Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi192
Bugün Toplam853
Toplam Ziyaret1823543

19 MAYIS KURTULUŞUN SİMGESİDİR

-"…Sömürücüler, özgürlük uğruna ölmeğe karar verenlerin gücünü anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah, ne cephane götürmüyoruz; biz ülküyü ve inancı götürüyoruz." (Mustafa Kemal)

 

-"…Sömürücüler, özgürlük uğruna ölmeğe karar verenlerin gücünü anlayamazlar.  Biz Anadolu'ya ne silah, ne cephane götürmüyoruz;  biz ülküyü ve inancı götürüyoruz." (Mustafa Kemal)    

103. Yıl önce 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan başlayan Samsun yolculuğu ve 19 Mayıs’ta Samsun’a ayağa basış ile Kurtuluş Yolu açıldı.Mustafa Kemal'in 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal'in Bandırma Vapuru ile yapılan yolculuk sonrası Samsun'a ulaşması olayı, Kurtuluş Savaşı'nın fiili başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Samsun'da Rum ve Türk halkı arasında meydana gelen çatışmaların sonlandırılması için Osmanlı Hükûmeti tarafından Mustafa Kemal görevlendirilmiş ve kendisine 9. Ordu'nun müfettişliği verilmiştir. Bunun üzerine müfettiş görev bölgesine Bandırma Vapuru ile ulaşmış ve bir hafta boyunca Mantıka Palas'ta kalmıştır. Bu süreçte bölgede meydana gelen çatışmaların sebebini araştırmış ve işgalcilere karşı bizzat Türk direniş örgütlerinin kurulmasında etkin rol oynamıştır. Mustafa Kemal, bu bir haftalık süreç sonunda Havza'ya geçmiştir. Havza'da geçirdiği on yedi gün sonunda ise şehirden ayrılarak Amasya'ya hareket etmiştir.

ANADOLU'DA GENEL DURUM

Osmanlı İmparatorluğu, 1918 yılının sonlarına gelindiğinde I. Dünya Savaşı'ndan mağlup ayrılmış, Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak dağılma sürecinin sonuna gelmiş bir devlet görünümündeydi. Avrupa devletlerince hasta adam olarak nitelenen Osmanlı; imzaladığı ateşkes ile boğazların hakimiyetini, yeraltı kaynaklarının kullanım haklarını ve donanma ile ordu üzerindeki tüm emir haklarını İtilaf Devletleri'ne devretmişti.

Mondros Ateşkes Anlaşması'nı takiben İzmir Yunanlar, Adana Fransızlar, Antalya ve Konya İtalyanlar tarafından işgal edilmişti. Bunların yanında Urfa, Maraş, Antep, Merzifon ve Samsun'a İngiliz askerleri çıkmış, İstanbul'da ise Kraliyet Donanması demirlemişti.[5] Bunlara bir tepki olaraksa Türkler tarafından Trakya-Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, Vilâyât-ı Şarkiye Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Redd-i İlhak Cemiyeti gibi cemiyetler kurulmuş ve işgali sonlandırmanın çareleri düşünülmeye başlanmıştı.

MÜFETTİŞLİK GÖREVİNİN VERİLMESİ

Bu dönemde tüm Osmanlı topraklarında olduğu gibi Samsun'da da işgalciler ile Türk halkı arasında silahlı çatışmalara yaşanmaya başlamıştı. Bunun üzerine Arthur Calthorpe'ın imzasıyla İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükûmeti'ne bir nota vermiş ve bölgedeki karışıklıkların giderilmesini istemiş aksi halde Mondros Ateşkes Anlaşması'nın 7. maddesinin gerekçe gösterilerek bölgenin işgal edileceğini beyan etmiştir. Dönemin Harbiye Nazırı Abuk Ahmed Paşa ile Sadrazam Damad Ferid Paşa karışıklıkların giderilmesi görevi için Mustafa Kemal'i uygun görmüş, kendisine bu görev Abuk Ahmed Paşa tarafından bildirilmiş ve görev Mustafa Kemal tarafından kabul edilmiştir. Mustafa Kemal bu görüşmeden sonra dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Kâzım Paşa ile görüşmüş ve yetkilerini tartışmıştır.[9] Kendisine 9. Ordu Müfettişliği verilmiş, görev yetkilerinin bulunduğu ferman imzalanmıştır.Ayrıca Mustafa Kemal bu fermanda bulunan bazı açıklamaları bizzat kendisi yazmıştır.[10] Müfettişlik görev ve yetkilerinin yer aldığı fermanın görevleri içeren maddeleri kısaca şu şekildedir:

-Bölgede düzenin kurulması, yerleştirilmesi ve olayların sebebinin araştırılması.

-Bölgede varlığı söz edilen silah ve cephanelerin toplanarak Osmanlı depolarına yerleştirilerek korunması.

-Bölgede yer aldığı iddia edilen Türk direniş topluluklarının dağıtılması.

Ayrıca fermanda Mustafa Kemal'in 3. ve 4. kolordular ile; Diyarbakır, Bitlis, Elazığ, Ankara ve Kastamonu illerinin kolordu komutanlarına doğrudan emir verebileceği yetki açıklamaları arasında yer almaktadır. Bu ferman ile 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal, Anadolu coğrafyasının tüm doğu kısmına emir verebilecek rütbeye erişmiştir.

Müfettişlik görevini kendisini İstanbul'dan uzaklaştırmak için verilmiş bir görev olarak düşünen Mustafa Kemal kaleme aldığı Nutuk adlı eserinin 1. bölümünde yer alan Benim Kararım adlı kısmında görevi kabul edişinin ardındaki düşüncelerini şu şekilde kaleme almıştır:

“Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi.

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu?

Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?

Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.”

 

Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu bir kez daha hatırlamamız gerekir.
Yeni Adana Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Özer Ozankaya, 16 Mayıs 1919'un yıldönümünde Mustafa Kemal'in Kaleminden Samsun'a Yola Çıkışın Hazırlığı “başlıklı yazısında şunları kaleme aldı:

"Şişli'deki evimde yeni durumu değerlendiriyordum. İstanbul sokakları İtilaf devletlerinin süngülü askerleriyle dolmuştu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman zırhlılarıyla, lâcivert sularını gösteremeyecek kadar örtülüydü. Herkes, ancak pek zorunlu gereksinimleri için evlerinden çıkabiliyor, sokaklarda hatır ve hayale gelmeyen hakaretlere uğramamak için, caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak yürüyebiliyordu. Bütün sakınmalara karşın, bin türlü korkunç saldırı sahneleri eksik değildi. Koskoca İstanbul ve koskoca İstanbul'un yüzbinlerce halkı, sesleri kısılmış bir durumdaydı. İstanbul ufuklarında yükselen şeyler, yalnız düşman sesleri, düşman hakaretleri, düşman bayrak ve süngüleriydi.

Ne denli şaşılacak şeydir ki, âdi bir mendil gibi ayakaltında çiğnenen bu çevrede, hâlâ bir Saltanat, bir Hükümet, bir "varlık" bulunduğunu sananlar vardı!"

"Bir gün Harbiye Nazırı Şakir Paşa beni makamına çağırarak, tek sözcük söylemeden bir dosya uzattı. 'Bunu okur musunuz?' dedi. Baştan sona incelediğim dosyanın özeti şuydu: İngiliz kuvvetleri komutanının hükümete başvurusunda, Samsun ve dolaylarındaki Rum köylerine Türklerin saldırdığı bildiriliyor, "Bu saldırıları önlemek gerekir; siz yapamazsanız, biz önleyeceğiz" deniliyordu.

- 'Emriniz Paşam?' diye sordum.

- 'Sadrazam Ferit Paşa ile durumun böyle olup olmadığını yerinde incelemek için sizi göndermeği uygun bulduk.'

- 'Peki', dedim, 'yalnız izin verilirse görevime bir biçim vermeliyiz. Sizi üzmeyeyim, isterseniz Genelkurmay Başkanınızla görüşerek bunu saptayalım' dedim. 'Hay Hay' dedi.

Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa yerinde değildi. 2. Başkan Diyarbakır'lı Kâzım Paşa'ya giderek 'Her ne neden ya da amaçla ise, beni İstanbul'dan uzaklaştırmak için bir vesile aramış ve bu görevi bulmuşlar. Bu fırsattan elden geldiğince yararlanmalıyız.'

Kâzım Paşa. 'Sen o yöreye Ordu Müfettişi olarak gidebilirsin' dedi.

'Adın önemi yok' dedim, 'Sen Harbiye Nazırı ile görüş, benden ne istediklerini öğren, üst yanını kendimiz yaparız.'

Kâzım Paşa'nın aldığı yönerge şuydu: Amaç Samsun yöresinde Rumlara saldıran Türkleri cezalandırmak ve Anadolu'da beliren bir takım ulusal örgütleri ortadan kaldırmaktır.

'Çok güzel,'dedim, 'onlar ne istiyorsa en çoğunu ekleyerek bir yönetmelik yazınız. Yalnız bir iki maddeyi ben kaleme alayım.'

Benim önem verdiğim, yetki konusuydu. Elden geldiğince Anadolu'nun her yanına doğrudan doğruya emir verebilmeliydim. Bir de ilişkide bulunduğum askeri ve mülki yönetim makamlarına duyurularda bulunabilmeliydim.

Kâzım Paşa yüzüme baktı:

- 'Bir şey mi yapacaksın?'

- 'Evet, bu maddeler olsa da, olmasa da bir şey yapacağım!' dedim.

Kâzım Paşa, 'Görevimizdir, çalışacağız' dedi.

Dediğim gibi yazdığı yönetmeliği Harbiye Bakanına göstermek üzere odadan çıktı. Geri geldiğinde yönetmeliği sadrazamın imzalamayacağını, ancak Harbiye Bakanı Şakir Paşa'nın da imza yerine yalnız mühür basmayı kabul edebileceğini söyledi. Öyleyse yönetmeliğe, 'Mustafa Kemal Paşa gerek gördükçe Sadrazam'la haberleşir' hükmünü eklemesini istedim. Kâzım Paşa böyle bir madde de ekledi ve temize çekip mühürledi...

Bakanlıktan çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırıyordum. Kafes açılmış, önümde geniş bir âlem; kanatlarını çırparak uçmağa hazırlanan bir kuş gibiydim."

------------------------------------------------------------------------------------- 

(Ö. Ozankaya, CUMHURİYET ÇINARI : MUSTAFA KENAL'İ "ATATÜRK" YAPAN UYGARLIK TASARIMI, CEM Yay.)

 

 

179 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028