25.04.2022, Pazartesi, Adana
Adanalı, Türk Halk Müziği sanatçısı Abdurrahman Yağdıran’nın, 24/25 Nisan gecesi yaşamdan ayrıldığını “Sosyal basından öğrenmiş bulunuyorum. Onunla 2012 Nisan’ında söyleşi yapmıştım. 25 Nisan günü İlkhaber gazetesinde yayınlamıştım. 88 yaşını bitirmiş, 89 yaşından 18 gün almış bulunuyor.
Ertesi gün cenaze kaldırılacaktı. Adana-Kabasakal Mezarlığına gittim. Bir saat kadar bekledikten sonra cenaze getirildi. Yıkama yerinde yıkandı, musalla taşına getirildi, cenaze namazı kılındı.
Tanıdıklarımdan;Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Hüseyin Sözlü, Sarıçam Belediye Başkanı Bilal Uludağ, Adana Bilim Teknoloji Üniversitesi Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanı Ahmet Karataş, Emekli Edebiyat Öğretmeni, Yazar Şair Durmuş Ali Özkale, Yazar İsmail Görkem, baston yapımcısı Selahattin Yalçın, Yazar Yusuf Delikoca törene gelmişlerdi.
Eşinin yanında toprağa verildi besteci. Kuran okundu, algış verildi, sonsuzluğa uğurlandı.
Gömütü başında oğlu Hulusi, kardeşi Terzi Niyazi ile tanıştırıldım…
Yakınlarına, sevenlerine baş sağlığı dilerim.
Söyleşiyi sunuyorum :
M. Demirel Babacanoğlu
TÜRK HALK MÜZİĞİ SANATÇISI ABDURRAHNMAN YAĞDIRAN’LA SÖYLEŞİ*
Kaç zamandır düşünüyordum Türk Halk Müziği sanatçısı Abdurrahman Yağdıran’la söyleşmeyi. Bakalım bana ne söyleyecek? Birkaç kez dileğimi ilettim; bir araya gelemedik nedense, gecikti söyleşi. Bu kez gençliğin fotoğrafçısı, ses sanatçısı Mesut Eray’ın iş yerinde karşılaştık. 4 Nisan 2012 günü söyleşmeyi kararlaştırdık. O gün aynı yerde buluştuk; Eğitimciler Derneği (Eğit-Der)’ne gittik. Burası söyleşmeye uygun bir yerdi.. Çaylarımızı söyledik.. yudumlamaya başladık..
Sanatçı, ince, orta boylu, sarışın yüzlü, kırarmış saçları, ince bıyığı ile karşımda oturuyor.
Kimlikten başladık söze; ana adı, baba adı filan/falan diye.
Ana adı Suphiye, baba adı İbrahim.. baba Cizre’den gelmiş, ana Adanalı.. İstiklal Mahallesi’nde oturmuşlar. Abdurrahman Yağdıran gelmiş dünyaya.. Nüfusçu 7 Nisan 1934 yazacakken, 1 Temmuz 1934 yazmış doğum tarihini.. Ne yazık ki Abdurrahman Yağdıran babasını görememiş, iki aylıkken yitirmiş. İstiklal, Hürriyet mahallesinde geçmiş çocukluğu, gençliği.. Şimdi Yenibey Mahallesi’nde oturuyor..
Konuşmayı sürdürüyoruz..
Baba ayrılınca dünyamızdan, anne, abla, ağabey yalnız kalmışlar.. Anne, ev işlerinde, tarla işlerinde çalışarak çocuklarına bakmış.. Ama yaşam öyle zor ki, on yıl geçmiş aradan, bakmış olmayacak, İzzet Ayhan adında bir beyle evlenmiş.. Ondan da iki çocuk olmuş; kaynaşmışlar gitmişler.. ayrım/gayrım görmemişler; çok, seviyorlarmış birbirlerini.. Abdurrahman çocuk su satıyor, simit satıyor, kendine düşen payla katılıyor aile bütçesine.. Okula gidemiyor!..
Askerlik gelip çatıyor.. 1955-57 yıllarında İstanbul-Selimiye Kışlası’nda bitiriyor askerliği.. Burada, bir yedek subay öğretmenden öğreniyor okuma yazmayı.. Adana’ya dönünce, Seyhan İlkokulu’nda sınava giriyor, alıyor ilkokul diplomasını. Orta, lise sınavlarına girmek gibi bir düşüncesi yok! Bir an önce işe girmek, çalışmak istiyor.. Komşularının akıl etmesiyle giriyor Akdeniz İplik-dokuma Fabrikası’nda işe.. Burası, Mehmet Nuri Sabuncu’nun fabrikası. Üç yıl çalışıyor.. Bu sırada, Posta Telgraf Telefon (PTT) işletmesine dağıtıcı alınacağını öğreniyor. Sınava katılıyor, kazanıyor, çakı gibi postacı oluyor.
Bundan sonra?..
Mektup dağıtmak, insanlarla tanışmak çok güzel bir şey.. Hele mektup alanların sevincini görmek ayrı bir mutluluk, ayrı bir güzellik.. O zamanlar PTT’den başka haberleşme aracı yok. Şimdi bilgisayar, cep telefonları, kargo..filan var. Her şey kolay!
Postacı türküsünün öyküsünü anlatıyor bize.
“Bir gün bir eve mektup götürdüm. Bir kadın sevinçle ‘postacı bana mektup mu getirdin’ dedi. Mektup ona değildi, başkasınaydı, hüzünlendi. Hiç üzülme bir gün sana da mektup getiririm dedim Kadın çok sevindi. ‘Postacı, canım gülüm postacı, bana mektup getir sana bahşiş veririm’ dedi. Kocasından mektup bekliyormuş kadın.. gelmediği için çok üzülüyordu. Bu olay beni çok etkiledi. Oradan ayrılınca mırıldanmaya başladım..”
“Postacı postacı
Canım gülüm postacı
Bana yârdan haber ver
Gençliğime sen acı
Yâr yolunu beklerim
Günüme gün eklerim
Allah’a çok yalvardım
Olmuyor dileklerim…”
“Böyle çıktı bu türkü. Ünlendi. Nevin Akol, Yıldız Tezcan, Muzaffer Akgün, Nurinnisa Toksöz taş plağa okudular. Ayşecik Boş Beşik filminde seslendirildi. Türkiye’nin her yerinde söylenmeye başladı.. Gençliğin diline yerleşti.. Bugün bile ünü sürüyor.. Bundan çok mutlu oldum, çok sevindim.”
Peki ya başka?..
“Başkası şu: Tarih 4 Mayıs 1963, postaneden çıktım. O zamanlar başka büyük postane yoktu; şimdi adı Çarşı Postanesi olan postane vardı. Küçük Saat’i geçtim, Yeni Cami’ye doğru yürüyorum.. Karşıdan, güzel giyimli, güzel bir kız sekerek, gülümseyerek geliyor.. Herkes ona bakıyor, ben de bakıyorum.. Kız gözden kayboluncaya dek baktım. Sonra evin yolunu tuttum. İçimden bir ses kaynamaya başladı;, mırıldandım...”
“Gel Adanalı kız
Güzel edalı kız
Adana çarşısında
Gezemiyom yalınız
Adana yollarında
Pamuklar dallarında
Allah canımı alsın
Yarimin kollarında
(Bağlantı)”
….
“Bu türkü de böyle doğdu”.
Başka neler oldu?
“Postacılık yaptığım yıllarda, Halk Eğitimi Müdürlüğünün açmış olduğu müzik kurslarına katıldım. Mahmut Akan, Arif Nihat Aka, Ali Şenozan’dan dersler aldım. Müziği iyice öğrendim. 1964 yılında, Adana Belediyesi Halk Müziği Koros’unda iki yıl müzik öğretmenliği yaptım; üç konser verdim. Daha sonra, Adana Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı açıldı. Konservatuarın yöneticisi Avni Anıl’dı. 1985-89 yılları arasında konservatuarda makam, usul dersleri öğretmenliği yaptım. Konservatuarın, ilk kadrolu öğretmeni ben oldum. Burada üç dinleti sundum, öğrenciler yetiştirdim, ayrıldım. ‘Postacı türküsü’, ‘Ayşecik Boş Beşik’; ‘Adana Yollarında türküsü’, de Ayhan Işık’ın ‘Kızın Var mı Derdin Var’ filmlerinde ve ‘Beyaz Gelincik, Yemekteyiz, Hanımın Çiftliği, Avrupa Yakası’ dizi filmlerinde seslendirildi; yirmi beş kadar sanatçı tarafından plak, kaset, ve sidilere okundu, radyo, tv’lerde çalındı söylendi. Çukurova Radyosu arşivinde yer alıyor, yayınlanıyor..”
Şimdiye dek kaç türkünüz yayınlandı?
“101 türkü besteledim, 11’i radyo, tv’lerde, plaklarda sidilerde okundu. Bülbülüm kondu güllere, Damat gel oynaya, oynaya (Düğünde saz çalsınlar), Vicdansız dağlar, Elmayı daldan aldım, Dam üstünde bir güzel, Bir garibim özüm yok (Kız anası), Gittiğin zaman yola (Niyazim).. bestelerimden bazılarıdır..”
Çok güzel..
Sormak ayıp olmasın, bu türkülerden ne kadar para kazanabiliyorsun???
“Nerdeee?” Diye hayıflandı sanatçı. “Nerde? Nerde o günler?.. Bir gün, belki…” dedi.
Aldığınız ödüller?..
Dr. Halil Atılgan “Geçmişten Günümüze Çukurova Türküleri”ni topladı, aynı adlı kitapta (1998); kasette (1999); sidide (1999) set olarak Adana Valiliği destekleriyle yayınladı. O yıllarda Adana valisi Oğuz Kaan Köksal’dı. Yapıtları yayınlanan sanatçıların hepsine Erciyes Sineması* salonunda (13.11.1999) törenle ödülleri verildi. İlk ödülümü böylece Vali’den almam beni çok sevindirdi.”
Bu da güzel.. Diğer ödülleriniz?
Diğer ödüllerimi, çalışmalarımı görmek için eve gidelim, olmaz mı?
“Olur, neden olmasın.?”
Çıktık yola. Bir dolmuşa atlayıp eve vardık.. Ev, Yenibey Mahallesi 18027 Sokak, No: 73, Seyhan-Adana adresinde, dar, uzunca, çıkmaz bir sokağın içinde yer alıyordu.. Sokağa girdik, herkes sanatçıyı tanıyordu. Selamlaşa selamlaşa yürüdük. Çok sevecen, çok sıcak insanlar vardı burada..
Sanatçının evi şirin bir köşede, tek katlı, tek avlulu, iç içe geçmiş iki oda, bir mutfak, tuvalet.. İçeri girdik, avluda çiçekler, ağaçlar, yeşillikler karşıladı bizi. Sanatçı kahve yaptı, karşılıklı oturup içtik. Sanatçı, 1.4. 1961’de evlenmiş, Hulusi adında bir oğlu, Mukaddes adında bir kızı olmuş, oğlan güvenlikçi, kız ev hanımı. İkişer torunu olmuş onlardan.. Yaşamı mutlu, güzel giderken 1.5.2004’de yitirmiş eşini; yalnız yaşıyor. Camlı dolabı gösteriyor bana. İçindeki plaket, belge ödülleri görüyorum.,
1-1991’de Seyhan Belediyesi Başkanlığı,; 2.1999’da Adana Valiliği; 3.2010’da Tarsus-Çamlı Yayla Belediye Başkanlığı; 4.2010’da Tarsus Amerikan Koleji Müdürlüğü; 5.2010’da Tarsus Halk Müziği Derneği Başkanlığı; 6.24.3.2012’de TRT Çukurova Radyosu Müdürlüğü; 7.24.3.2012’de Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM)’dan 20. yıl ödül, plaket, belgeler aldığını öğreniyoruz.
Özetle basında da şöyle yer alıyor:
1965-Milliyet,
10.11.1967-Hürriyet,
24.8.1982 Hürriyet-Adana 01 eki,
1984/16. Sayı, PTT Dergisi,
23.2.1986- Hürriyet Pazar eki,
Unutamadığınız anılar?
“1963’teydi, radyo elimde dinliyordum; Yıldız Ayhan’dan türküler dinleyeceksiniz, ilk türkü Abdurrahman Yağdıran’dan alınmıştır dendiğinde radyo düştü elimden. Hiç unutamıyorum …”
Hangi türküydü o?
“Dam üstünde bir güzel
Hep yâr yolunu gözler
Yârim gelecek diye
Saç ile başını düzler
Gel oynaya oynaya yâr canım
Bugün düğün dernek var”
Geriye bakınca ne görüyorsunuz?
“Hem rezillik, hem vezirlik.. Şimdi vezirim, bestelerim, türkülerim okunuyor, daha ne isterim..”
İleriye bakınca ne diyorsunuz?
Türkiye, gönenç, mutluluk içinde yaşasın istiyorum.
Nisan 2012, Adana
*İlkhaber gazetesinde yayın tarihi:- 25.04.2012