TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan bugün soL haber portalında yayımlanan yazısında siyasi ittifakları gündemine aldı.
Cumhur ittifakını bir kenara koyan Okuyan, diğer taraftan Cumhur ittifakının karşısında konumlanırken yapılabilecek en büyük hatanın düzen siyasetinin çeperlerinde dolaşarak “en geniş demokrasi güçlerinin birliği”ni kurmaya kalkmak olduğunu iddia ediyor.
"Erdoğan sonrası için artık ayrıntılar konuşulurken “Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürersiniz” şantajına boyun eğilmemeli, Türkiye’nin geleceği için açık, yalın, bağımsız bir programın altına imza atılmalıdır." diyen Okuyan'ın yazısı şöyle:
"Başlığı “Türkiye’de ittifak var mı” diye koymayı düşündüm önce.
2018 yılında AKP iktidarını kurtarmak için icat edilen seçim düzenlemesinin çocukları olan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakını ittifak diye adlandırmak aslında bayağı zorlama. Lakin öyle dediler kendilerine, alıştırdılar insanları, bize de kabullenmekten başka yapacak şey kalmadı.
Ancak…
İttifak güçlü bir sözcük. Bu sözcüğe Marksizmin yüklediği derin anlama filan hiç girmeyeceğim. Ama bir ittifaktan söz etmek için o ittifakın ne için kurulduğunun açık olmasını bekleriz. Farklı toplumsal sınıf ya da siyasi güçlerin belli bir hedef için kurduğu ortaklıktır ittifak. Bu hedeflerin toplumsal açıdan anlaşılır olması gerektiğini belirtmeye bile gerek yok sanırım.
Cumhur ve Millet İttifakları Meksika, Arnavutluk, Kazakistan ya da başka bir ülkede kurulmadıklarına göre, Türkiye’nin temel meseleleriyle ilişkili bir taraflaşmanın aktörleri olmalıydı. Ne bileyim, işsizlik, yoksulluk, Suriye, Avrupa Birliği, NATO, Kürt sorunu…
Yok böyle bir şey…
Yüksek Seçim Kurulu’na 2018 milletvekili seçimleri öncesinde verdikleri yazılı protokollerde de bir şey yok. Cumhur İttifakı 2023, 2053, 2071 vizyonundan, Millet İttifakı uzlaşma kültürü, çok seslilikten söz ediyor.
İşin gerçeği, her iki ittifakın temel konusu Erdoğan. Erdoğancılar Cumhur İttifakı’nda, “Erdoğan gitsin” diyen partiler Millet İttifakı’nda.
Millet İttifakı’nın “güçlendirilmiş parlamenter sistem” söyleminden bir program çıkabilmesi de mümkün değil. Sormazlar mı, AKP’nin ülkeyi tahrip etmesi 2018’de mi başladı diye!
Cumhur da Millet de ittifak değil; ilki iktidara yapışmış ve giderek zayıflayan bir şebeke, diğeriyse sınırlarını kimsenin tam olarak bilmediği enteresan bir oluşum.
Ve bir üçüncü ihtimalden de artık sıkça söz ediliyor. Kağıt üzerinde Millet İttifakı’nın dışında gözüken DEVA, Gelecek gibi partilerin başka kimi partilerle oluşturacağı iddia edilen “muhafazakar sağ” ittifak değil üzerinde durduğum. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Millet İttifakı aslında dışındaki partileri de kapsıyor. Dolayısıyla seçimleri de içine alan süreçte AKP artığı bu iki parti, içinde de gözükse, dışında da kalsa Millet İttifakı’nın bir parçası. CHP ve CHP medyasının bu iki partiyi ayağa kaldırmak için yaptıkları söylediklerim için yeterli bir kanıt sayılmalı.
Bir de HDP’nin çağrısı gündemde. Daha doğrusu Selahattin Demirtaş’ın ısrarla üzerinde durduğu “sol ittifak”… Üçüncü ittifak tartışmalarında en çok bu öne çıkıyor. Demirtaş diyor ki, sol güçler birleşsin, ağırlık koysun, AKP sonrası Türkiye’de söz sahibi olsun, yönetimde yer edinsin…
Peki HDP’nin kendisi Millet İttifakı’nın neresinde? Dışında mı içinde mi?
Bu sorunun yanıtı önemli değil çünkü Millet İttifakı bir ittifak değil. Millet İttifakı, Türkiye’de mevcut düzenin ve emperyalist odakların Erdoğansızlığa geçiş için yapmış olduğu yatırımın adı. Yıllar önce Erdoğan ve AKP’nin önünü açıp Türkiye’de istedikleri dönüşümleri gerçekleştiren sermaye güçleri, bir kez daha sağlam kazık arayışı içinde.
Kendi çıkarlarını bağlayacakları bu kazığın neden “bütün muhalefeti” içine almasını istiyorlar? Seçimler yaklaşırken matematiksel bir hesap mı var sadece?
Hayır. Mesele şu: Erdoğan’ın aşırılıkları ve kontrol sorunları dışında AKP döneminden fazlasıyla mutlu olan yerli ve yabancı tekeller için bugünkü politikaların ana hatlarıyla sürmesi son derece önemli. Koç biraderlerden Ömer efendi, “2001 krizi sonrası politikalara geri dönülmeli” lafını boşuna etmedi. Muhalefet saflarında ısrarla AKP’nin ilk yıllarına güzelleme yapılması ya da o yılları meşrulaştırma çabası içine girilmesi de rastlantı değil. Fazla şey değişmesin istiyorlar Erdoğan gittiğinde. Aslında istedikleri NATO ve ABD’ye daha yakınlaşılması, toplumu daha az geren bir üslubun hakim kılınması, dincileşmede şu ana kadar atılan adımların sindirilip kalıcı hale gelmesi için laik duyarlılığı olanların tepkisini çeken provokasyonlara son verilmesi…
Ve elbette her şey patronlar için olmaya devam edecek!
Ucuz işgücü, sınırsız yağma, iş barışı adı altında emekçilere sıfır hak.
Yani sağlam kazık, halkın sırtına saplanıyor.
Millet İttifakı’nın sınırlarının herkesi kapsayacak kadar esnek olmasının asıl nedeni işte burada gizli. Millet İttifakı herkesi içine almalı çünkü bu ekonomik koşullarda iktidara hazırlanan muhalefet blokunun dışında kalıp, bu sürece hoşnutsuzluğu tepkiye, tepkiyi mücadeleye evrilten bir odak sermayenin düzenini tehdit eder. O yüzden Millet İttifakı’nın sınırları belli değildir, o her şeyi yutmaya çalışmaktadır.
Dört parti imzaladı kuruluş protokolünü. Bir önemi yok; bugün sağdan soldan ittifakın parçası olan partilerin sayısı iki haneli rakamlara ulaşmış durumda.
Yerel yönetimlerde makamlar bunun için dağıtıldı, büyük kentlerde birçok ofis kapalı kapılar ardında pazarlıklar için dekore edildi, fonlar kimse dışarıda kalmasın diye dağıtılır oldu, cemaat(ler) hareketlendi, milletvekilliği teklifleri yetmedi hayali kabineler kuruldu her telden ve her renkten isimle.
Vatan, bayrak, ezan bezirganlığı özgürlük, demokrasi, emek söylemleriyle zenginleşti. Herkes için bir öyküsü vardı Millet İttifakı’nın. İçinde olunsa da dışında kalınsa da o ittifak bizim ittifakımızdı!
Çıkan ciddi pürüzlerin çözülmesinde büyük patronlarımız devreye girdi, onlar yetmediğinde Londra ve Berlin imdada yetişti. ABD’yi saymaya bile gerek yok.
Solu işte bu ittifaka yapıştırmak istiyorlar.
Ödül belli: Düzen siyasetinde koltuk, maddi bazı olanaklar…
Ya ceza? Yalnızlaştırılmak, küfürle, şantajla, operasyonla baş başa kalmak.
Üçüncü ittifak mı?
Cumhur ve Millet ittifak değil. Ama Türkiye’nin bir ittifaka gerçekten ihtiyacı var. Devrimci, sol, emekten yana bir ittifaka. Bu ittifak AKP iktidarına karşı mücadelede öne çıkmalı ve bu mücadeleyi “Millet İttifakı”nın uğursuz misyonuna yedirmemelidir. “Millet İttifakı”nın sınırları belirsizse, devrimci ittifak tam da bu nedenle sınırlarını iyi belirlemelidir.
Korona salgını filyasyon kavramı ile tanıştırdı bizleri. Hastalığın kaynağını bulmak, hastalığın yayılma mecralarını takip etmek…
Türkiye’de anti-emperyalist, laik-aydınlanmacı ve emekçi sınıflar ekseninde sömürüye karşı mücadele edecek güçlerin şu ya da bu politik hesapla kendilerini düzenle temaslı hale getirmeleri tarihsel bir intihar olur. Filyasyon çalışması yapılmalı, fonlarla, koltuklarla, itibar notunda yükselme vaadiyle bezenmiş düzen siyasetinin dışında ve karşısında konumlanılmalıdır.
Sol adına daha şimdiden epey rezalete imza atıldı, ayakta kalanlar ve ayağa kalkmak isteyenler bu tarihsel fırsatı iyi değerlendirmelidir.
Erdoğan sonrası için artık ayrıntılar konuşulurken “Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürersiniz” şantajına boyun eğilmemeli, Türkiye’nin geleceği için açık, yalın, bağımsız bir programın altına imza atılmalıdır.
Böyle bir ittifak mümkün müdür?
Kesinlikle mümkündür.
Böyle bir ittifakın unsurları mevcut mudur?
Mevcuttur.
Peki şu anda yapılması gereken?
Ucu bucağı, sınırı olmayan Millet İttifakı’nın çekim gücüne direnmek ve bir an önce emekçi halka umut verecek, heyecan yaratacak bir seçeneği yaratmak.
Yapılabilecek en büyük hata düzen siyasetinin çeperlerinde dolaşarak “en geniş demokrasi güçlerinin birliği”ni kurmaya kalkmaktır. Millet İttifakı içinde işbölümü çoktan yapıldı, kapsayamadıkları solu hiç değilse oyalamak için kimlerin devreye gireceği bile saptandı.
Bir olasılık gitmemekte direnecek iktidarın karşısında örgütlü gücüyle duracak, AKP politikalarını “yumuşak bir üslup”la sürdürecek yeni bir iktidar karşısındaysa halkı çaresiz bırakmayacak bir ittifak yaratılmalıdır. Bu ittifak “en geniş” olmasıyla değil, net ve kararlı, heyecan uyandıran, ciddiye alınan bir odak olmasıyla yol alır. Bu gerçekleşirse, genişleme de mümkün hale gelir ve esas itibariyle halkın içinde gerçekleşir.
Bugünün yakıcı görevi budur."