Sabah çıktık yola. Taksi kızımın, kendisi sürüyor. İçinde eşim, ben, kızım Tüzel, Estin’in, torunum Asya. Çamlıyayla’nın eğri büğrü taşlı yollarının geçtik. Tarsus- Eshabı Kef (Arkadaşlar mağarası) yakınında girdik otobana, Mersin’i geçtik, Silifke girişinde doğuya akan kanalın kıyısında sulfatı (okaliptüs) ağaçlarının birinin gölgesinde durduk, evden getirdiklerimizle kahvaltı yaptık…
“Yolcu yolunda gerek” derler; Silifke’yi Göksu Irmağını geçip Taşucu’na ulaştık. Akdeniz kıyısından-Torosların eteklerinden ilerledik. Kimi yerlere tünel yapmışlar, Gazipaşa’ya dek düzlemişler yolları, epeyce kısalmış yol. Anamur’dan geçtik, muz tarlalarına baka baka Alanya’ya geldik. Alanya doksanlı yıllardaki gibi değil, çok değişmiş, gelişmiş, Torosların güney sırtları yapılarla dolmuş. Alanya’nıın ortasından geçen karayolu batıya doğru tek yön konumuna getirilmiş. Biz çevre yolundan, mezarlığın oradan dönüşle, doksanlı yıllarda terminale yakın bir yerde kalmıştık, uğradık, kimseler yoktu, komşumuz Dilek Hanım karşıladı bizi. Çay içtik, aşure yedik, özlem giderdik. Çok hoşnut olduk. Özlemle ayrıldık. Alanya çıkışından tünele girdik. Ver elini Antalya. Buranın yolları düz. Manavgat Çayı köprüsünden geçtik. Burada suya girmiştik. Çayın suyu çok soğuktu… Antalya’ya geldik. Kızımın evi Muratpaşa İlçesi Çağlayan Mahallesinde denize yakın bir yerde; Lara diye geçiyor buraların adı. Eskiden buralar boş kırsal alandı, şimdi dolmuş, ayak basacak yer yok. Kızımın beyi Levent karşıladı bizi. Havaalanın yakıt işlerinde çalışıyor. Hoşbeş ettik, özlem le kucaklaştık. Akşam olmuştu, akşam yemeğini yedik….
Burası Lara yaşam alanı, Düden çağlayanına yakın,kıyı yolu üzerinde; kızım bizi Lara Kumsalına (plajı) götürüyor, denize giriyoruz. Bölüm bölüm özel kumsallarla dolu; halka daracık alanlar bırakmışlar… Kumsal izmarit çöple kirletilmiş. Tuvalet bile yok. İzin verirlerse özel kumsalların tuvaletine girebiliyorsun… Tuvaleti gelenler herhalde denizde gideriyor olmalı! Belediye halk kumsalıyla ilgilense daha iyi olmaz mı? Kumsalı kirlilikten kurtarsa büyük bir iyilik yapmış olur!
Lara kumsalındayız her gün. Belli saatlerde bir kedi gelip ziyaret ediyor bizleri. Okşadım, kaşıdım boynunu kaşını, yiyecek verdim… kuyruk salladı, teşekkür etti, çok hoşlandı… Denize giriyoruz… güneşleniyoruz. Çok rahatladı deniz beni, bağırsaklarım düzene girdi. Lara’yı 15-20, 50 yıl önce de görmüştüm. Kumları pirinç taneleri gibiydi…
Akşam Düden Şelalesi’ne gittik. Çok kalabalıktı. Düden Çayı denize kavuştuğu yerde çağlayıp köpürerek denize dökülüyor. Çevre düzenlemesi yapılmış, park, bahçe olarak düzenlenmiş… Denizin, şelalenin kıyısına korkuluklar yapılmış. Yerli, yabancı turistlerle doluydu…
Levent bizi Kemer yolu üzerinde Ulupınar-Çağlayan Restorana götürdü. Yollar çok güzel düzenlenmiş, Deniz kıyısından yükseliyor dağlar. Torosların gizemli görüntülerini izleye izleye vardık Ulupınar’a. Burası “Doğa harikası”, sular çağlıyor, ağaçlar zümrüt yeşili, temiz hava, güzel görüntüler sergiliyor. Yemek yeme tahtları kurulmuş, geleneksel yer sofrası oluşturulmuş, minderler, yastıklar konmuş, birine oturduk, hemen yanımızdan sular çağlıyor, serinlik vuruyor yüzümüze. Nere baksan su, ağaç, som yeşil, saf oksijen… Kuzu kavurma, salata, taze yufka ekmek, ayran geldi. Karnımızı doyurduk. Fotoğraf çekildik-çektik. Bu som güzellikten ayrılması zor ama ayrıldık. Doğa bütün güzellikleri buraya vermiş! Gözümüz arkada kaldı desek yeridir.
SÜRECEK