Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. CHP lideri Kılıçdaroğlu’na, Genel Başkan Yardımcıları Faik Öztrak, Oğuz Kaan Salıcı ve Muharrem Erkek ile CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke eşlik etti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, kabul sonrası düzenledikleri ortak basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:
Kemal KILIÇDAROĞLU – Değerli basın mensupları, Sayın Destici ve arkadaşları bir ziyaret gerçekleştirdiler, son derece mutluyuz, bunu önce ifade etmek isterim. Siyasi partilerin Türkiye’nin sorunları konusunda bir araya gelmeleri, oturmaları, konuşmaları, çözüm üretmeleri, demokrasimiz açısından son derece değerlidir. Hem Türkiye’nin sorunları, ekonomide, hukuk sisteminde, son yaşanan olaylar, bütün bunlar konusunda karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk ve kendilerinden de yararlandık. Dolayısıyla ben Sayın Destici’ye ve arkadaşlarına yürekten teşekkür ediyorum.
Mustafa DESTİCİ – Sağolun. Kıymetli basın mensupları, öncelikle sizleri ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partimizin Genel Başkanı’nın şahsında bütün Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da saygılarımı sunuyorum. Bizim bugünkü ziyaretimizin ana sebebi yeni anayasa konusu. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin artık yeni bir anayasa yapması gerektiği noktasında bir çağrıda bulundu. Biz daha önce de ifade ettik, bu çağrıyı olumlu ve samimi bulduğumuzu ifade ettik. Ve Türkiye’nin artık bu 1980 darbecilerinin yaptığı anayasasından kurtulması gerektiğini ifade ettik. Bunun toplumsal bir mutabakatla, herkesin katılımıyla olması gerektiği noktasındaki hem Cumhurbaşkanı’nın hassasiyetini doğru buluyoruz, hem de biz de aynı konuda fikir birliği içinde olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.
Tabi Türkiye 1808 Sened-i İttifak’tan bugüne kadar geldiğimizde pek çok kez anayasa yapmış ya da anayasa yapma çalışmalarında bulunmuş ama maalesef bu konuda Türkiye’yi uzun yıllar taşıyacak, milletin güvenliğini, özgürlüğünü, refahını garanti altına alacak, toplumun her kesiminin benim anayasam diyebildiği bir anayasayı maalesef bugüne kadar yapamamışız. Bugün yapabilir miyiz, elbette bunu yapabiliriz. Burada bizim binde bir şans da olsa, ihtimal de olsa şahsen bunun denenmesinden yana olduğumuzu bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum.
Tabi biliyorsunuz rahmetli Bülent Ecevit 82 Anayasası yapılırken kendisi cezaevinde olduğu halde şöyle demişti, “bir anayasanın içinin demokratik olduğu kadar, yapılış şeklinin de, usullerinin de demokratik olması en az onun kadar önemli” demişti. Bu açıdan usulü de çok önemsediğimizi ifade ediyorum. Daha önce de ifade ettim, yani herkesin kırmızı çizgileri olabilir, bizim de kırmızı çizgilerimiz var ama şimdi kırmızı çizgileri öne koymayı şahsen doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Önyargısız olmamız gerektiğini ifade ediyorum. Ve burada önemli olanın bir araya gelip, konuşabilmek olduğunu ifade ediyorum. Bu neyi sağlayacaktır? Bu partilerimiz arasındaki siyasi gerilimi de düşürecektir. Toplumsal uzlaşmaya mutabakata katkı sağlayacaktır. Bununla beraber dış dünyaya da çok önemli bir mesaj olacağını ifade etmek istiyorum.
Tabi mecliste 360 referanduma gitmek için bir sayı gerekiyor, 400 kabul için ama biz bu sayılara ulaşılsa dahi yine bunun milletimize götürülmesi ve milletin onayından geçmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Tabi Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk siyasi partisi. Ve dolayısıyla da uzun yıllar Türkiye’yi yönetmiş, en eski ve köklü siyasi partisi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin elbette ki Türkiye’de yeni bir anayasa yapılacaksa bu çalışmalara katkı vermesi, bu çalışmaların içerisinde olması çok kıymetlidir, çok değerlidir. Bununla birlikte elbette ki biz de arzu ederiz ki bütün siyasi partilerimiz bunun içerisinde olsun. Tabi bunun için, bu sürecin başlayabilmesi için Sayın Genel Başkan ifade ettiler, siyasi ortamın yumuşaması lazım, siyasi gerginliklerin azaltılması lazım; buna da katılıyoruz, bunu da doğu buluyoruz, bu görüşe de önem veriyoruz. Bunun sağlanması için de mesela şu anda gündemde olan bir seçim kanunu ve siyasi partiler yasası var. Buradan başlanabilir, burada bir mutabakat aranabilir. Ve dolayısıyla da mesleki bütün partilerin katılımıyla ortak bir siyasi partiler yasası, seçim kanunu hazırlanarak bu gerçekleştirilebilir. Ve bundan sonra da zaten yeni anayasa çalışmalarına önce herkes kendi çalışmasını hazırlar. Siyasi partilerimiz, sivil toplum örgütleri, diğer çalışma kurumları, üniversiteler, daha sonra bir uzlaşma komisyonu oluşturulur ve burada ortak noktalardan hareketle kolaydan zora doğru gidilir diye düşünüyorum, ümit ediyorum. Biz biliyorsunuz geçtiğimiz hafta İyi Parti’yi ziyaret etmiştik, daha sonra Demokrat Parti’yi ziyaret ettik, bu görüşlerimizi orada da dile getirdik. Bugün de Cumhuriyet Halk Partimizi ziyaret ettik. İnşallah önümüzdeki günlerde bizim bu siyasi partilerimizi ziyaretlerimiz devam edecek. Bir kere daha ifade ediyorum, biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu sürece katkısını çok önemsiyoruz ve Türkiye’nin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı bu değerli ve samimi çağrıya olumlu yaklaşmasını arzu ettiğimizi bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum. Kendilerine de teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU – Teşekkürler. Soru tabi.
SORU- Efendim, Gara Şehitleri ile ilgili taziye mesajınızda PKK ifadesini kullanmamanıza yönelik eleştiriler sürüyor. Son Grup Toplantısında da “şehitlerimizin sorumlusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır” demiştiniz. Sayın Cumhurbaşkanı bir tazminat davası açtı. Sayın Devlet Bahçeli’den size yönelik eleştirileri var. Az önce de, yaklaşık yarım saat önce de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şöyle bir ifadesi oldu, “13 şehidimizin sorumlusunun Sayın Cumhurbaşkanımız olduğunu söylemesi PKK’yı aklamaktır, üstünden yük almaktır” şeklinde bir değerlendirme. Cevabınız ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU – Önce sarayın memurları benim muhatabım değil. Dolayısıyla ona cevap vermeyi doğru bulmuyorum. Şehitlerimiz hepimizin şehidi. Bölücü terör örgütünü hep beraber kınamalıyız. Ayrıca terör nereden, kimden, nereden, nasıl gelirse gelsin, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün yurttaşların teröre karşı ortak tavır takınmaları gerekir. Bölücü terör örgütüne karşı yapılması gereken, söylenmesi gereken her şey söylenmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından söylenmiştir. Kullandığımız dil, devletin diline, sarayın değil, devletin diline uygun bir dildir. Açarsınız Genel Kurmay Başkanlığı’nın internet sitesini, “bölücü terör örgütü” der, aynı şeyi biz de kullanıyoruz. Milli Savunma Bakanlığı “bölücü terör örgütü” der, aynı şeyi biz de kullanıyoruz. Biz bir terör örgütünün reklamını yapmak zorunda değiliz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üzerinde hesapları olan bütün terör örgütlerine karşıyız. Türkiye’nin birliğinden ve bütünlüğünden yanayız. Sayın Erdoğan’ın beni eleştirmesini onun açısından anlayışla karşılıyorum. Onun açısından çünkü verilemeyecek hesabı var. Ben ne yaptım arkadaşlar? 5 soru sordum. Kimseye hakaret ettim mi? Hayır. Kimseye kötü söz söyledim mi? Hayır. Kimseye ağır bir ifadede bulundum mu? Hayır. Vatandaşın, sokaktaki vatandaşın sorması gereken, sorulmasını istediği 5 soruyu sordum. 5 soruya cevap istedim. Bir başarısızlık var. Başarısızlığı da ben söylemiyorum, onu da Erdoğan söylüyor. “Gittik, başarısız olduk” diyor. Başarısız olduysanız bunun bir sorumlusunun olması lazım. Bütün dünyada, bütün demokrasilerde, bütün tek adam rejimlerinde bunun bir sorumlusunun olması lazım. Kim bu işin sorumlusu diye sordum. Şimdi Erdoğan Meksika’ya gidip konuşuyor, “Amerika’da 3 Müslüman öldürüldüğü zaman, bu işlerden siyasiler sorumludur” diyor. Meksika’da ayrı, Türkiye’de ayrı dil kullanamazsınız, devlet adamına yakışmaz. Orada siyasiler sorumluysa, Türkiye’de de siyasiler sorumludur. Şimdi ben kalkıp da ordumuzu mu eleştireceğim? Genelkurmayı mı eleştireceğim? Silahlı Kuvvetleri mi eleştireceğim? Onlar siyasetin emrindedir, siyaset talimat vermiş, onlarda gereğini yapmışlardır. Sorumlu kimdir, siyasetçidir. Kimdir en tepedeki sorumlu? Erdoğan değil mi? O’dur.
Bakın değerli arkadaşlar, Erdoğan’ın kullandığı dili kullansaydım kim bilir neler olmuştu. 13 vatandaşımıza “esir” diyor. Allah aşkına, siz ne zamandan beri bir terör örgütünü meşru muhatap olarak görüyorsunuz? Bunun üzerinde kim durdu Allah aşkına? Terör örgütü mensupları, bizim erlerimizi, askerlerimizi, sivillerimizi rehin alıyorlar, rehin lafını kullanmıyor, esir lafını kullanıyor. Ben esir deseydim kim bilir neler olmuştu. Acaba Erdoğan’a destek verenler çıkıp da siz esir lafını kullanamazsınız dedi mi? Demediler. Niye demediler? Çünkü onlar da saraydan talimat alıyorlar. Bunlar doğru değildir.
Bakın değerli arkadaşlar, bir şey okuyayım size. 17 Şubat, Sayın Erdoğan açıklama yapıyor, “bu operasyonun sorumlusu elbette Cumhurbaşkanından, bakanlarından, tüm mensuplarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletidir” diyor. Ben şu soruyu sağduyu sahibi bütün vatandaşlarıma sormak isterim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletini beceriksizdir ve bu başarısızdır diye suçlayan ikinci bir Cumhurbaşkanı oldu mu? Ne demek ya, “Türkiye Cumhuriyeti Devletidir” diyor, sorumluluğu devlete atıyor.
Peki devleti yöneten kim? Kemal Kılıçdaroğlu’ysa ben o sorumluluğu alırım; derim ki, kusura bakmayın, ben bir talimat verdim, gereğini yapın dedim, olmadı, ben görevimden ayrılıyorum. Ne için? Şehitler için, 16 şehit için ben görevimden ayrılıyorum derim. Kısır tartışmaların içine girmeye gerek yok. Aklı baliğ olan herkes gayet iyi bilir ki burada ciddi bir başarısızlık vardır. Bunu dillendirende Sayın Erdoğan’dır. O zaman bu başarısızlığın faturasını bana değil, başarısızlığın faturasını talimatı verene çıkarması lazım. Talimatı kim verdi? Operasyon yapıyorsunuz, rehineleri kurtaracağız diye, 16 şehit veriyorsunuz, rehineler de kurtulmuyor. Ve siz bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorsunuz. Ben millet adına 5 tane soru sordum. Niye bu sorulardan bu kadar alındılar, onu da anlamıyorum yani. 5 tane soru, basit sorular bunlar. Hala cevabını almış da değilim, onun da altını özenle çizeyim. Şu ana kadar 5 sorunun cevabını almış değilim, 5 sorunun cevabını Sayın Erdoğan’dan yine bekliyorum. Hakarete gerek yok, 5 sorunun cevabını alsın önüne koysun, 5 sorunun cevabını bana değil, millete verecek zaten. Ben kendi adıma sormuyorum, ben Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bütün vatandaşlar için, bütün şehitlerimiz için, bütün gazilerimiz için, bütün şehitlerimizin yakınları için 5 soruyu sordum, bu sorulara cevap versin.
SORU – Efendim, size yönelik eleştirilerde aslında şöyle bir durumda ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanı da söyledi, İçişleri Bakanının yapmış olduğu açıklamada da var bu. 2 bakan, Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı gittiler, bilgilendirdiler. Tüm detaylarıyla anlattılar. Buna rağmen Kemal Kılıçdaroğlu suçlamalarını devam ettiriyor. Şimdi 2 bakanın size gelip, anlattığı bilgilendirmede, detaylarda siz ikna olmadınız mı? Suçlamalara devam ediyorsunuz, yoksa zaten bu soruların yanıtını bulamadınız da mı, tekrar bu soruları soruyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU – Bu soruların yanıtını bulamadığım için, 5 sorunun cevabını hala bekliyorum. İster Erdoğan verir, ister onun yetkilendirdiği birisi verir. Ne demişim, 5 buçuk yıl, 6 yıldır bunlar elinizde kardeşim, 5 buçuk, 6 yıldır ne yaptınız? Ben bunu bilmiyorum. Çıksın millete anlatsınlar. 5 buçuk, 6 yıldır bölücü terör örgütü bunları ellerinde tutuyordur, ne yaptınız siz? Bize soruyorsa ne yaptığımızı, ben bunu açıkladım zaten. Soruyorum, “siz İstanbul seçimlerinde gittiniz, bölücü terör örgütünün elebaşından mektup aldınız, bize destek ver diye. Kardeşim, İstanbul seçimleri için destek istiyorsun da, aynı kişiden neden 13 kişiyi serbest bırakın diye bir çağrı mektubu, bir açıklama istemiyorsunuz?” Benim bunu sormaya hakkım yok mu? Sormuşum, “dostum Trump diyorsun. Telefon etti papazı hemen bıraktın. Papazı verirken, kardeşim ben sana papazı hemen veriyorum, sen de şu 13 tane arkadaşımızı bize iadesini sağla diyemez miydin? Niye söylemedin?” Ben bunu sorunca kızıyor, niye kızıyorsun kardeşim! Yine soruyorum, “bu işler daha önce oldu, pek çok sivil toplum örgütü araya girdi, uluslararası kuruluşlar var, girdiler, konuştular, ettiler ve bu insanlar sağ geldi. Bir daha söylüyorum, bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti topraklarına sağ geldiler. Niye aynı yolu denemedin” diye sordum, niye denemedin aynı yolu? Yine aynı şekilde, “13 evladımız diyor şehit oldu, gel gör ki başarısız olduk. Ben diyorum ki sen, ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı olarak başarısız olduk diyorsan, bunun bir sorumlusunun olması lazım. Kim bu sorumlu?” Ben bu soruları sordum, hakaret var mı bu sorularda? Hakaret yok. Birisini özel olarak suçlama var mı? Özel olarak suçlama da yok. Ben bu soruların cevabını bilmek zorunda mıyım? Evet bilmek zorundayım. Sokaktaki vatandaş da bilmek zorunda mı? Evet onlar da bilmek zorunda. Soruların cevabını istiyorum, hakaretler arka arkada geliyor, yağmur gibi. Ama şu bilinsin; ne yaparlarsa yapsınlar, inandığım yoldan, 16 şehidimizin hakkını ve hukukunu son ana kadar, hayatımın son anına kadar savunacağım. Bu ülkede insanlar kolay yetişmiyor, kendi ülkesi için hayatını feda eden insanların sorumluluğunu birilerinin üstlenmesi lazım. Kısaca söyleyeceklerim bunlar arkadaşlar.
SORU – Efendim, Sayın Destici’nin de bu konudaki değerlendirmesini alabilir miyiz? Sizin operasyonun başlangıcında bu yana, gelinen süreç ve tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mustafa DESTİCİ – Öncelikle Gara şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Bir kere daha ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun. Tabi terörle mücadele hepimizin ortak meselesi ve bu meselede en önemli sorumluluğumuz, bir siyasetçi olarak bize düşen mesuliyet, burada bir ve beraber hareket edebilmektir. Tabi buradan asıl olan nedir? Asıl olan bu evlatlarımızı, kahramanlarımızı, askerlerimizi, polislerimizi kaçıran ve daha sonra da kahpece kafalarına sıkan terör örgütüdür. Dolayısıyla da asıl hedef alınması gereken, asıl itham edilmesi gereken ki, direk suçlusu, muhatabı odur. Ve dolayısıyla da kınanması gereken odur. Tabi burada hala bütün bunlara rağmen PKK’nın bu alçak ve kahpe yüzünü son gösterdiği bu hepimizi yasa boğan bu üzüntülü hadisede bile gördük ki mecliste, PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP, bunu açıkça kınamaktan geri durdu. Biz şunu ifade ediyoruz. Yani burada, siyasi partilerimiz arasında, hatta devletle millet arasında güçlü bir mutabakatın sağlanması lazım. Siyasi gerilimin elbette düşmesi lazım ve teröre karşı hepimizin ortak bir duruş sergilemesi lazım. Bazı dönemlerde bizde siyasetin içindeyiz, bazen ağzımızdan sehven bazı kelimeler çıkabilir, dökülebilir. Bunların peşine düştüğümüz zaman dolayısıyla da bunun tersi gün gelir bizler için de kullanılabilir. Onun için bu konuda da bizim özellikle mesela terörse, mesela şehitlerimizse, mesele vatanın savunmasıysa, o zaman burada daha hassas olmamız gerektiğini düşünüyorum. Birbirimizi itham etmek yerine, birbirimizi suçlamak yerine, birbirimize karşı siyasi pozisyon almak yerine, biz burada teröre karşı ortak bir mücadeleyi, bir milletçe, bütün siyasi partilerimiz, milletimizi de yanımıza alarak, nasıl verebiliriz, bunu yapmamız lazım. Terörle mücadele topyekûn olur. Ve topyekûn olduğu zaman terörün tüm unsurlarına karşı bu mücadeleyi kazanırsınız. Terörün finansının kesilmesi ki, burada hemfikiriz, yukarıda da konuştuk. Efendim varsa ki var, terörün siyasi ayağıyla mücadele, efendim diğer devletin içindeki alanlarıyla mücadele, neredeyse terörü ve terörü destekleyen gruplar neredeyse, bunlarla mücadele edilmesi gerekiyor. Ve bunlarla arasına da herkesin çok ciddi, net mesafe koyması gerekiyor. Hiç kimsenin burada bir oy hesabına girmemesi gerekiyor. Çünkü bu devlet meselesidir, millet meselesidir. Bizim Büyük Birlik Partisi olarak, bu konudaki duruşumuz çok açık ve net ve bu duruşumuzu bugünde koruyoruz, muhafaza ediyoruz. Aynı şekilde Cumhur İttifakı içindeki pozisyonumuzu da koruyoruz. Tabi devletimiz, özellikle son 5-6 yıla baktığımız zaman, biraz önce bahsettiğim şekilde, terörün tüm unsurlarına karşı çok ciddi bir mücadele veriyor. Ve burada da büyük başarılar da elde edilmiş vaziyette. Küçümsenemeyecek başarılar, yine hakeza dış politikada atılan çok önemli başarılı adımlar var, Libya’dan Doğu Akdeniz’e, Kıbrıs’a, Azerbaycan hadisesi. Biraz önce söyledim, terörle içeride mücadelesi, terörist sayısının minimize edilmesi, sınır dışı harekatlarımız en son Barış Pınarı Harekatı, bütün bunlar, en son Gara Operasyonu’na da baktığımız zaman, tabi burada anlaşılan, aldığımız bilgi odur ki, bizim kahramanlarımızın Gara’da bir mağarada tutulduğu öğreniliyor ve devletimiz tüm güçleriyle birlikte buraya ortak bir operasyon düzenliyor. Ve bu ortak operasyonun amacı nedir, oradaki kahramanlarımızı, polis, asker, sivil, sağ salim olarak terör örgütünün elinden almaktır. Önemli olan niyettir. Dolayısıyla biz bu niyeti, bu çabayı çok önemsiyoruz. Ve dolayısıyla da bu harekatın sonunda hepimiz arzu ederdik ki elbette oradan kahramanlarımız sağ olarak alınsın, şehit olmadan alınsın. Ama tabi ki şu daha önemli ki bu amaçla gidilmişti, yani amacın bu olduğunu hiç kimse unutmaması lazım. Ve buna göre bir tavır sergilenmesi lazım. Bu mesele bize göre iç siyaset meselesi yapılmaması lazım. Çünkü bu milli bir meseledir. Aynen dış mesele olduğu, dış politikada olduğu gibi, burada hepimizin terörün tüm unsurlarına ve terör yandaşlarına karşı ortak bir duruş ve tavır sergilememiz gerektiğine inanıyorum. Ve ben bu tartışmalarında artık teröre karşı birlik haline dönüşmesini arzu ettiğimizi ifade ediyorum. Zaten bu ziyaretimizin bir sebebi yeni anayasa, asıl sebebi o. Ama bununla birlikte siyasi gerilimi nasıl düşürürüz, ortak bir zeminde nasıl buluşuruz, bütün bunları da konuştuk. Bizim arzumuz budur. Biz bütün siyasi partilerimizin, devlet millet meselelerinde bir araya gelebilmesini önemsiyoruz. Ortak bir duruş sergileyebilmesini önemsiyoruz. Buna gayret ettik Büyük Birlik Partisi olarak. Bundan sonrada bu gayretimizi sürdüreceğiz.
SORU – Efendim, terörün kınanması ya da işte terörle mücadele veya terörün lanetlenmesi dışında, mesela sizin aklınızda hiçbir soru işareti yok mu? Yani sizin sorabileceğiniz bir soru.
Mustafa DESTİCİ – Şimdi arkadaşlar, bakınız, şöyle bir şey var. Bazı sorular basın önünde, kamuoyu önünde sorulur. Bazı sorular da devletin ilgili kişilerine ya da kurumlarına kapalı bir şekilde sorulur. Çünkü terörle mücadele ediyorsunuz. İşte Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geldi iki bakanımız, bilgilendirdiler. Şimdi Allah aşkına soruyorum, iki bakanımız PKK’nın uzantısı HDP’nin olduğu bir mecliste ne kadar bilgilendirebilecekler? Ha Kandil’deki Karayılan, ha Meclis sıralarında oturan kara çiyan. Ha Duran Kalkan, ha Pervin Buldan. Şimdi hal böyle iken, nasıl bir, ne kadar bilgilendirebilecekler? Zaten bu bilindiği için iki bakanımız hem Sayın Genel Başkanı, hem İyi Parti’nin kıymetli Genel Başkanı’nı ziyaret ettiler ve daha özel bilgileri, bildiğimiz kadarıyla kendileriyle paylaştılar. Şimdi dolayısıyla da biz meseleye böyle bakıyoruz. Yani meseleye devlet ciddiyetiyle yaklaşmamız gerektiğini biliyoruz. Sayın Genel Başkan’ın devlet adamlığı konusunda, vatanseverliği konusunda bizim bir şüphemiz yok. Dolayısıyla da aynı şekilde bakıldığına da inanıyoruz. Ama tabi ki siyasi üslupta farklılıklar olabilir. Bunu da dediğim gibi gerilimi artırmadan, şiddete başvurmadan, herkes düşüncesini çok rahatlıkla dile getirebilir. Biz, dediğim gibi siyasetteki herkesin görüşüne saygı duyuyoruz. Ama karşı görüşlere de saygı duyulmasını arzu ediyoruz. Ama asıl meselemiz vatan, millet, ülkemizin bütünlüğü, burada hepimizin hassas olması lazım. Ben bu hassasiyetin taşındığını da görüyorum. Dolayısıyla da bunu daha ileriye taşımanın da çok iyi sonuçları olmayacağını düşünüyorum. Bizim birliğe ihtiyacımız var, beraberliğe ihtiyacımız var. Her meselemizi konuşup, oturup birlikte çözmeye ihtiyacımız var.