siyasi partinin ortak hedefleri vardır demokrasi gibi, insan hakları gibi, kadın erkek eşitliği gibi. Türkiye coğrafyasında aç kimsenin yaşamaması gibi. Herkesin iş güç sahibi olması gibi. Eğer siz beğenmediğiniz bir partinin Belediye Başkanlarını neredeyse topluca görevlerinden alıyor, yerine kayyum atıyorsanız… Kim? Atamayla gelen birisi. Vatandaş niye oy kullandı, hangi gerekçeyle vatandaş oy kullandı? Sormak gerekiyor iktidar yetkililerine, sandığı niye koydunuz oralara, sandığı koymasaydınız. Hadi Belediye Başkanını aldınız, belediye meclisi var. Belediye meclisi otursun bir Belediye Başkanı seçsin, demokrasiyse demokrasi. Ona bile izin vermediler.