Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, “Hep birlikte fedakârlık yaparak, inşallah bu salgın musibetinin üstesinden gelerek sağlıklı ve huzurlu bir şekilde geleceğe bakacağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.
“KAPALI MARAŞ’IN BUGÜNE KADAR KAPALI TUTULMASI KIBRIS TÜRK TARAFININ İYİ NİYETİNİN BİR GÖSTERGESİYDİ”
Pazar günü Kıbrıs Türkü’nün hukuk, eşitlik ve varoluş mücadelesinin en kıymetli eseri olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının 37. yıl dönümü vesilesiyle adaya bir ziyaret gerçekleştirdik. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından yaptığımız bu ziyaretin her iki taraf için de önemli mesajlar içerdiğine inanıyorum.
Ziyaretimizde bizlere Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, bakanlarımız, eski Meclis başkanlarımız, milletvekillerimiz ve muharip gazilerimiz de eşlik etti. Kıbrıs’a ayak basışımızdan ayrıldığımız ana kadar şahit olduğumuz muhabbet sebebiyle Kıbrıslı kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum.
Ada’da ilk olarak 15 Kasım Cumhuriyet Bayramı törenlerine iştirak ederek Kıbrıs Türkü’nün bayram sevincine ortak olduk. Ardından uzun bir aranın ardından yeniden kullanıma açılan Kapalı Maraş bölgesine geçtik. Kapalı Maraş’ın bugüne kadar kapalı tutulması Kıbrıs Türk tarafının samimiyetinin ve iyi niyetinin bir göstergesiydi. Ancak bu niyet jesti Rum tarafında hiçbir zaman karşılık bulmadı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti bir süre önce Kapalı Maraş’ın sahil şeridini halka açtı. Bu cesur adımı biz de destekliyoruz. Kapalı Maraş’ta kullanıma açılan bölgenin yollarını 15 gün gibi kısa bir süre de asfaltladık. Bisiklet yolu, kaldırım tamiri, içme suyu tesisi, çocuk oyun parkları, büfe, bank, çevre düzenlemesi gibi hizmetleri hayata geçirdik. Heyetimiz ve Kıbrıs halkıyla birlikte Maraş’ta gerçekleştirdiğimiz program bölgenin bundan sonra hızla canlanmasını sağlayacak adımlar konusundaki kararlılığımızın da ifadesidir.
Kıbrıs meselesinden bihaber, Kapalı Maraş’ın açılmasının stratejik önemini kavrayamamış, bizim oraya yaptığımız ziyaretin mesajını anlamamış olanların bu programa piknik gözüyle bakması pek tabidir. Hamdolsun milletimiz meselenin ne olduğunu da, orada yaptığımız işin manasını da gayet iyi biliyor.
“HER KONUDA OLDUĞU GİBİ TÜM DÜNYAYI ETKİLEYEN SALGIN HUSUSUNDA DA KIBRISLI KARDEŞLERİMİZİN YANINDAYIZ”
Her konuda olduğu gibi sağlık ve özellikle son dönemde tüm dünyayı etkileyen salgın hususunda da Kıbrıslı kardeşlerimizin yanındayız. Bu çerçevede kısa sürede inşasını tamamladığımız 100 yataklı Lefkoşe Acil Durum Hastanesinin de açılışını yaptık. Hastanemizle birlikte beş ambulansı da hizmete soktuk. Ayrıca, Kıbrıs’a 500 yataklı bir hastanenin inşası için de hazırlıklara başladık.
Buradaki törenin ardından Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’la bir görüşme gerçekleştirdik. Biliyorsunuz Sayın Tatar, Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen ardından Ankara’yı ziyaret etmişti. Böylece iade-i ziyaretimizi de gerçekleştirmiş olduk. Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’la ülkelerimiz arasındaki iş birliğinin daha da güçlendirilmesi için atılacak adımları değerlendirdik. Gayet başarılı geçen bu programla Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni birbirinden ayırmak isteyenlere en güzel cevabı verdiğimize inanıyorum.
Rum-Yunan ikilisinin uzlaşmaz tutumları sebebiyle artık yeniden konuşulması, tartışılması, müzakeresi anlamsız hâle gelen hususları bir kenara bırakarak yeni bir gelecek inşası için hep beraber kolları sıvıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gerçeğini bölgede ve tüm dünyada kabul ettirecek bir döneme girdiğimize inanıyorum.
Ziyaretimizde gösterdikleri samimi teveccüh için Kıbrıslı kardeşlerimize şükranlarımı bir kez daha tekrarlıyorum. Böyle millî bir meselede Türkiye’nin yanında yer alan siyasi partilerimizin, meslek kuruluşlarımızın ve sivil toplum örgütlerimizin temsilcilerine de ayrıca şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.
İZMİR DEPREMİ
Aziz milletim; iki haftasını geride bıraktığımız İzmir depremi ülkemize hem doğal afetler gerçeğini bir kez daha hatırlatmış hem de afet öncesi ve sonrası hazırlıklarımızı gözden geçirmemize vesile olmuştur. Bu çerçevede İzmir depreminde iyi bir sınav verdiğimize inanıyorum.
Depremin gerçekleştiği 30 Ekim saat 14.51’den itibaren Türkiye afet müdahale planı işlemeye başlamıştır. İzmir’deki AFAD ekipleri hemen harekete geçmiş, çevre illerdeki ekipler de derhal İzmir’e destek için yola çıkmışlardır. Depremin birinci saatinde AFAD İzmir ekipleri, itfaiye birimleri, şehirdeki sivil toplum kuruluşlarının arama-kurtarma ekipleri, ulusal medikal kurtarma ekipleri, acil yardım ekipleri sahada çalışmaya başlamıştı.
Aynı şekilde ilk dakikalardan itibaren Emniyet, Jandarma ve Türk Silahlı Kuvvetleri birimleri hem personelleriyle hem helikopter ve insansız hava araçlarıyla destek için afet bölgesindeki yerlerini almışlardı. Depremin ikinci saatinde 25 bin kişilik mobil mutfak ve 50 personel bölgeye sevk edilmiş, AFAD’ın lojistik depolarından çadır ve battaniye gibi barınma ihtiyaçları yola çıkarılmıştı. Depremin altıncı saatinde diğer bölgelerden kara ve hava yoluyla 2 binin üzerinde arama-kurtarma personeli ve 15 arama-kurtarma köpeği bölgeye ulaşmak üzere yola çıkmıştı. Depremin 10. saatinde Türkiye arama-kurtarma planı kapsamında yedi temel ihtiyacın karşılanması için binlerce personel sahada bilfiil çalışmalarda görev almış durumdaydı. Depremin 12. saatinde 100 psikososyal destek personeli depremzedelerle görüşme yapmaya başlamıştı. Depremin 24. saatinde hasar tespit çalışmaları için 520 personel sahaya inmişti. Depremin 48. saatinde binin üzerinde çadırın kurulumu tamamlanmış depremzedelerin kullanımına sunulmuştu. Depremin 72. saatinde Türkiye arama-kurtarma planı kapsamında 8 binin üzerinde personel ve bin 200 araç sahada faaliyet hâlindeydi. Kızılay’ımız her zaman olduğu gibi yine tüm imkânları, personeli ve gönüllüleriyle ilk andan itibaren İzmirlilerin yanındaydı.
Bugüne kadar İzmir’de 700 bin öğün sıcak yemek, bir o kadar da içecek ve ikram malzemesi dağıtıldı. Görüldüğü gibi tüm planların ve hazırlıkların âdeta tıkır tıkır işlediği bir organizasyonla devlet İzmir’e ve İzmirlilere sahip çıkmıştır.
AFAD’ın arama-kurtarma ekipleriyle birlikte akredite kurumlar olan JAK, AKUT ve İHH yanında çok sayıda sivil toplum kuruluşu bu amaçla destek için İzmir’e koştu. Çeşitli belediyelerden de çok sayıda itfaiye, arama-kurtarma ekibi İzmir’deki çalışmalara katıldı. Tüm bu ekipler AFAD koordinasyonunda planlı, bilinçli, donanımlı bir şekilde arama-kurtarma çalışmalarında görev aldı.
Elbette bu çalışmaların öncesi var. AFAD, ülkemizin 11 bölgesinde arama-kurtarma çalışmalarına katkıda bulunacak sivil toplum kuruluşlarıyla toplantılar yaparak afet sonrası müdahalelerin hem hızlı hem etkin olması için ciddi bir hazırlık yürütmüştür. Dikkat ederseniz, artık ülkemizdeki hiçbir afetin ardından nerede bu devlet sesleri yükselmiyor. Çünkü devlet ilk andan itibaren hep milletimizin yanında yer alıyor, gereken her türlü desteği sağlıyor, faaliyeti yürütüyor.
“TÜRKİYE GENELİNDE DEPREME DAYANIKSIZ BİNALARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ ÇALIŞMALARINI HIZLANDIRIYORUZ”
Bu vesileyle İçişleri Bakanlığımıza, AFAD Başkanımıza ve ekibine, Çevre ve Şehircilik Bakanımıza ve ekibine, çalışmalarda görev alan tüm bakan arkadaşlarıma, kurumlarımızın mensuplarına, Kızılay’ımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza teşekkür ediyorum, özellikle yine Silahlı Kuvvetlerimize teşekkür ediyorum.
Şimdi depremin yol açtığı hasarların kalıcı telafisiyle ilgili süreci yürütüyoruz. Çadırlar, kışın kalmaya uygun olmadığı için konteyner şehirler kuruyoruz. Kalıcı konutlarla ilgili proje hazırlıkları tamamlandı. Bu ay bitmeden ihaleler yapılıp inşa sürecine geçilecek. Buna göre 1750 konutu kendi yerinde yeniden inşa edeceğiz. Ayrıca, belirlenen rezerv alanlarda 3 binin üzerinde konut inşa ederek hak sahiplerine dağıtacağız.
Türkiye genelinde de depreme dayanıksız binaların dönüştürülmesi çalışmalarını hızlandırıyoruz. Bu konuda vatandaşlarımızdan daha fazla destek bekliyoruz. Dönüşüm çalışmalarında bugüne kadar yaşanan sıkıntıları göz önüne alarak gerekirse bu konuda yeni düzenlemelere de gidebiliriz.
Rant yerine depreme dayanıklılığı önceleyen bir anlayışla bu şekilde hareket ettiğimizde hedeflerimize daha kısa sürede ulaşacağımız açıktır. Bir kez daha İzmirlilere geçmiş olsun diyorum.
“DÜNYADA VE BÖLGEMİZDE TARİHÎ BİR YENİDEN YAPILANMA SÜRECİNİN SANCILARI YAŞANIYOR”
Aziz milletim; dünyada ve bölgemizde tarihî bir yeniden yapılanma sürecinin sancıları yaşanıyor. Salgın bu süreci hem hızlandırmış hem de biçimlendirmiştir. Siyasi ve ekonomik değişim dalgası sınırları aşan sonuçlar doğurarak etki alanını ve gücünü artırmaktadır.
Türkiye’yi son 18 yılda tarihinin en büyük demokrasi ve kalkınma reformlarıyla tanıştırmış bir yönetim olarak ülkemizi yeni döneme hazırlanmanın da en başta gelen görevimiz olduğuna inanıyoruz. Geçmişte devlet içine çöreklenmiş olan vesayetin ve kullandığı araçların tüm izleri gizli ajandalarıyla, paralel hatlarıyla, örgütsel aidiyetleriyle, ucu dışarılara kadar uzanan dayatmalarıyla artık tarih olmuştur.
Zihniyet olarak tek parti devri faşizminden bir adım öteye geçememiş olanlar, bizim değişim ve reform başarılarımızın ürünü olan sonuçları dahi tabu hâline getirmeye çalışıyor. Hâlbuki adı üzerinde değişim dinamik bir süreçtir. Ortaya çıkan şartlara ve ihtiyaçlara göre sürekli yeni adımlar atmayı gerektiriyor. Bunun için biz reform gündeminden hiç kopmadık. Değişimin asla bitmeyen bir yürüyüş olduğu gerçeğini unutmadan, dünyadaki gelişmelere uygun şekilde sürekli hedef büyüterek yeni reformlarla yolumuza devam ediyoruz.
Bugüne kadar hep adalet ile kalkınmayı, hukuk ile ekonomiyi, özgürlük ile güvenliği birbirini tamamlayan iki olgu olarak kabul eden bir anlayışla milletimizin huzurunda olduk. Hukuk devletinden anladığımız mevzuat devleti değildir. Biz daima toplum hayatının temeli olarak gördüğümüz adalet, özgürlük, eşitlik ve insan haklarına dayanan bir normlar sisteminin inşasından yana olduk. Önümüzdeki dönemde de bu doğrultuda çalışmaya devam edeceğiz.
“SON 18 YILDA ADALETİN TAM ANLAMIYLA TESİSİ DOĞRULTUSUNDA ÇOK BÜYÜK DEĞİŞİMLERİ HAYATA GEÇİRDİK”
Adaletin olmadığı yerde diğer tüm imkânların birer zulüm aracına dönüştürülebileceğini biliyoruz. Bu bakımdan bizim anladığımız ve inandığımız adalet kavramı yargıyla ilgili olmanın çok ötesinde bir manaya ve işleve sahiptir. Medeniyetimizde ve kültürümüzde adalet kavramı özellikle üzerinde çokça durulmasının sebebi, sahip olduğu bu derin ve güçlü anlamdır. Adalet ancak keyfi uygulamalara müsamaha göstermeyen, masumiyet karinesine her aşamada sahip çıkan suç ve cezanın şahsiliği ilkesini merkeze koyan bir hukuk düzeniyle sağlanabilir. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması iş ve çalışma hayatında her türlü ayrımcılığın önlenmesi de adalet gereğidir. Aynı şekilde adalet kamu hizmetlerinin erişilebilir, hesap verebilir, eşit, şeffaf ve adil bir şekilde sunulduğu refahın toplumsal tabana yayıldığı kuşatıcı bir yönetimi ifade eder. Son 18 yılda adaletin tam anlamıyla tesisi ve yaşatılması hedefi doğrultusunda çok büyük değişimleri hayata geçirdik. Şayet değişim gerçeğine sırtımızı döner ve üzerimize düşenleri yapmazsak milletimize karşı görevimizi yerine getirmemiş oluruz.
Geçtiğimiz yılın 30 Mayıs’ın da kamuoyuyla paylaştığımız yargı reformu strateji belgesini işte bu hakikatler ışığında hazırlamıştık. Reform stratejimiz toplumsal refahın daha fazla özgürlük ve daha güçlü demokrasiyle gerçekleşeceği ilkesi üzerine bina edilmiştir. Meclis’imiz bugüne kadar strateji belgemiz kapsamında üç yargı paketini kanunlaştırdı. Bu paketlerle ceza adaletiyle hak ve özgürlükler alanında çok önemli yeniliklerin hayata geçmesi sağlandı. 15 Temmuz’da milletin yazdığı destanı hukukla taçlandıran, darbecilerden millet adına hesap soran yargının daha iyi işlemesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Hukuk devletinin tüm unsurlarıyla tahkim edilmesi önceliğimizden ve adalet hassasiyetimizden kesinlikle taviz vermeyeceğiz.
“KURDUĞUMUZ GÜÇLÜ ÜRETİM, İHRACAT VE İSTİHDAM ALTYAPISI EN ÖNEMLİ GÜVEN KAYNAĞIMIZDIR”
Aziz milletim; demokrasinin işlerliğini artırarak, hukukun üstünlüğünü güçlendirerek ekonomi alanında da yeni fırsatların güvencesini teşkil edecek adımları atmakta kararlıyız.
Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta Kabinemizdeki Hazine ve Maliye Bakanlığımızda bir görev değişikliğine gittik. Affını isteyen Berat Albayrak’ın bu talebini kabul ederek Hazine ve Maliye Bakanı olarak Lütfi Elvan arkadaşımızı görevlendirdik. Aynı şekilde Merkez Bankası ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığında da yeni görevlendirmeler yaptık. Bu görev değişiklikleri küresel düzeyde yaşanan siyasi ve ekonomik değişimlere uygun şekilde ülkemizde de hukuk ve ekonomi alanında köklü reformlara hazırlık yaptığımız bir dönemde gerçekleşti.
Salgın sürecinin hızlandırdığı yeni küresel ekonomik mimaride Türkiye’nin önünde açılan fırsat pencerelerini değerlendirmekte kararlıyız. Kurduğumuz güçlü üretim, ihracat ve istihdam altyapısı en önemli görev ve güven kaynağımızdır. Bu altyapı ancak ekonominin ruhu diyebileceğimiz güven unsurlarıyla birleştirerek arzu ettiğimiz sıçramayı yakalayabiliriz. Bunun için bugüne kadar tüm yaptıklarımıza ilave olarak yeni reformların hazırlıkları içindeyiz. İnsan hakları eylem planı bu hazırlıkların en önemlilerinden biridir.
“KAMU GÜCÜNÜ ÖZGÜRLÜKLERİ KORUYAN VE YAŞATAN TEMEL ZEMİN OLARAK GÖRMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Adalet Bakanlığımız kapsamlı istişarelerin ardından yeni dönemin yol haritası olacak insan hakları eylem planının ana başlıklarını oluşturdu. Önümüzdeki günlerde ekonomik hayatın tüm paydaşlarıyla da çalışılarak insan hakları eylem planı taslağına son hâli verilecek. Bu çerçevede piyasa aksaklıklarının giderilmesi, rekabetçi piyasa mekanizmasının etkin işleyişinin sağlanması, mülkiyet hakkı ve sözleşme serbestisi gibi konularda ele alınacak. Ortaya çıkacak ihtiyaçlara göre mevzuat değişikliği veya idari tedbirler noktasında gereken adımlar kısa sürede atılacak. Kamu gücünü özgürlükleri daraltan değil, özgürlükleri koruyan ve yaşatan temel zemin olarak görmeye devam edeceğiz.
Tabii haklarımızı ve özgürlüklerimizi kullanacağımız bir vatana sahip olmak, bu vatanda ezanımızla, bayrağımızla, istiklalimizin sembolü tüm değerlerimizle yaşamak yine önceliklerimizin en başında yer alacaktır. Terörle mücadelemizden bölgemizdeki harekâtlarımıza, kalkınma gayretlerimizden ekonomideki hedeflerimize kadar tüm çalışmalarımızı bu anlayışla yürütüyoruz. Bugüne kadar hep altını çizdiğimiz gibi, özgürlük ve güvenlik kavramlarının birbirine karşı değil, birbirlerini tamamlayacak şekilde hayat bulmasını sağlamakta kararlıyız.
“TÜRKİYE OLARAK SALGINLA MÜCADELEYİ EKONOMİMİZİ AYAKTA TUTARAK BAŞARIYA ULAŞTIRMA MECBURİYETİMİZ VAR”
Aziz milletim; şimdiye kadar 1 milyon 350 bin kişinin hayatına mal olan koronavirüs salgını tüm dünyada yayılmaya devam ediyor. İnsanlık tarihinin yakın zamanda yaşadığı bu en büyük salgının önüne geçecek kesin bir çare henüz bulunamadı. Koruyucu tedbirler kapsamında yürütülen aşı çalışmalarında ümit verici gelişmeler yaşanmakla birlikte tehdit artarak sürüyor.
Salgının ilk başladığı dönemlerdeki öngörülerin çok ötesinde ağır bir durumla karşı karşıyayız. Sonbaharla birlikte yeniden tırmanışa geçen hasta ve ölüm sayıları Avrupa’da ve dünyanın pek çok yerinde tedbirlerin sıkılaştırılması sonucunu doğurdu.
Ülkemizde de İstanbul başta olmak üzere kimi şehirlerimizde ciddi seviyelere ulaşan hasta ve ölüm sayıları çok daha dikkatli olmamız gerektiğine işaret ediyor. Sağlık altyapımızın ve sağlık çalışanlarımızın sınırlarını zorlamadan TMM diye ifade ettiğimiz temizlik, maske, mesafe kurallarına riayet ederek bu dalgayı atlatmamız gerekiyor. Şayet salgının seyri tırmanışını sürdürürse hepimiz için can acıtıcı neticelere yol açan tedbirlerin tekrar gündeme gelmesi kaçınılmaz hâle gelir.
Türkiye olarak salgınla mücadeleyi ekonomimizi ayakta tutarak başarıya ulaştırma mecburiyetimiz var. Devlet olarak kısa çalışma ödeneğinden sosyal yardımlara kadar her alanda milletimizin yanındayız. Sanayiciden ihracatçıya, esnaftan işçiye kadar ihtiyaç duyan her kesime destek veriyoruz.
“MİLLETİMİZDEN SALGINLA MÜCADELE KURALLARINA UYMADA DAHA FAZLA HASSASİYET, DAHA FAZLA KATKI BEKLİYORUZ”
Milletimizden bu fedakârlıkların boşa gitmemesi için salgınla mücadele kurallarına uymada daha fazla hassasiyet, daha fazla katkı bekliyoruz. Yaşanan zorlukların ve sıkıntıların elbette farkındayız. Amacımız, ülkemizi bir an önce bu salgın illetinden kurtararak asıl gündemimize çok daha fazla odaklanmak, tüm enerjimizi hedeflerimize ulaşmaya hasretmektir, bunu da hep birlikte başaracağız.
Kabine Toplantımızda yapılan istişareler sonunda yeni tedbirleri hayata geçirmeye karar verdik. Buna göre: hafta sonları tedarik ve üretim zincirleri aksamayacak şekilde saat 10.00 ile 20.00 saatleri dışında sokağa çıkma sınırlaması uygulanacak. Ara tatilde olan okullardaki eğitim-öğretim yılsonuna kadar online olarak sürdürülecek. Hâlen 65 yaş üstü için uygulanan belirli saatlerde sokağa çıkma uygulaması çalışanlar hariç olmak üzere 20 yaş altına da teşmil edilecek. Alışveriş merkezleri, marketler, berber ve kuaförler gibi işletmelerin çalışma süreleri saat 10:00 ile 20:00 arası olarak sınırlanacak. Sinemalar sektörün talebine de uygun şekilde yılsonuna kadar kapalı kalacak. Restoran ve kafelerde sadece paket servis uygulamasına geçilecek. Kıraathanelerimizin faaliyetlerine bir süre ara verilecek. Tüm spor müsabakaları seyircisiz oynanmaya devam edecek. Halı sahaların faaliyetlerine ara verilecek. Şehirlerimizin ana cadde ve meydanlarındaki sigara içme yasağı sürecek, il hıfzıssıhha kurulları bu sınırlamayı genişletebilecek. Kamu ve özel sektör iş yerlerindeki esnek mesai düzenine ve mesai saatlerinin yoğunluk oluşturmayacak şekilde belirlenmesi uygulamasına hassasiyet gösterilecek.
Tüm bu hususlarla ilgili ayrıntılar İçişleri Bakanlığımızın genelgesinde yer alacaktır. Hep birlikte fedakârlık yaparak, inşallah bu salgın musibetinin üstesinden gelerek sağlıklı ve huzurlu bir şekilde geleceğe bakacağız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Bu duygularla bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.”