Nazlıaka, "Geçmişte orman üretimini yapan orman köylüsü dikili satış uygulamasıyla bundan mahrum bırakılmış ve orman köylüsüyle orman idaresinin ilişkisi bir anlamda kesmiştir. Bu durum orman köylüsünün orman yangınlarını söndürme konusundaki etkinliğini önemli düzeyde azaltmıştır. Yangının bu denli büyümesinde yangın söndürme uçaklarımızın yeterli sayıda olmamasının yanında orman köylüsünün orman idaresiyle bağının kopartılması da azımsanmayacak ölçüde etkilidir" dedi.
CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, açıklamasında şunları kaydetti:
"Öncelikle Manavgat orman yangınında yaşamını yitiren Yaşar Cinbaş ve Erol Tovka’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve dayanma gücü, tedavisi devam eden orman emekçilerimize de acil şifalar diliyorum. Yangına su taşırken yaşamını kaybeden 30 yaşındaki partilimiz Yusuf Demirli’ye de Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Ülkemizin dört bir yanında yaşanan orman yangınları için tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun demek istiyorum.
Türkiye’nin her köşesinden hayatını ortaya koyarak yangınlarla mücadele eden tüm emekçilere şükranlarımı sunuyorum.
Türkiye’de, Kahramanmaraş’tan başlayıp Akdeniz, Ege ve İstanbul’a kadar uzanan 1700 kilometrelik sahil bandında yer yer 160 km derinliğe kadar uzanan 12 milyon hektarlık kısım yangına duyarlı bölgeyi oluşturmaktadır. Bu alanda hakim ağaç türü kızılçamdır. Ormanın altındaki örtü ise maki olarak tanımlanmaktadır. Maki içerisinde bulunan türler ise yangın açısından hassastır. 12 milyon hektarlık alanın yüzde 35’i birinci derecede yangına duyarlıdır.
Bugün beşinci gününde olan ve hala devam eden yangının yaşandığı Manavgat ilçesi, Taşağıl ve Serik bölgesi ile birlikte Türkiye’nin yangına duyarlılık açısından şüphesiz en tehlikeli bölgesidir. Zira bu bölgede 2008 yılında ülke tarihinin belki de en büyük orman yangını gerçekleşmiş ve 16.500 hektarı orman olmak üzere toplam 20.000 hektar alan adeta küle dönmüştür.
Ülkemizin orman yangınlarına böylesine hassas bir bölgesinde, neden bu kadar tedbirsiz yakalandık? Yetkililere bu soruyu sormak durumundayız.
Orman yangınlarına karşı tedbirsiz olduğumuzu daha iyi anlatmak için ülkemizi, benzer bitki örtüsüne sahip olan bazı Avrupa ülkeleriyle kıyaslamak isterim. Örneğin; Yunanistan'da 38, Fransa’da 26, İspanya’da 17, İtalya’da 19, Türkiye’de ise yalnızca üç adet yangın söndürme uçağı bulunmaktadır. Yunanistan’da her 100.000 hektara bir uçak düşerken, Türkiye’de 7,5 milyon hektara bir uçak düşmektedir. Yani Yunanistan yangın söndürme mücadelesinde Türkiye’den 75 kat daha etkilidir.
Dün, Kadın Kolları MYK Üyemiz Bahar Önal, Kadın Kolları İl Başkanımız Nilüfer Deveci, Manavgat İlçe Başkanımız Aliye Coşar ve kadın örgütlerimizle ile birlikte Manavgat'ta yangından zarar görmüş olan vatandaşlarımızı ziyaret ettik. Manavgat'ın toplam 106 mahallesi var. Bunlardan 48'i yani nerdeyse yarısı yangından etkilenmiş, 22 köyün ise ne yazık ki tamamı yanmış durumda. Vatandaşlarımızın dumandan ve yardım çağlıkları atmaktan sesleri kısılmış, bölgede halen yangın riski olması nedeniyle sabaha kadar uyumadan nöbet tuttukları için gözleri kan çanağına dönmüştü. Elektrikleri kesik olmasına rağmen yangından o kadar korkmuşlardı ki, mum yakmaya bile çekiniyorlardı. Belediyemiz bugün o köylülere talep ettikleri ışıldakları yollayacak. Ziyaret ettiğimiz yurttaşlarımızdan birisi "ateş sadece bir yerdeydi, uçak olsaydı söndürürdü ama uçak gelmediği için yangın büyüdü" dedi. Bir diğer yurttaşımız ise onun sözlerini şöyle tamamladı, "yapacak şey çoktu ama hiçbir şey yapılmadı, hayatım boyunca böyle bir beceriksizlik görmedim, arazözler yangın sırasında gelmedi."
Vatandaşlarımızın tüm ülkeye şöyle bir mesajı var; “gönderilen yardımlardan ve gösterilen dayanışmadan dolayı çok teşekkür ederiz. Tek yürek olmamız acımızı azalttı. Şu anda gelen gıda yardımı yeterli noktada. Beyaz eşya, koltuk, kanepe, yatak, döşek gibi ihtiyaçlarımız var”.
Köylülerden bazıları evini, bazıları bahçelerini, bazıları tarlalarını, bazıları hayvanlarını, bazıları da bunların tamamını kaybetmişti. Durum gerçekten çok korkunçtu. Havada derin bir yanık kokusu vardı, ağaçlardan hala dumanlar tütüyor, üzerimize küller yağıyordu. Bu durum insanın içini acıtıyor.
Yaylaalan ve Sırtköy’de yaptığımız görüşmelerde, köylülerin en büyük geçim kaynağı olan defne ağaçlarının tamamen yandığını, bu nedenle köylülerin defne üretiminden elde edeceği kazancın yok olduğunu öğrendik. Vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için yangından zarar gören yerlerin bir an önce afet bölgesi olarak ilan edilmesi gerekmektedir. Köylülerin ekonomik kayıpları da bir an önce devlet tarafından karşılanmalıdır. Ayrıca daha önce Sırtköy’de köylülerin defne ağaçlarının bulunduğu bölgede taş ocağı yapmak istemişler. Köylüler bunu engellemiş, şimdi yeniden taş ocağı yapılacağı söylentileri dolaşıyor. Bizler bu sürecin de yakın takipçisi olacağız.
Köy ziyaretleri sonrasında Manavgat Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi Yangın Yardımları Koordinasyon Merkezi'ne gittik. Gözleri ışıl ışıl olan yüzlerce gencin heyecanla çalıştığını gördük. Türkiye’nin dört bir yanından bağış olarak gelen tırlardaki malzemeler indiriliyor, tasnifleniyor, ihtiyaçlara göre paketleniyor ve yangından zarar gören vatandaşlarımıza ulaştırılıyor. Sabah 08.00'de gelip sabaha karşı 02.00’ye kadar çalışmaya devam ediyor bu aydınlık yüzlü gençler. Gönüllü olarak yaptıkları bu çalışma nedeniyle yorgun olup olmadıklarını sorduğumda: hep bir ağızdan “Vatan görevimiz” dediler. Elbette gözlerimiz doldu bu cevaba.
Yardım Merkezi’nin bir de ilaç dağıtım bölümü var, oradaki eczacılarla görüştüğümüzde en fazla talep edilen ilaçların; göz damlası, yanık kremi, ağrı kesici ve boğaz pastili olduğunu söylediler. Kalp, tansiyon gibi ilaç kullanan vatandaşlarımız açısından da bölgenin bir an önce afet bölgesi ilan edilmesi şart, çünkü aksi takdirde yangında yok olan raporlu ilaçlarını Sağlık Bakanlığı'nın sistemi kanalıyla almaları imkansız. Afet bölgesi olması durumunda vatandaşlarımız yeniden ilaç almakta sorun yaşamayacaklar.
CHP’li Manavgat Belediye Başkanımız Şükrü Sözen ile de bölgeyi ziyaretimiz sırasında görüştük. Bize yaşananları anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı. Belediyemiz harıl harıl çalışıyor, ancak siyasi iktidar tarafından duyarlı vatandaşlarımızın maddi yardım yapma isteğinin önü kesiliyor. Oysaki Belediyelerimiz de devletin bir parçası. Bırakın halkçı Belediyelerimizle yaralarımızı hızla saralım. Ülkemizin yanan bölgeleri uçaktan seyreden değil, yangına uçak yollayan bir liderliğe ihtiyacı var! Ülkemizin halkın üzerine çay fırlatan değil, halkın derdini dert edinen liderliğe ihtiyacı var. Ülkemizin saraylara değil, halkımızın nefes alabileceği ormanlara ihtiyacı var.
Halktan duyduğumuza göre; Bakanlık tarafında koordinasyon eksikliği yaşanıyor. Bu da yetmezmiş gibi; orman yangınlarının başladığı 28 Temmuz tarihinde Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla, 7334 sayılı "Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" yayımlandı.
Bizim ciğerimiz yanarken ormanlık arazide yapılaşma yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na verildi.
Erdoğan, orman arazilerinin "Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri" adı altında turizm yatırımcılarına açılmasına yol verdi. Kanuna göre, orman arazileri "Kültür ve Turizm Gelişme Bölgeleri Dışında Kalsa Bile", kamu yararı kapsamına alınarak turizm yatırımcılarına açılabilecek.
Bu durumda sadece Turizm ve Orman Bakanlığı tasarrufundaki alanlar değil, konumu otel veya turizm tesisi kurmaya uygun olan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Adalet Bakanlığı’na kadarki alanların tasarrufu da Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilecek.
Ayrıca tarım ve hayvancılığın içinde bulunduğu mera, otlak, yayla gibi alanlar da turizm tesisine dönüştürülebilecek. Koyun can derdinde, kasap et derdinde!
Bu kanun Anayasamızın 169. maddesine açık bir şekilde aykırıdır. Çünkü Anayasa'ya göre, orman alanları asla daraltılamaz! Yanan alanlar anayasamıza göre derhal ağaçlandırılmak suretiyle orman alanına dönüştürülmelidir. Genel Başkanımızın da dediği gibi; her yer yanıp kül olurken onların tek derdi dağı taşı betonlaştırmak ama biz CUMHURİYET HALK PARTİSİ olarak buna asla izin vermeyeceğiz!
AKP 19 yıldır uyguladığı politikalarla orman köylüsünün orman ile olan bağını koparmıştır. Geçmişte orman üretimini yapan orman köylüsü dikili satış uygulamasıyla bundan mahrum bırakılmış ve orman köylüsüyle orman idaresinin ilişkisi bir anlamda kesmiştir. Bu durum orman köylüsünün orman yangınlarını söndürme konusundaki etkinliğini önemli düzeyde azaltmıştır. Yangının bu denli büyümesinde yangın söndürme uçaklarımızın yeterli sayıda olmamasının yanında orman köylüsünün orman idaresiyle bağının kopartılması da azımsanmayacak ölçüde etkilidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları olarak, yangında büyük zarar gören yurttaşlarımızın hep yanında olacağımızı, onlara gereken her türlü yardımın ulaştırılması konusunda elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı, yanan orman alanlarımızın herhangi bir yandaşa peşkeş çekilmeden orman ekosistemine dönüşmesi için yakın takipte olacağımızı ilgililere buradan duyurmak istiyoruz."