Birleşmiş milletler 05 Haziran’ı “Dünya Çevre Günü ilan etmişler… Düşünürsek, her gün çevre günü… Çünkü her gün kirletiliyor dünya. Bundan kurtulmanın tek çaresi, herkesin kendisini görevli sayması, görevini uygulamasıyla gerçekleşecektir.
Madem bu dünyada yaşıyoruz, çevremizi temiz tutmalıyız. El atıklarını, ev atıklarını fabrika atıklarını karaya, havaya, denize, göle, ırmağa, dereye atmak kimin zararına? İnsana, hayvana, böceğe, ota, ağaca (…) değil mi? Eeee peki niçin atıyoruz? İçimiz mi kirli, dışımız mı, neyiz biz.
İNSANIZ…
İnsan, önce kendini temiz tutmalı değil mi? Sonra evini, yaşadığı yeri, çevresini temiz tutmalı.
Bakıyorum öyle değil!
(Çevreyi kirletenlere söylüyorum bunu; kendini, çevresini temiz tutanlara değil.)
Söz gelimi çekirdek aldınız, çintip yiyeceksiniz. Kabuğunu nere atacaksınız, çöp kutusuna. Çöp kutusu yok mu (Her zaman her yerde bulunmayabilir) cebinize koyacaksınız, çöp kutusunu buluncaya kadar; bulunca atacaksınız. (Tabi çöp kutusuna.)
Kıra gideceksiniz kır yemeği yiyeceksiniz… Vardınız kıra, aman ne hal? Oturacak bir yer yok. Ataş yakılmış, küller dağılmış, kağıt çöp yerlere atılmış, meyve kabukları yerlere saçılmış. Kavun, karpuz kabukları ortada…Daha neler neler?...
Bir süpürge bulup süpürüyorsunuz, oturacağınız yeri. Hah işte temizlendi deyip oturuyorsunuz. Ataşı yakıp mangalı kurdunuz, eti atıp pişirdiniz, yediniz, afiyet olsun… Yakındaki dereye gittiniz bir su içiyim diye… Dere demek için dereye, bin şahit gerekiyor, Böyle mi olacak? Hani biz insandık!?
Geçenlerde televizyonda gördüm; denizden çıkarılmış atıkları sergilemişler. Neler yok heler “Derde devadan başka”. Diyorlar ki, böyle 5,10. 15, 20… hava alanı tutacak kadar atık var. Peki, deniz kimin? İnsanlığın! İnsanlık bu kirlilikle mi yaşayacak? Yaşıyorlar! Yaşayan da var!
Dereler, ırmaklar, çaylardan da böyle olanlar var. İçine her şey atılmış. Fabrika, işletme atıkları, leşler, kabuklar, tahta odun parçaları, madeni parçalar, tarım ilaçları ambalajları, canlı pislikleri (…) yüzüyor; kokudan duramıyorsunuz, burnunuzu tıkıyorsunuz, öf öf öf diyorsunuz! Ne olacak böyle? Var mı bir çaresi? Var. Ama yapılmıyor. Eeeeee yaptıralım o zaman. Nasıl yani? Kafamızın, beynimizin, bedenimizin, yüreğimizin insanlık anlayışına baş vuralım, Olmuyor mu? Olacak, olacak, olacak…
Şehrin, caddelerini, sokaklarını geziyorsunuz. Sabah çıkmışsınız yürüyüşe. Kaldırımlardan geçemiyorsunuz, bölünmüş yola (refüc) bakamıyorsunuz. Köpek gezdiriciler, köpeklerini pisletmişler… Kokuyor… Hani insandık, pis kokudan hoşlanmıyorduk. Köpek gezdiricileri niye uyar mıyoruz!? Çere olarak yürüyüşten vaz geçiyorsunuz! Böyle davranınca çözümlendi mi? Hayır değil, Çözümlenecek bir yol var herhalde,,,
Okullarda çocuklara, askerde askerlere temizlik eğitimi verilir. Her sabah çevre temizliği yaptırılır. Temizlik işçileri şehir sokaklarını temizler…Amaa az sonra eski haline döner!
Ama… neden böyle oluyor? Şehir istenen temizliğe ulaşamıyor. Belediyeler, temizlik şirketleri, temizlik yöneticileri, temizlikçiler bu konuya önem vermeli dersem…
Tutarlar mı?
Tutmazlar mı?
Tutmazlar derseniz…
O zaman tutturacak yasalar işletilmeli!
(Yine söylüyorum, temizliğe, çevre temizliğine önem verenler, görevlerini yerine getirenler için bir diyeceğim yok…)
Dünya, ülke, ev çevre temizliği yerine geliyor mu? Düşünüyorum! Geliyor olsaydı; birleşmiş milletler böyle bir gün kararlaştımazlardı…
Bizde bir atasözü var;
herkes evinin önünü süpürse, temizlikçiye gerek kalmaz…
09.06.2024, Çamlıyayla