TADIMLIK YAŞAM Marvan OĞUZ
Yaşamak, herkes için bir var oluşun bir simgesidir. İnsana sunulan bu payda da her yapılan eylem kendimiz olmak adına verilen bir çabadır. Hayat içinde, kendimize bir yer bulmaktır. Yaşananların azı da, çoğu
da fark etmez hepside bir hayatın parçasıdır.
Bütün bu bakış çerçevesinde, kişilerin yaşadığı tadımlık anlar da vardır. Az ve öz olan küçük küçük mutluluklar, küçük küçük hazlarla çevrilmiş olan hayatlardır. Yoksun kalplere dolu dolu işleyen,
işlerken insana mutluluğu yaşatan anlardır. Ama o mutluluğu olmadık bir anda etkenler doğrultusunda kaybedilmesi, yaşanan o mutluluğu gözlerde tadımlık bırakır. Öyle ki, önüne geçilemeyen nedenler elde edileni insana yaşatmadan ellerden alıp götürür. Özlem duyulana
kavuştuğumuzda, onu bilere anlamlı yaşamaktan bizleri alıkoyan nedenler ve gerçekler, yaşamımızı bizlere tadımlık yapar. Sonunda, "ah keşke bu imkân karşıma biraz daha önce çıksaydı" dedirten nice anlarımız hangimizin ömründen geçmemiştir.
Bu gibi, serzenişleri kendimde bizzat yaşamışımdır. Belki de ben bunu biraz daha konumum itibarıyla biraz daha fazla yaşadım diyebilirim. Çünkü ben, öyle bir hastalığa sahiptim ki, bu hastalık her geçen zaman
diliminde bedenimde gelişerek benden yaşamam gereken çok şeyleri alıp götürdüğünü yaşayarak gördüm. Gerek,, çevresel etkenler, gerek konumum nedeni ile çok şeyden yoksun kaldığım anlarım oldu. Öyle ki, yaşama olasılığım olan şeyleri ya yaşama imkânım olmamıştır ya da imkânı
bulduğumda benim hep geç kaldığımı gördüm.
Bütün bu yaşadıklarımın en başında eğitim hakkımı sağlık nedeniyle tam anlamıyla kullanamadım. Ama çevrenin: coğrafik engelleri, okulların mimari engelleri benim ve benim gibiler için uygun olsaydı en azından
bitiremeden ayrıldığım liseyi bitirme şansını yakalayacaktım. İşte! Böylesi nedenlerden zaman zaman kendi kendime "keşke coğrafik olarak daha elverişli bir çevrede yaşama şansım olsaydı ve okuldaki sınıfımız
alt katlarda olsaydı" dediğim olmuştur.
Öğrenim hayatım bitince evde bir şeyler yapmaya başlamıştım. Köyde yaşayan birisi olarak çevremde sosyal bir hayat yoktu. Bol bol kitap okumayı isterdim ama o dönemde alıcısı olmadığından kitap satılmazdı,
kütüphanede benim için çarşının en olmaz bir noktasında olduğundan oradan da yararlanma gibi bir imkânımda olmamıştı. Gönlümce, bir kitap dahi okuyamazdım. Bu konuda yardımını isteyebileceğim bir kimsede yoktu olsa da kitap getir götürü üstlenebilecek nitelikte kişiler
değildi. Bu işi yapacak olan kişinin en az benim gibi meraklı olması gerekiyordu ki bunu başarabilsinlerdi.
Yine bu konuda bana yardım edebilecek şahsiyetler yol gösterip ve yardım edebilirdi ama bunu o dönemde kimseden isteyecek ve de rica
edecek bir yapıda değildim. Birinden ne zamana kadar bir şeyler isteyebilir ve bekleyebilirdim. İstemekten kastim elbette maddi değil manevi katkıyı kastediyorum. Belki yanlış düşünüyorum ama genelde düşüncem bir işi yapabiliyorsan kendin yap, yapamıyorsan da sürekli
başkalarını yükümlü kılma felsefesiydi. Zaten, hayatta kimseden kolay kolay bir şey isteyen biri olmamaya çalıştım. Örneğin, kimi zaman aile dışından bir kimseden postaya mektup göndersem, ikinci defa aynı şeyi istemekten hep çekinmişimdir. Kimseye yük olmamak gibi bir duygu vardı
ve bu duygu içimden hiç bir zaman atamadım. Oysa birileri benden bu gibi şeyler istese ve ben de yapacak konumda olsam seve seve memnuniyetle yaparım. Bugün bu duyguları biraz olsun hissetmemeye çalışsam da yine de hala yaşıyorum. Ancak onu da çok çaresiz ve çok
zorunlu kaldığım anlarda yani ben ve ailemin altından kalkamadığımız durumların olduğu anlarda birilerinden ve ilgilenebilecek kişilerden yardım istemişimdir.
Zaman mekân hesabı misali o zaman ki koşullar gönlümce kitap
okuyabilmemi engellemiştir. O dönemde okumak için eşten dosttan kitaplar alsamda bunlar yeterli olmazdı. Artık bugüne gelindiğinde burada da her türlü kitaplara ulaşmak mümkün ama ben okuyamıyorum. Çünkü her konuda olduğu gibi göz sağlığım fazla kitap okumamı
engelliyor. PC'de bile büyük metinleri okuma programından dinliyorum. Bugünkü koşullar yıllar öncesinde olsaydı kendimi bugüne daha geliştirebilir, çok daha güzel şeyler yazabilirdim.
Mesela yağlıboya resim yapmaya başladığım zamanlarda malzeme bulmak o
kadar zordu ki, bu konuda da sorunlar yaşıyordum. Resim için gerekli olan boyaları kırtasiyeden alsam da tuval bulmak imkânsızdı. Evde hazırlatmak hem çok zordu hem de yetersiz oluyordu. Bu da benim istediğim ölçüde resim yapmama izin vermiyordu. (Hatta o dönemde
TRT'nin bir tv programına zaman zaman konuk olarak katılan bir ressamdan malzeme bulmam konusunda yardımcı olmaları adına mektup yazarak programın posta adresine göndermiştim. Haftalarca mektubumun okunacağı günü heyecan içinde beklediğimi hatırlarım. Nihayet
heyecanla beklediğim o gün gelmiş mektubuma programlarında yer verilmişti. Bana talebim konsunda yadımcı olacaklarını ve bana ulaşacaklarını söylediklerinde sevincimden havalara uçmuştum. Her gün haber beklemeye başladım ama beklediğim haber zaman geçmesini rağmen
gelmeyice sevincimde sönmüştü.) Dada sonraları tuvallerde kırtasiyede satılmaya başlamıştı. Tuval bulma sorunu ortadan kalkmıştı. Ancak benim yağlıboya resim çalışmam sağlığım yüzünden güçleşmeye başlamıştı. Böylece yağlı boya çalışma hevesime de doyamamıştım.
durumuyla karşı karşıya kalmıştım. Bu hevesimde böylece gözümde kalmıştı.
Ne zaman çevremde küçük küçük sergisel etkinliklerde bulunmaya başladım yine sağlığımın engellemeleriyle karşılaştım. Bu yüzden pek
çok aldığım teklifleri geri çevirmek zorunda kaldım. Öyle ki, sağlığım her geçen yıl arttığı için ve artı köyde oturuyor olmamdan dolayı hep sorunlarla karşılaşıyordum. Çünkü köyden gidip gelmem güçtü. Benimle ilgilene bilecek kimse yoktu. Kimse vardı aslında ama birinde yardımcı
olsalar ikincide olamıyorlardı. Bu gibi teklifler alıp da geri çevirdiğimde ister istemez "bu teklifleri keşke daha önceleri alsaydım da bu imkânları gönlümce değerlendirme mutluluğunu yaşayabilseydim"
diye demeden geçemiyordum. Hatta zaman zaman sağlığımın yaşantımı iyice etkilediği şu son yıllarda öyle sanatsal davetler alıyorum ki hiçbirine katılamamanın üzüntüsünü hep içimde duyarım. Öyle ki bu davetler konaklama ve uçak biletleri gibi masraflarım dahi
karşılanırdı. Gitmek istediğimde de ya tam anlamıyla benimle ilgilenebilecek refakatçi bulamadığım ve buna benzer bazı sorunlardan gitmem mümkün olmadı.
Zamanla günlerim iyice evde geçmeye başlayınca etrafımda herkes "bir
bilgisayarın ve internetin olsa senin için ne güzel olur, tam sana göre istediğin her yere ve herkese ulaşma kolaylığın olur ve bilgisayarda bile resim çalışabilirsin" gibisinden önerilerde bulunuyordu ama o dönem benim bilgisayar alacak durumum yoktu.
Özelliklede benim konumum dolayısı ile ihtiyacım olan dizüstü bilgisayardı ve buda artı bir olumsuzluktu. İnternetin sunduğu hizmetleri tanıdıkça hevesim dahada artıyordu. Uzun bir uğraşı ve araştırmadan sonra istediğim bilgisayara kavuşmuştum. Bu bilgisayar
için uğraştığım yıllar bile benim için kayıp yılladı. Bir yıl değil bir gün bile benim için çok değerli zaman dilimiydi. Her yıl biraz daha güçsel yetimi kayıp ediyordum. Bu özelliğimden bu gibi isteklerime hep çabuk ulaşmayı istemişimdir.
Artık bilgisayarım vardı ama bir yanım çok mutluyken bir yanımda çok üzgündü, Çünkü bilgisayarda güzel resimler çalıştıkça insan ister istemez boşa geçen zamanına üzülmüyor değildim.
Hayatımda isteyipte bulduğum her güzelliği hep tadımlık yaşadım. Benim
baştan beri anlatmaya çalıştığım bütün yaşadıklarım hep tadımlık yaşanmışlıklarla dolu bir hayat olarak kalacak. Her yaşanan az ve öz olan bir masal dünyasında anlık mutluluklar, özlenilen güzelliklere kavuşmalarda tadına varılmadan kaybetmeler olsada yine yaşamaya değer
olan bana "iyiki yaşamışım" dedirten anlarımlar olarak kalacaktır. Ya yaşayamadıklarım onlarda nasipte yokmuş diyerek yaşacak olduklarıma bakacağım.
|