Japonya’da 9,0 büyüklüğündeki deprem 11 Mart 2011'de öğleden sonra 14.46'da meydana gelmişti. Kısa bir süre sonra Japonya kıyılarındaki kameralar Tohoku bölgesini vuran tsunamiyi görüntüledi. Deprem Fukuşima nükleer tesisinde erimeye neden oldu.
Bu üçlü felakette 18 bin 400'den fazla kişi hayatını kaybetti. Türkiye’deki can kaybı ise bu sayıyı kat kat geçti.
Bugün Türkiye için de konuşulduğu gibi pek çok kişi Japonya’nın bir daha eski haline dönüp dönemeyeceğini merak ediyordu. Japonya’da son 11 yılda birçok yol ve bina yeniden inşa edildi; üstelik tüm dünyanın dikkatle izlediği hayat kurtaran tekniklerle.
Sıkı deprem yönetmelikleri
Ülkenin afetlere karşı koruma endüstrisini farklı kılan faktörlerden biri “kençikuşi’’, yani lisanslı mimar-mühendisler. Kelime aslında sadece mimari tasarım ve denetim alanlarında değil, aynı zamanda inşaat, yönetim, eğitim ve diğer ilgili alanlarda da faaliyet gösterenleri ifade ediyor. Kençikuşiler 10 yıl süreyle bina kusurlarından sorumlu tutulabiliyor.
Ayrıca ülke inşaat yasalarını kademeli olarak değiştirerek ve sıkı deprem yönetmelikleriyle "dünyanın en güvenli ve afetlere en dayanıklı" inşaat çevresini oluşturdu.
Bu nedenle mimarlar ve mühendisler hasarı azaltmak için teknoloji ve tasarımın sınırlarını zorluyor.
Yapıların dayanıklılığı
Mühendislerin üzerinde çalıştığı iki ana dayanıklılık seviyesi var.
Birincisi, Japonya'da bir binanın ömrü boyunca üç veya dört kez görebileceği türden daha küçük depremlere dayanıklılık. Bu seviyede, onarım gerektiren herhangi bir hasar kabul edilemez. Bina o kadar iyi tasarlanmalıdır ki bu depremlerden zarar görmeden kurtulabilsin.
İkinci seviye, daha nadir görülen aşırı depremlere dayanıklılık. Bu noktada binaları mükemmel bir şekilde korumak artık amaç değil. İnsan kaybına yol açmayan her türlü hasar kabul edilebilir.
Bir depremin inanılmaz yıkımına dayanabilmek için binaların mümkün olduğunca fazla sismik enerjiyi absorbe etmesi gerekiyor.
Sismik izolasyonla binalara esneme payı
Bu, yaygınlaşan bir sistem olan sismik izolasyon süreciyle gerçekleşiyor. Yapılar, depremin hareketlerine karşı koymak için bazen yaklaşık 30-50 santimetre kalınlıktaki ve kauçuk kadar basit bloklar olan bir tür yatak ya da amortisör üzerine yerleştiriliyor. Bina, kolonlarının temele indiği her yerde bu kauçuk pedlerin üzerine oturtuluyor.
Böylelikle binalara esneme payı veriliyor. 1980'lerin başından beri Japonya'da kullanılan bu teknik, Apple’ın Silikon Vadisi'ndeki genel merkezi dahil yurtdışında binlerce binada kullanılıyor.
Sönümleyiciler ile titreşim azaltılıyor
Binanın temelinde yapılan uyarlamalar, binaların depreme karşı dayanıklı hale getirilmesinin ana yollarından biri. Ancak binanın yüksekliğine göre, yapılara mekanik titreşimi azaltmak için konulan bir aygıt olan sönümleyiciler de dayanıklılığı artırabilir.
Mesela Tokyo Skytree, 634 metre ile dünyanın en yüksek yayın kulesi. 2012'de halka açılan kule, inşaat açısından Japonya’nın inşaat çabalarının da ünlü bir örneği.
Skytree benzersiz bir titreşim kontrol sistemine sahip. Kulenin merkezinde, bir dizi esnek "sönümleyici" ile kulenin dış çerçevesine bağlanan ancak yapısal olarak ondan bağımsız olan 375 metre yüksekliğinde bir beton çekirdek kolon var. Kolon gecikmeli olarak hareket ediyor ve deprem sırasında tüm binanın titreşimini yüzde 50'ye kadar, şiddetli rüzgarlarda ise yüzde 30 oranında azaltıyor.
Bu tür yüksek yapılar için en zorlu hava koşulu güçlü rüzgarlar olduğundan, Skytree rüzgarların boşluklardan kolayca geçmesine izin veren bir çelik kafes kule olarak tasarlanmış.
İnşaat malzemeleri
Yeni binalarda farklı malzemeler de deneniyor. Bazı binalar depreme karşı direncini arttırmak için tasarlanmış ahşap ve çelikten bir kafes kullanarak inşa ediliyor. Ahşap basınç kuvvetlerine dayanabildiğinden çelikle birlikte kullanılıyor.
Kereste kullanımı, inşaatın çevresel etkisini azaltırken, çelik kullanımını yangın durumunda çökmeyi geciktirerek tahliye için daha fazla zaman sağlayabiliyor.
Simülasyonlarla tahmin
Yapay zeka da daha güvenli bina tasarımında rol oynamaya başladı. Tayfun simülasyon yazılımı, aylar süren veri toplama ve rüzgar tüneli testleri gerektiren bir süreç olan rüzgar yüklerini ve hızlarını, şu anda iki-üç gün içinde tahmin edebiliyor.
Mimarlar bu verileri bir binanın şekli ve pencere camının kalınlığı gibi tasarım unsurlarında kullanabilir.
Uyarı sistemleri
Japonya’nın olası bir depremde kaybı ve hasarı en aza indirme uygulamaları sadece inşaatla sınırlı değil.
2011 yılındaki felaketten önce de Japonya'da ABD Acil Durum Uyarı Sistemi’ne benzer bir ulusal erken uyarı sistemi vardı. J-Alert olarak adlandırılan bu sistem 2007’nin Şubat ayında faaliyete geçti.
Ancak felaketlerle ilgili bilgileri mümkün olan en geniş alana yaymak zor olabilir. Sabit uyarı hoparlörleri dışında akıllı telefonların kullanımındaki artış acil durum bildirimlerini almayı daha kolay ve geniş kapsamlı hale getirdi.
Japonya'daki tüm cep telefonlarında deprem uyarı sistemi bulunuyor ve bu da kullanıcılara deprem vurmadan önce sığınak aramaları için 5 ila 10 saniyelik bir süre tanıyabiliyor.
Halkın eğitimi
Japonya ayrıca entegre bir afete hazırlık sistemini de uyguluyor.
Halkın kendisini afetlerden koruyabilmeleri için kreşlerde, ilkokul, ortaokul ve liselerin yanısıra üniversitelerde afet eğitimi veriliyor.
1923’te en az 150 bin kişinin hayatını kaybettiği Büyük Kanto Depremi’nin tarihi 1 Eylül, Afet Önleme Günü olarak kabul ediliyor ve o hafta düzenli bir etkinlik olarak okul çocuklarının yanısıra, çalışan yetişkinler de tahliye eğitimine katılıyor.
Hükümetin, bir afet öncesinde deprem çantası gibi acil durum kiti oluşturulmasını da içeren kapsamlı bir kılavuzu var. İnsanların afet önleme konusundaki farkındalığını arttırmak amacıyla, neler yapabileceğine dair bilgiler içeren kitapçıklar her eve dağıtılıyor.
Yerel tahliye merkezleri ve tam acil durum tesisleri de her zaman hazırda bekletiliyor.(Kaynak:Dilge Timoçin/VOA)