Kültür eski Bakanı Fikri Sağlar, "Ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var” şeklindeki ifadelerimin, inançları gereği başını örtenlere yönelik olmadığı açıktır" ifadesini kullandı.
CHP'li Fikri Sağlar, katıldığı bir televizyon programında "Ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var. Nitekim başıma da geldi. Bunu aşabilmemiz lazım. Biz iktidara geldiğimizde türbanlıların bu hakkını elinden almamız doğru değil. Ama mücadele şeklini ortaya koymamız lazım, mütedeyyin insan kendi inancı doğrultusunda örtünüyorsa o saygı duyulacak birisidir. Ama örtünmesi militanlık ve ideolojik mücadelenin ürünüyse kaldı ki böyle geldiler, rejimi değiştirerek bir kişiye tüm hakları, hukuku yetkiyi verdiler, bu yarın hepimizi sıkıntıya sokacaktır" demişti
Bu sözler sonrası AK Parti'den Sağlar'ı hedef alan açıklamalar gelirken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da "Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum" demişti.
Konuya ilişkin bir açıklama yapan ve sözlerinin bağlamından koparıldığını belirten Sağlar, "İfadelerimde görülebileceği gibi, türban ile başörtüsü arasındaki farkı net olarak ortaya koyuyor ve asıl olarak AKP’nin yargıyı militanlaştırmasını eleştiriyorum" dedi.
Sağlar'ın açıklaması şöyle:
30.12.2020 tarihinde Halk TV’de katıldığım Sn. Şirin Payzın’ın programında bir bütünlük içerisinde açıkladığım düşüncelerimin, bir kara propaganda makinesine dönüşen AKP tarafından bağlamından kopartılarak ve çarpıtılarak sosyal medyada bir linç kampanyasına dönüştürülmeye çalışıldığını ibretle izliyorum.
Hakkımdaki bu kara propagandaya ve saldırılara cevap verme ihtiyacı içerisinde değilim. Çünkü bu kara propaganda siyasetini üreten tükenmiş AKP’nin tam da bunu istediğini biliyorum. Bu durum dahi başlı başına ülkede demokrasinin, özgürlüklerin, adaletin, özellikle de düşünce hürriyetinin ne denli ayaklar altına alındığının, AKP’nin yerleştirmeye çalıştığı tekçi zihniyetin ve faşizan uygulamalarının vardığı noktayı gözler önüne sermektedir.
Ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var” şeklindeki ifadelerimin, inançları gereği başını örtenlere yönelik olmadığı açıktır.
İfadelerimde görülebileceği gibi, türban ile başörtüsü arasındaki farkı net olarak ortaya koyuyor ve asıl olarak AKP’nin yargıyı militanlaştırmasını eleştiriyorum. Türban gibi simgeler, özellikle 19. yüzyıldan sonra emperyalizmin Ortadoğu’da nüfuz kurma amacıyla desteklediği ideolojik çevrelerce araçsallaştırılmıştır. İçki karşıtlığı, faiz karşıtlığı, yılbaşı kutlaması karşıtlığı gibi bazı sembolik araçlarla birlikte, türban da siyasal islam ideolojisinin alametifarikalarından biridir.
Bu semboller 19. yüzyılda geleneksel imparatorlukları yıkmaya çalışan emperyalizmin bölücü faaliyetlerinin, 20. yüzyılda ise özellikle anti-komünist mücadelede müslümanları piyade birliği olarak gören kapitalizmin nüfuz ve kontrol araçları olarak kullanılmıştır.
Ayrıca bu semboller otoriter siyasal islamcı yönetimler altında yaşayan toplumlardaki ayrıştırmanın, kutuplaşmanın ve ötekileştirmenin en önde gelen simgeleri olmuştur. Türkiye’de türban, siyasal islamcı ideolojinin dış destekle bir tarafta Milli Görüş, diğer tarafta FETÖ yapısı altında güçlenmeye başladığı 70’li yıllarda ortaya atılmıştır. Laik Cumhuriyet’in kurucu değerlerini aşındırmayı ve İslam’ı siyasete alet ederek gerici ve otoriter bir yönetim kurmayı hedefleyen kesimlerin “sözde özgürlük sembolü” haline gelen türban, ne Kur-an’da, ne de İslami gelenekte yeri olmayan bir ideolojik simgedir. İlahiyat profesörü Bahriye Üçok, Kuran-ı Kerim’de türbanın var olmadığını dile getirmiş, bundan rahatsız olan malum kesimler tarafından menfur bir bombalı saldırıda öldürülmüştür.
Bugün de türban ile ilgili kullandığım ifadelerime iktidar çevrelerinden gelen eleştiri ve hakaretler, aynı nefret söyleminin, faşist ve baskıcı anlayışın ürünüdür ve şahsımı hedef göstermeye yöneliktir. Bu çerçevede, türban ile ilgili eleştirilerim herhangi bir inancı aşağılamaya ya da küçük düşürmeye yönelik değil, türbanı kullanarak İslam dinini siyasal amaçlarına alet edenlere yöneliktir. Nitekim aynı programda başörtüsü ile ilgili yaptığım özgürlükçü değerlendirmelerim ortadadır.
Tüm siyasal islamcı yönetimlerde olduğu gibi, AKP de türban ve benzeri siyasal islamcı simgelerle ilgili eleştirileri, sanki İslam dini eleştiriliyormuş gibi kamuoyuna yansıtmaya çalışarak, türban üzerinden toplumdaki kutuplaşmayı tırmandırmaktadır.
AKP, kendisiyle aynı düşünmeyen ve yaşamayan diğer tüm yaşam tarzlarını dışlamayı, ötekileştirmeyi, ayrıma tabi tutmayı, her türlü aşağılama ve hakareti yapmayı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını ve kurucu değerlerini en aşağılık şekilde “eleştirmeyi” kendisine hak görürken, tamamen bir siyasal simge olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmayan türban hakkındaki düşüncelerime yönelik kara propaganda faaliyeti yürüterek, nasıl bir çifte standartla hareket ettiğini ve demokrasiyi zamanı geldiğinde inilecek tramvay olarak görmeye devam ettiğini bir kez daha dışa vurmuştur. Asıl tartışılması gereken, AKP’nin bu ikiyüzlü siyaseti ve demokrasiyi kullanarak onu yok etmeye çalışmasıdır. Kamuoyunun takdirine saygıyla sunarım.",
Kılıçdaroğlu'ndan Fikri Sağlar'a yanıt "Asla kabul etmiyorum"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fikri Sağlar'ın AKP tarafından hedef alınan türban açıklamasına ilişkin konuştu.
Bir muhabirin "Siz böyle bir düşünceyi paylaşır mısınız?” sorusuna yanıt veren Kılıçdaroğlu, “Nasıl paylaşırım arkadaşlar? Çağın neresindeyiz biz? Kişi, başörtüsü takar, takmaz. Bu onun tercihidir. Peki benim görevim nedir? Onun tercihine saygı duymaktır. Hakim, hukukun üstünlüğü ve vicdanı kanaatine göre karar verirse, adaleti yerinde dağıtırsa, gerçek anlamda hakimdir" dedi.
Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
"Başımın üstünde yeri vardır. Başörtüsü takıp takmaması ayrı bir şey. O, onun yaşam tarzıdır. Buna benim saygı duymam lazım. Ben, saygı duyarken gerçek anlamda adalet dağıtmasını bekleyeceğim.Adalet dağıttığı sürece hiçbir sorunum yok. Bizim Parti Meclisi’mizde de üstelik hukuk mezunu arkadaşlarımız var. Görev yapıyorlar. Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum.”