Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi191
Bugün Toplam1139
Toplam Ziyaret1823829

TADIMLIK YAŞAM

      Marvan OĞUZ

Yaşamak, herkes için bir var oluşun bir simgesidir. İnsana sunulan bu
payda da her yapılan eylem kendimiz olmak adına verilen bir çabadır.
Hayat içinde, kendimize bir yer bulmaktır. Yaşananların azı da, çoğu
da fark etmez hepside bir hayatın parçasıdır.

Bütün bu bakış çerçevesinde,  kişilerin yaşadığı tadımlık anlar da
vardır. Az ve öz olan küçük küçük mutluluklar, küçük küçük hazlarla
çevrilmiş olan hayatlardır. Yoksun kalplere dolu dolu işleyen,
işlerken insana mutluluğu yaşatan anlardır. Ama o mutluluğu olmadık
bir anda etkenler doğrultusunda kaybedilmesi, yaşanan o mutluluğu
gözlerde tadımlık bırakır. Öyle ki, önüne geçilemeyen nedenler elde
edileni insana yaşatmadan ellerden alıp götürür. Özlem duyulana
kavuştuğumuzda, onu  bilere anlamlı yaşamaktan bizleri alıkoyan
nedenler ve gerçekler, yaşamımızı bizlere tadımlık yapar. Sonunda, "ah
keşke bu imkân karşıma biraz daha önce çıksaydı" dedirten nice
anlarımız hangimizin ömründen geçmemiştir.

Bu gibi, serzenişleri kendimde bizzat yaşamışımdır. Belki de ben bunu
biraz daha konumum itibarıyla biraz daha fazla yaşadım diyebilirim.
Çünkü ben, öyle bir hastalığa sahiptim ki, bu hastalık her geçen zaman
diliminde bedenimde gelişerek benden yaşamam gereken çok şeyleri alıp
götürdüğünü yaşayarak gördüm. Gerek,, çevresel etkenler, gerek konumum
nedeni ile çok şeyden yoksun kaldığım anlarım oldu. Öyle ki, yaşama
olasılığım olan şeyleri ya yaşama imkânım olmamıştır ya da imkânı
bulduğumda benim hep geç kaldığımı gördüm.

Bütün bu yaşadıklarımın en başında eğitim hakkımı sağlık nedeniyle tam
anlamıyla kullanamadım. Ama çevrenin: coğrafik engelleri, okulların
mimari engelleri benim ve benim gibiler için uygun olsaydı en azından
bitiremeden ayrıldığım liseyi bitirme şansını yakalayacaktım. İşte!
Böylesi nedenlerden zaman zaman kendi kendime "keşke coğrafik olarak
daha elverişli bir çevrede yaşama şansım olsaydı ve okuldaki sınıfımız
alt katlarda olsaydı" dediğim olmuştur.

Öğrenim hayatım bitince evde bir şeyler yapmaya başlamıştım. Köyde
yaşayan birisi olarak çevremde sosyal bir hayat yoktu. Bol bol kitap
okumayı isterdim ama o dönemde alıcısı olmadığından kitap satılmazdı,
kütüphanede benim için çarşının en olmaz bir noktasında olduğundan
oradan da yararlanma gibi bir imkânımda olmamıştı. Gönlümce, bir kitap
dahi okuyamazdım. Bu konuda yardımını isteyebileceğim bir kimsede
yoktu olsa da kitap getir götürü üstlenebilecek nitelikte kişiler
değildi. Bu işi yapacak olan kişinin en az benim gibi meraklı olması
gerekiyordu ki bunu başarabilsinlerdi.

Yine bu konuda bana yardım edebilecek şahsiyetler yol gösterip ve
yardım edebilirdi ama bunu o dönemde kimseden isteyecek ve de rica
edecek bir yapıda değildim. Birinden ne zamana kadar bir şeyler
isteyebilir ve bekleyebilirdim. İstemekten kastim elbette maddi değil
manevi katkıyı kastediyorum. Belki yanlış düşünüyorum ama genelde
düşüncem bir işi yapabiliyorsan kendin yap, yapamıyorsan da sürekli
başkalarını yükümlü kılma felsefesiydi. Zaten, hayatta kimseden kolay
kolay bir şey isteyen biri olmamaya çalıştım. Örneğin, kimi zaman aile
dışından bir kimseden postaya mektup göndersem, ikinci defa aynı şeyi
istemekten hep çekinmişimdir. Kimseye yük olmamak gibi bir duygu vardı
ve bu duygu içimden hiç bir zaman atamadım. Oysa birileri benden bu
gibi şeyler istese  ve ben de yapacak konumda olsam seve seve
memnuniyetle yaparım. Bugün bu duyguları biraz olsun hissetmemeye
çalışsam da yine de hala yaşıyorum. Ancak onu da çok çaresiz ve çok
zorunlu kaldığım anlarda yani ben ve ailemin altından kalkamadığımız
durumların olduğu anlarda birilerinden ve ilgilenebilecek kişilerden
yardım istemişimdir.

Zaman mekân hesabı misali o zaman ki koşullar gönlümce kitap
okuyabilmemi engellemiştir. O dönemde okumak için eşten dosttan
kitaplar alsamda bunlar yeterli olmazdı. Artık bugüne gelindiğinde
burada da her türlü kitaplara ulaşmak mümkün ama ben okuyamıyorum.
Çünkü her konuda olduğu gibi göz sağlığım fazla kitap okumamı
engelliyor. PC'de bile büyük metinleri okuma programından dinliyorum.
Bugünkü koşullar yıllar öncesinde olsaydı kendimi bugüne daha
geliştirebilir, çok daha güzel şeyler yazabilirdim.

Mesela yağlıboya resim yapmaya başladığım zamanlarda malzeme bulmak o
kadar zordu ki, bu konuda da sorunlar yaşıyordum. Resim için gerekli
olan boyaları kırtasiyeden alsam da tuval bulmak imkânsızdı. Evde
hazırlatmak hem çok zordu hem de yetersiz oluyordu. Bu da benim
istediğim ölçüde resim yapmama izin vermiyordu. (Hatta o dönemde
TRT'nin bir tv programına zaman zaman konuk olarak katılan bir
ressamdan malzeme bulmam konusunda yardımcı olmaları adına mektup
yazarak programın posta adresine göndermiştim. Haftalarca mektubumun
okunacağı günü heyecan içinde beklediğimi hatırlarım. Nihayet
heyecanla beklediğim o gün gelmiş mektubuma programlarında yer
verilmişti. Bana talebim konsunda yadımcı olacaklarını ve bana
ulaşacaklarını söylediklerinde sevincimden havalara uçmuştum. Her gün
haber beklemeye başladım ama beklediğim haber zaman geçmesini rağmen
gelmeyice sevincimde sönmüştü.) Dada sonraları tuvallerde kırtasiyede
satılmaya başlamıştı. Tuval bulma sorunu ortadan kalkmıştı. Ancak
benim yağlıboya resim çalışmam sağlığım yüzünden güçleşmeye
başlamıştı. Böylece yağlı boya çalışma hevesime de doyamamıştım.
durumuyla karşı karşıya kalmıştım. Bu hevesimde böylece gözümde
kalmıştı.

Ne zaman çevremde küçük küçük sergisel etkinliklerde bulunmaya
başladım yine sağlığımın engellemeleriyle karşılaştım. Bu yüzden pek
çok aldığım teklifleri geri çevirmek zorunda kaldım. Öyle ki, sağlığım
her geçen yıl arttığı için ve artı köyde oturuyor olmamdan dolayı hep
sorunlarla karşılaşıyordum. Çünkü köyden gidip gelmem güçtü. Benimle
ilgilene bilecek kimse yoktu. Kimse vardı aslında ama birinde yardımcı
olsalar ikincide olamıyorlardı. Bu gibi teklifler alıp da geri
çevirdiğimde ister istemez "bu teklifleri keşke daha önceleri alsaydım
da bu imkânları gönlümce değerlendirme mutluluğunu yaşayabilseydim"
diye demeden geçemiyordum. Hatta zaman zaman sağlığımın yaşantımı
iyice etkilediği şu son yıllarda öyle sanatsal davetler alıyorum ki
hiçbirine katılamamanın üzüntüsünü hep içimde duyarım. Öyle ki bu
davetler konaklama ve uçak biletleri gibi masraflarım dahi
karşılanırdı. Gitmek istediğimde de ya tam anlamıyla benimle
ilgilenebilecek refakatçi bulamadığım ve buna benzer bazı sorunlardan
gitmem mümkün olmadı.

Zamanla günlerim iyice evde geçmeye başlayınca etrafımda herkes "bir
bilgisayarın ve internetin olsa senin için ne güzel olur, tam sana
göre istediğin her yere ve herkese ulaşma kolaylığın olur ve
bilgisayarda bile resim çalışabilirsin" gibisinden önerilerde
bulunuyordu ama o dönem benim bilgisayar alacak durumum yoktu.
Özelliklede benim konumum dolayısı ile ihtiyacım olan dizüstü
bilgisayardı ve buda artı bir olumsuzluktu. İnternetin sunduğu
hizmetleri tanıdıkça hevesim dahada artıyordu. Uzun bir uğraşı ve
araştırmadan sonra istediğim bilgisayara kavuşmuştum. Bu bilgisayar
için uğraştığım yıllar bile benim için kayıp yılladı. Bir yıl değil
bir gün bile benim için çok değerli zaman dilimiydi. Her yıl biraz
daha güçsel yetimi kayıp ediyordum. Bu özelliğimden bu gibi
isteklerime hep çabuk ulaşmayı istemişimdir.

Artık bilgisayarım vardı ama bir yanım çok mutluyken bir yanımda çok
üzgündü, Çünkü bilgisayarda güzel resimler çalıştıkça insan ister
istemez boşa geçen zamanına üzülmüyor değildim.

Hayatımda isteyipte bulduğum her güzelliği hep tadımlık yaşadım. Benim
baştan beri anlatmaya çalıştığım bütün yaşadıklarım hep tadımlık
yaşanmışlıklarla dolu bir hayat olarak kalacak. Her yaşanan az ve öz
olan bir masal dünyasında anlık mutluluklar, özlenilen güzelliklere
kavuşmalarda tadına varılmadan kaybetmeler olsada yine yaşamaya değer
olan bana "iyiki yaşamışım" dedirten anlarımlar olarak kalacaktır. Ya
yaşayamadıklarım onlarda nasipte yokmuş diyerek yaşacak olduklarıma
bakacağım.



906 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
AlışSatış
Dolar34.425434.5633
Euro36.250536.3957