Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi75
Bugün Toplam450
Toplam Ziyaret1825096

TİYATRO SANATÇISI ERCAN KONT’LA SÖYLEŞİ

( 02.05.1942, Adana … 22.12.2019, Adana )M. Demirel Babacanoğlu

(Sanatçı O Yüce İnsan Ercan Kont 22.12.2019 günü dünyamızdan ayrıldı.Tiyatromuzdan kocaman bir yaprak düştü. Emmi şiir öksüz kaldı. Sarsıldı yüreğim. 24.12.2019 günü törenle Kabasakal  Mezarlığı’nda toprağa verildi. O’nunla 07.01.2010’da gerçekleştirdiğim söyleşiyi, O’nun yüce, ulu, temiz anısına sunuyorum. Ailesine yakınlarına sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Yeri İrem Bahçesi olsun.)

Ercan Kont, ince uzun, esmer, saçlı/sakallı bir tiyatro sanatçısıdır. Yürürken, konuşurken, sanat yaparken hep düşüncelidir. Beyninde sürekli tasarılar vardır; an içinde gerçekleştirir. Güleç yüzlü, sevecen, yardımseverdir. Onu  her zaman sanatın içinde görebilirsiniz. Başlıyoruz söyleşiye..

-Doğduğunuz  yıl, yer..

-2.5.1942 yılında Adana-Mestanzade Mahallesi (Mahalle’nin büyüyen tarafı  Şehitduran Mahallesi oldu.) 373 Sok, 31 nolu evde doğdum.

Anam bana, yüklüyken anamın arkadaşlarından biri okuduğu romanda Ercan adını görmüş, anama babama çocuk erkek olursa adını Ercan koyun diye önermiş. Anam babam da ben doğunca adımı Ercan koymuşlar.

Oturduğumuz sokak çıkmaz sokaktı, süreri bahçeliydi, parselleyip sattılar; mahalle genişledi, genişleyen bölüm Şehitduran Mahallesi oldu.

Sokağımızda, Demirtaş Ceyhun, Mustafa Sağyaşar, Erol Büyükburç ve aileleri otururlardı. Sonra bunlar büyük kentlere göçtüler.

Evler en çok üç katlıydı. İnsanları akraba gibiydiler. Birbirlerini severler, yardımlaşırlardı. Akşama doğru sokak sulanır, evlerin önüne çul/sacan serilir, üstüne minderler atılırdı. Komşular oturur, çay/kahve içer söyleşirlerdi. Bir yandan da yemek hazırlıkları yapılırdı. Kimi patlıcan doğrar, kimi patates soyardı..

-Değiştirdiğiniz mahalle, evler..

-Dedem, babam, amcalarım, Malatya’dan, yollara düşüp konaklayarak Adana’ya gelmişler. Hürriyet Mahallesi’nde şimdiki yıkılmış olan Karakol’un arka taraflarına yerleşmişler. Babam, amcalarım burada büyümüşler, burada evlenmişler. Babamın adı Abdulvahap, anamın adı Sitti (Sıdıka). Biz üçü kız, üçü erkek altı kardeştik. Biz büyüyünce şimdiki Şehitduran (Mestanzade) Mahallesi’ne  gelip arsa satın alıp, ev yaptırıp yerleştik.

Biz bu mahalleden sonra da Çınarlı Mahallesi’nde TRT binasının arkasında bir yerde oturduk. Şimdi de Reşatbey Mahallesi Adlitabip yakınlarında oturmaktayız..

-Ana-baba, çevre ilgililiği..

-Ailem, çevrem benimle çok ilgiliydiler: Benim çok iyi bir insan olmam için emek verdiler. Ben şöyle anlatıyorum olayı:

Beni anam doğurdu, öğretmenlerim yoğurdu, basın duyurdu..

Doğuran anama rahmet, yoğuran öğretmenlerime saygı, duyuran basına teşekkür, seven insanlara saygı sunuyorum..

Anamın okuması yazması yoktu, ama cahil değildi.

Bahçıvanlık yapan babamın parası yoktu, ama dostu çoktu.

Anam, babam, ablalarım, ağabeylerim oturduğumuz mahallede sevilirdik. Bütün bir mahalle bir akraba gibiydik. İşte böyle bir ortamda doğup büyüdüm ben. Onlardan aldığım terbiye ile yaşamımı sürdürüyorum. İnsanları seviyorum, yardım etmeye çalışıyorum.. takdir ediliyorum..

Sokağımızdan Demirtaş Ceyhun, Mustafa Sağyaşar, Erol Büyükburç  gibi unutulmaz sanatçılar çıktı. Bence bu sokağa, bu sanatçıların adı verilmeli, anıtları dikilmeli.. Ben öğünüyorum bu sanatçılarımızla..

-Okuduğunuz okullar..

-I. İnönü İlkokulu, Tepebağ Ortaokulu (Şimdi Tepebağ Lisesi), Sanat Okulu, Erkek Lisesi’nde okudum. İlkokulun 4., 5. sınıfındayken 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir müzikli oyun (ront)’da oynuyordu, sıkılmışım; öğretmenim, neden sıkıldığımı, neden oynayamadığımı sordu.

Benim ront giysilerim, ayakkabılarım yetersizdi. Sıkılarak, utanarak, ront giysilerimin, ayakkabılarımın yetersiz olduğunu belirtim. Daha sonra çözümlendi bu iş. Bir çocuğun ront giysilerini, ayakkabılarını verdiler bana, oynadım, başarılı da oldum.  Bu benim hiç unutamadığım acı/tatlı anılardan biri oldu.

Adana’da o zamanlar iki ortaokul vardı. Biri Tepebağ, diğeri İstiklal Ortaokulu’ydu. Hatta Tepebağ’a   I. Ortaokul, İstiklal’a II. Ortaokul denirdi.

Ortaokulu altı yılda bitirdim. İbrahim Bilgen adında bir Türkçe öğretmenimiz vardı; okuyunca ne olmak istediğinizi, kompozisyon olarak yazmamızı söyledi. Ben de teneffüste yazdım kompozisyonu. Gazeteci olmak istediğimi, fakat iktidarın gazetecilere yaptığı baskıdan dolayı istemediğimi, 1 liradan.’dan 10 liraya,’ya kadar; 1 aydan 10 aya kadar hapis cezasını çekemeyeceğimi belirttim. Sonuçta iyi bir puan almışım!..

Ortaokulu altı yılda bitirdiğim için liseye gitmeyi göze alamadım. Sanat Okulu’na yazıldım. Kura çektik, elektrik bölümü düştü bana. Atölyede ayakta durmaktan dizlerim rahatsızlandı, okuldan ayrıldım. O yıl çektiğim eziyetler, çileler ders oldu bana. Adana Erkek Lisesi’ne yazıldım; 3 yılda bitirdim (1963).

-Yaptığınız işler, çalışmalar..  

- Ailem yoksuldu, bana harçlık veremiyordu. Bu yüzden, Devlet Su İşleri (DSİ)’nde çalışan abim her ay bana 10 lira harçlık veriyordu. Ben bu parayı harcamıyor kırtasiyeciden bir deste parşömen (A4 kağıdı) alıp, yazılısı olan sınıfların önünde tanesini 5 kr.’tan satıyordum.

Bir de bana terzi olan ablam yardımcı oluyordu. Bir gün bana biraz para verip, çörek alıp satmamı önerdi. O zamanlar, Jandarma Komutanlığı’nın bitişiğinde Çörekçi Aliağa’nın çörek fırını vardı. Oradan gider çörek alırdım. Tablaya koyup başımda taşırdım. Satarken bir değişiklik yaptım: “Çöreeeek varrr” yerine, “taze simiiit, küncülü simiiiit varrrr” diye bağırdım. Simitlerim çarçabucak satıldı. İlk kez simit sözünü ben söylemiştim, bundan sonra yayıldı gitti.. Bundan dolayı bana “kibar simitçi” diyorlardı. Simitleri erken satıp bitiriyordum, sonra da okula gidiyordum. Artan zamanlarımda ise ders çalışıyordum..

Ortaokul sıralarında, stadyumda/maçlarda gazeteden şapka yapıp satardım. Oradaki gazozcular gel gazoz sat dediler, sattım. Mahallemizdeki yazlık sinemada da gazoz, çerez sattım..

O yıllarda, ikindiüstü, sinemalarda oynayacak filmlerin kartelaları at arabası üzerinde taşınır, mahalle mahalle  dolaştırılırdı. Ben de bu at arabalarından birinin üstünde megafonla oynayacak sinemanın, filmlerin adını, saatini bağırırdım.

Lise dönemimde satış işlerim kırtasiyeye yönelmişti. Lise dağılımımda Kız Lisesi önüne gider, kalem açacağı, silgi, cetvel, parşömen satardım.  Ayrıca mahalle arasında da gazoz, kurabiye de satardım..

Erkek Lisesi’nde “Sarı Avrat” lakaplı bir tarih öğretmenimiz vardı. Bir gün tarih dersinden sözlü yapıyordu. Bir arkadaşımız çalışamadığını belirti, kalkmadı; bir başkası da kalktı soruları bilmedi, sıra bana gelince, ben de, soruları bildiğim kadarıyla yanıtladım. Öğretmenimiz sınıfta, “bakın çocuklar” dedi, “bu çocuk geldi, efendice soruları yanıtladı, alacağı not beş etmiyor ama; siz Kız Lisesi önüne gider kız tavlamaya çalışırsınız; bu çocuk harçlığını çıkarmak için kalem açacağı, silgi, cetvel satmaya  gidiyor, bu yüzden 10 veriyorum..” dedi.

Lise bitti. Ekonomik nedenle yüksek öğrenime gidemedim. İşportacılığa başladım. Kazak, gömlek gibi şeyler satıyordum. Herkes mallarını satarken, “Yanan fabrikadan kurtarılan, batan gemiden çıkarılan mallar, Alman malı, Amerikan malı, ithal malı, mağazada 10 lira, bizde 5 lira” diye bağırıp satıyorlardı.. Ben ise, “Gelin baylar bayanlar, bakın; bu mallar, ne ithal malı, ne İtalyan, ne alman malı, ne Amerikan, ne batan geminin, ne yanan fabrikanın malları!.. mağazada 5  lira, bizde 10 lira..” diyordum. Duyanlar şaşırıyorlardı; gelip sattığım mallara bakıyorlardı; iyi satış yapıyordum.

Diğer işportacılar, mağaza sahipleri de bu satışa akıl erdiremiyorlardı!..

Bir gün belediye zabıtası beni yakaladı, mallarımı alıp götürdüler, “Belediyeden gel al eşyalarını” dediler, gittim; mallarımı almak için beklerken, Adana Belediyesi Şehir Tiyatrosu (O zamanlar Büyükşehir Belediyesi denmiyor.) için “Bay/bayan figüran aranıyor, isteklilerin müdürlüğümüze baş vurması..”diye  duyuru yapılıyordu. Hemen başvuruda bulundum, kabul  edildim. Yıl 1964/65’ti, tiyatroculuğa ilk adımı attım..

-Tiyatroculuğa başlama, oynadığı oyunlar..

-Ulus Parkı’nda Piknik Aile Çay Bahçesi vardı. Orada sanatçılar program yaparlardı. Saat 23’ten  24’e kadar da Necat Uygur topluluğu tuluat oyunları oynardı. Bitmezse süreri  yarın derlerdi. Ben bu sanat hareketlerini  izlerdim. Orada öğrendiklerimi arkadaşlar arasında taklit ederdim. Bu benim oyuncu olmak için ilk denemelerimdi. Belediye şehir tiyatrosunda figüranlığa başlayacaktım. Sıramı bekliyordum. Adımla çağırdılar. Bir iki denemeden sonra  alındım. Belediye Tiyatrosu sezon sonu yazın turneye çıkacaktı. Yalnızca beni figüran olarak yanlarına aldılar. Gaziantep’te “İkiz Kardeşim Davit” oyununu oynandı. “İsyancılar” gündeme girdi. Oyunculardan biri rolünü terk edip gitmiş; onun rolünü bana verdiler; böylece yardımcı oyunculuğa başladım.

1966 yılıydı askere gittim, 1968’de terhis oldum. İsparta’da askerliğimi yaparken tiyatroculuğumu sürdürdüm. İsteğim üzerine Ankara Astsubaylar Orduevi’ne gönderildim. Orada, sinemada, gazinoda yöneticilik yaptım. Bir ay erken terhisle ödüllendirildim. Orada birlikte çalıştığım tertiplerim de ödüllendirildi.

Askerlik dönüşü, eski arkadaşlarımın kurduğu AST (Adana Sanat Tiyatrosu)’na katıldım. AST’an esinlenerek Alinur Uğurpakkan, Cengiz Sezici, Perihan Doygun, Ben.. AHT (Adana Halk Tiyatrosu)’nu kurduk. Alinur’un, Abadinpaşa  Caddesindeki  iş yerinde çalışmalara başladık. Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu Salonu’nda Aç İt Fırını Yıkar,  Aladağlı Mıho, Yeniden Doğarız Ölümlerde  oyunlarını oynadık.

1968’de kesintiye uğrayan Şehir Tiyatrosu, Selahattin Çolak’ın Başkanlığı döneminde 28.2.1980 günü yeniden açıldı. Ben tiyatro müdürü olarak görevlendirildim. Tiyatro topluluğu oluşturduk, oyunlar oynamaya başladık. Mahalle muhtarları kanalıyla tiyatroseverleri  belediye otobüsleriyle tiyatroya getirdik, tiyatro izlemelerini sağladık. 1981’de liselerarası;  Cumhuriyetin 60. yılında ilkokullar arası 23 Nisan tiyatro şenlikleri yaptık. Bu çalışmaları, bölgeye, ülkeye yaymak istedik, koşullar elvermedi, sürdüremedik. 12 Eylül sonrası Belediye Başkanı Kurmay Albay Nuri Korkmaz’dı;  çok büyük destekler verdi bize.

12 Eylül giyiniş yasasına uyarak sakalımı, saçımı kesmek zorunda kaldım.

Normal düzene geçildi, 1983’te seçim yapıldı. Yeni seçilen belediye başkanı beni tiyatro müdürlüğünden aldı. Selahattin Çolak Belediye Başkanı olunca yeniden tiyatro müdürlüğüne atandım. Daha sonraki seçimde belediye başkanı değişti. Yeni gelen başkan seninle çalışamam dediği için emekli oldum. Bu sıralarda, Kadir İnanır’ın baş rolünü oynadığı Tatar Ramazan filminde hapishane baş katibi  rolünü oynadım. Sonra da Ezo Gelin’de imam rolünde, Kara Duvak’da papaz rolünde, Asi  dizisinde Cevizci  Hacı rolünde oynadım, hatırı sayılır bir para al(a)madım!

 DSİ (Devlet Su İşleri)’nde geçici işçi olarak çalıştım. Emirgan Aile Çay Bahçesi’nde (Atatürk Cad. üzeri TRT’nin bulunduğu yer.), Altınkoza Film Festivali’nde, yazlık sinemalarda, düğünlerde, etkinliklerde, özel  günlerde, okulların anma günlerinde sunuculuk yaptım/yapıyorum, tiyatro dersleri verdim, çalışıyorum, çalışacağım..

-Son günlerde yaptığınız çalışmalar..

-Sanat yaşamıma başlayışımın 41. yılında okuduğum şiirlerin tümünü bir sıraya koydum, İlçe Milli Eğitim’den izin aldım. Lise ve dengi okullarda şiir dinletileri yapıyorum. Sanat yıl dönümlerimi şiir dinletileri sunarak, izleyicilerimle paylaşıyorum. Sanat yaşamımım 45. yılında 5. şiir dinletimi düzenledim. Davetiye şöyleydi:

“Sanatçı, alnında ışığı ilk hisseden insandır.”/Atatürk.

 Ercan Kont Şiir Dinletisi: 10 Ocak 2010, Pazar, Saat 15,

Yer: Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu.

Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nin 10 Ocak Basın Bayramı  etkinlikleri kapsamında medyaya olan vefa borcumu ödeme adına düzenlediğim şiir dinletisine tüm sanat severleri bekliyorum. (*)

İmza:Ercan Kont.”

-Unutamadığı anılardan biri..

-Sanat yaşamımda düğünlerde, sinemalarda, tiyatrolarda… sunuculuk yapar, fıkra anlatırdım. Anama demişler ki, “Senin oğlan soytarılık yapıyor.” Anam da bana kızmış.  “Oğlum bunları yapma, sana sütümü helal etmem” dedi. Ben de şaka olsun diye, “Sana bir teneke süt getiririm ana” dedim. “Git başımdan, ne halin varsa gör” diye beni azarladı. Daha sonraki yıllarda, “Keşanlı Ali Destanı”da “Beş vakit Niyazi”yi oynuyordum. Anamı davet ettim, gelip bu oyunu izledi. “Oğlum iyi ki bildiğini yapmışsın, devam et, sütümü helal ettim” dedi. “seninle övünüyorum.” Bu olayı hiç unutamam, her aklıma gelmesinde ağlarım.

-Gezginciliğiniz…

-60’lı yıllarda Atatürk Caddesi üzerinde şimdiki TRT’nin bulunduğu yerde Emirgan Çay Bahçesi vardı, sanatçılar burada konser verirlerdi, Adanalılar gelir çaylarını içer, eğlenirlerdi. Mesut Mertcan burada sunuculuk yapardı, askere gidince yerine ben alındım. Günde 5 TL veriyorlardı. 4 lirasını biriktiriyor, Abidinpaşa Caddesi’deki  parçacılardan saten kumaş alıyor, sahne elbiselerimin modelini kendim çiziyor, terziye tarif ediyor, diktiriyordum. İzleyiciler takdirle karşılıyorlardı, mutlu oluyordum. Bu çalışmalarım beğenilmiş olmalı ki, İstanbul’a davet edildim. Gittim, gördüm, baktım, insanların yapay davranışları hoşuma gitmedi, Adana’ya geri döndüm... Bazıları soruyor; İstanbul’a  niye gitmiyorsun, gitsen büyük şöhret olursun diye.. Gidip, gördüğüm, yaşadığım olumsuzlukları bilmiyorlar! Ben de onlara diyorum ki, gitmeyeceğim burada kalacağım, benden sonrakilere “gübre olabilirsem yeter diyorum.” Anladınız mı ironiyi?

-Sonuç..

-Selam verip alıyorum, başım dik, alnım açık. İnsanlar bana güler yüz gösteriyorlar. Bu da bana yetiyor! Bence insanlar her ortamda esenleşmeli. Üzüntüler  paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça  çoğalır..

-Bir şiiriniz...

Dün:

Doğdum, büyüdüm, öğrendim

Anladım, anlattım, savundum

Özümden, sözümden hiç dönmedim

Seçim, sandık, oy, demokrasi dedim

Bugün:

Sermayem sevgimdir, sitem değildir

Servetim gönlümdür, gömüm değildir

Karun’dan zengin olsan bana ne

Para çok şey ama, her şey değildir

Yarın:

Varsın yol geçsin mezarımdan

İnsanlar kıvrılmasınlar

Varsın vazgeçsin makamından

İnsanlar kıvırmasınlar

(*)Bu dinleti gün ve saatinde gerçekleştirildi.

 7.1.2010, Adana

578 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038