Mücadele’nin örgütlü nitelik kazandığı ilk aşama olan Erzurum Kongresi, çeşitli güçlüklerin aşılmasının ardından 13 günlük gecikme ile 23 Temmuz 1919’da başlayabildi. Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinden gelen 62 delegenin katıldığı bu kongre bölgesel nitelikli olmasına karşın, Mustafa Kemal Paşa’nın “Milletin azim ve kararını” harekete geçirerek Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı başlatma yolculuğunun en önemli adımlarından biridir.
Erzurum KOngresiKongresi’nin bildirisi ve kararlarını Mustafa Kemal paşa şöyle açıklıyordu:
“Efendiler, Erzurum Kongresi 14 gün sürdü. Çalışmalarının sonucu, tespit ettiği tüzük ve bu tüzükteki hükümleri ilân eden bildiri maddelerinden ibarettir.
Bu tüzük ve bildiri metni, zaman ve ortamın gerektirdiği bazı önemsiz ve ikinci derecede düşünce ve görüşler atlanarak incelenirse, birtakım köklü ve geniş çaplı ilkeler ve kararlara varmış oluruz.
Müsaade buyurursanız, bu ilkelerin ve kararların bence, daha o zaman, nelerden ibaret olduğuna işaret edeyim:
1 — Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz.
2 — Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükûmeti’nin dağılması halinde, millet topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir.
3 — İstanbul Hükûmeti vatanı koruma ve istiklâli elde etme gücünü gösteremediği takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükûmet kurulacaktır. Bu hükûmet üyeleri millî kongrece seçilecektir. Kongre toplanmamışsa bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.
4 — Kuva-yı Milliye’yi tek kuvvet olarak tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır
5 — Hristiyan azınlıklara siyasî hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilemez.
6 — Manda ve Himaye kabul olunamaz.
7 — Millî Meclis’in derhal toplanmasını ve hükûmetin yaptığı işlerin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için
Çalışılacaktır.
Bu ilkeler ve bu kararlar çeşitli şekillerde yorumlanmışsa da, gerçek niteliklerini hiç değiştirmeden uygulanma imkânı bulabilmişlerdir.
Efendiler, biz Kongre’de özetlediğim bu kararları ve bu ilkeleri ortaya koymaya çalışırken, Sadrazam Ferit Paşa da basında birtakım demeçler yayınlıyordu. Bu demeçlere, Sadrazam’ın milleti jurnali dense yeridir. 23 Temmuz 1919 tarihli basın, dünyaya şunu ilân ediyordu: «Anadolu’da karışıklık çıktı. Kanun-ı Esasî’ye aykırı olarak Meclis-i Meb’usan adı altında toplantılar yapılıyor. Bu hareketin askerî ve sivil memurlar tarafından önlenmesi gerekir.
Buna karşı gereken tedbirler alındı ve Meclis-i Meb’usan’ın toplantıya çağrılması istendi.
Ağustos’un yedinci günü, Kongre, toplantısına son verirken üyelerine:
«Önemli kararlar alındığını, bütün dünyaya milletimizin varlık ve birliğinin gösterildiğini» söyledim ve «tarih, bu kongremizi ender görülen büyük bir eser olarak kaydedecektir» dedim.
Sözlerimde isabetsizlik olmadığını zaman ve olayların ispatlamış olduğuna inanıyorum, Efendiler.
Erzurum Kongresi, tüzüğü gereğince bir Hey’et-i Temsiliye seçmişti.
Dernekler Kanunu’na göre, dilekçe yerine geçmek üzere, Erzurum Valiliği’ne verilen 24 Ağustos 1919 tarihli yazıda, Heyet-i Temsiliye üyelerinin adları ve kimlikleri şu şekilde gösterilmiştir:
Mustafa Kemal Eski 3’üncü Ordu Müfettişi, askerlikten ayrılmış.
Rauf Bey Eski Bahriye Nâzırı
Raif Efendi Eski Erzurum Milletvekili.
İzzet Bey Eski Trabzon Milletvekili.
Servet Bey Eski Trabzon Milletvekili.
Şeyh Fevzi Efendi Erzincan’da Nakşî Şeyhi.
Bekir Sami Bey Eski Beyrut Valisi
Sadullah Efendi Eski Bitlis Milletvekili.
Hacı Musa Bey Mutki Aşiret Bey’i.
Efendiler, sırası gelmişken arz edeyim ki, bu kimseler hiçbir vakit bir araya gelip birlikte çalışmış değillerdir. Bunlardan İzzet, Servet ve Hacı Musa Bey’ler ile Sadullah Efendi hiç gelmemişlerdir. Raif ve Şeyh Fevzi Efendiler Sivas Kongresi’ne katılmışlar fakat ondan sonra biri Erzurum’a öteki Erzincan’a dönerek bir daha Hey’et-i Temsiliye’de bulunmamışlardır. Rauf Bey ve Sivas Kongresi’nde aramıza katılan Bekir Sami Bey İstanbul’da Meclis-i Meb’usan’a gidinceye kadar, bizimle birlikte bulunmuşlardır.
ADD, “ERZURUM KONGRESİ'NİN 104. YILI KUTLU OLSUN!”
Atatürkçü Düşünce Derneği yazılı bir açıklama yaparak Erzurum Kongresinin 104. yılını kutladı, kongrenin Mustafa Kemal Paşa’nın Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı başlatma yolculuğunun en önemli adımlarından biri olduğunu belirtti.
Açıklama şu şekilde: Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra Havza üzerinden geldiği Amasya’da yayınladığı “Amasya Tamimi” ile 10 Temmuz’da Erzurum’da Doğu İlleri Kongresi, Eylül 1919’da da Sivas’ta Genel Milli Kongre toplanacağını duyurdu. Bu amaçla 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a geldi.
Bu süreçte, emperyalist işgale direnerek yurdu kurtarmak gibi “zararlı ve tehlikeli” fikirler belirttiği konuşma ve genelgeleri ile kendisine verilen görevle taban tabana zıt tutum ve eylemleri gerekçe gösterilerek göreve başlayalı henüz 20 gün olmuşken Padişah tarafından İstanbul’a dönmesi emredildi. Bu emre uymayınca 8/9 Temmuz 1919 gecesi görevden alındı. Bunun üzerine aynı gece ömrünü verdiği askerlik mesleğinden istifa ederek mücadelesini bir “ferd-i mücahit” olarak sürdüreceğini açıkladı.
Milli Mücadele’nin örgütlü nitelik kazandığı ilk aşama olan Erzurum Kongresi, çeşitli güçlüklerin aşılmasının ardından 13 günlük gecikme ile 23 Temmuz 1919’da başlayabildi. Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinden gelen 62 delegenin katıldığı bu kongre bölgesel nitelikli olmasına karşın, Mustafa Kemal Paşa’nın “Milletin azim ve kararını” harekete geçirerek Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı başlatma yolculuğunun en önemli adımlarından biridir.
Kongrenin başladığı gün Kongre Başkanlığına, sona erdiği 7 Ağustos’ta da Temsilciler Kurulu Başkanlığına seçilen Mustafa Kemal’ in Milli Mücadele’de resmiyet kazanan ilk önderliği bu kongrede başlamış, 4-11 Eylül 1919 Sivas Kongresi’ndeki Kongre Başkanlığı ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye Reisliği ile devam etmiş, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Büyük Millet Meclisi Orduları Başkomutanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın ardından 24 Kasım 1934 tarihinde TBMM’de kabul edilen Soyadı Kanunu ile Türk Ulusu’nun kurtarıcısı ve değişmez lideri Atatürk olması ile tarihe altın harflerle kaydedilmiştir.
O karanlık günlerde sadece Mustafa Kemal kazanılacağından emin olduğu zaferden sonrasını da görüyor, dünya dengelerini izliyor, yapılacakları planlıyordu. Hatta bunları geç saatlere kadar çalıştıkları bir gece sabaha karşı Mahzar Müfit (Kansu) Bey’e -kutsal bir sır olarak saklaması talimatıyla- madde madde yazdırıyordu. Cumhuriyetten, yeni harflerden, tesettürün kalkacağından, Hanedan için gerekenin yapılacağından, tam bağımsızlıktan, laik bilimsel eğitimden söz ediyordu. Mutlak bir inanç ve kararlılıkla o koşullarda hayal sınırlarını fersah fersah aşan öyle devrimler yapılacağını söylüyordu ki; Mazhar Müfit Bey’in bir yerde defteri kalemi bırakıp “Kusura bakmayın ama Paşam siz de çok hayalcisiniz, Cumhuriyete ulaşalım yeter” demesi üzerine, Milletini tanımanın ve neleri başarabileceğini bilmenin verdiği güvenle gülümseyerek “Bunu zaman gösterir” diyordu.
Birlikte yola çıktıklarından ihanet edenler de oldu, korkup yarı yolda terk edenler de, kurtuluştan hemen sonra Cumhuriyetin ilanını engellemeye çalışanlar, hatta parti kurup Cumhuriyet ve devrimleri yok etmeye soyunanlar da. Ayrıca, kongrelerin ve Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasını engellemek için Padişah ve hükümetinin çıkardığı zorluklar, suikast girişimleri, işgalciler ve yancıları hainlerin kışkırttığı dinci isyanlar, 7 düvelin bitmek tükenmek bilmeyen saldırıları da unutulmamalıdır.
Üstün liderlik yeteneği ile bu güçlüklerin hepsini aşıp bütün hedeflerine ulaşan Mustafa Kemal Paşa, liderliğin önemini Erzurum Kongresi bağlamında şu sözlerle anlatıyor: “Efendiler, tarih söz götürmez bir şekilde ortaya koymuştur ki, büyük işlerde başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir başkanın varlığı çok gereklidir. Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde, bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, yurtseverim diyen bin bir çeşit kişinin, bin bir türlü tutum ve inanç gösterdiği kargaşalı bir zamanda danışmalarla, birçok saygın ve güçlü kişilerin sözlerine uyma zorunluluğuna inanmakla, sağlam, esaslı ve özellikle sert yürünebilir mi ve en sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varılabilir mi? Tarihte, buna ulaşmış bir topluluk gösterilebilir mi? İkincisi Efendiler; ulus, ülke, siyaset ve ordu yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri belirmemiş ve denenmemiş gelişigüzel kişilerden, örneğin, Erzincanlı bir Nakşî Şeyhi ve Mutkili bir aşiret başkanı gibi zavallılardan kurulabilecek herhangi bir Temsilciler Kuruluna söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi? Bırakıldığında yurdu ve ulusu kurtaracağız, dediğimiz zaman, ulusu ve kendimizi aldatmış olmak gibi kötü bir yanılgıya düşmeyecek miydik? Böylesine bir kurula, perde arkasından yardım edilebileceği düşünülse bile bu yöntem, güvenilir sayılabilir miydi?’’
Kurtuluş Savaşı boyunca, Zafer’den sonra ve devrimler sürecinde yaşananlar bu anlatımın doğruluğu yanında, doğru önderlik, doğru kadrolar ve doğru yol haritası olmaksızın başarılı olmanın olanaksızlığını, bunlar varsa bir avuç kahramanın bir ulusu bağımsızlığına kavuşturup mazlum milletlere örnek bir sonuç elde edebileceğini de gösteriyor.
Atatürkçü Düşünce Derneği; Büyük Atatürk’ün, başarısı kanıtlanmış Kemalist ideolojisini, ‘’ hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir’’ düsturundan ayrılmama kararlılığını ve her alandaki akılcı politikalarını günümüze taşıyarak Ulusumuzla birlikte Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ve Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye hedefine ulaşmak kararlılığındadır. Erzurum Kongresi’nin 104. yılı kutlu olsun!”