Adana Tarımı Nasıl Eski Yıllardaki Gibi Olur ? Adana Tarımı Nasıl Eski Yıllardaki Gibi Olur ?
Yazı: Ali İhsan Ökten
Fotoğraf: S. Haluk Uygur
Prof. Dr. Nezihi Uygur’a, Prof. Dr. Suat Şenol’a,
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Şahin Yeter’e ve Çiftçiler Birliği İkinci
Başkanı Mutlu Doğru’ya sorduk
Tarım Sektörü; Cumhuriyetin kuruluşundan 1980 yılına kadar
Türkiye ekonomisinin lokomotifi olma işlevini hiç aksatmadan, başarı ile
sürdürmüştür. Cumhuriyetle birlikte ortaya konulan öz kaynaklara dayalı
kalkınma ve sanayileşme stratejisinde tarıma öteki sektörlerden ayrı bir önem
ve öncelik verilmiştir. Öte yandan tarım sektörü; yıllarca ihracata, istihdama
ve yurt içi gayri safi hasılaya önemli katkılarda bulunmuştur. Ne var ki;
1980’den sonra uygulanan dışa bağımlı liberalleşme ve serbest piyasa ekonomisi
modelleri sanayi, hizmet, inşaat gibi sektörlerin gelişmesine, buna karşın
ihmal edilen tarım sektörünün gerilemesine neden olmuştur. Nitekim, anılan
modellerin hayata geçirilmesi sonucu tarım sektörünün 1980’de %26 olan gayri
safi yurt içi hasılaya katkısı 1999’
da %15,8’e; 1980’de %57 olan ihracata katkısı 1999 da %16,7’e; 1980’de %62,5
olan istihdama katkısı da 1999’da %47’ye düşmüştür. Tarım sektöründe on yıllık
bir süreçte yaşanan bu hızlı düşüş köylerden şehirlere göçü de hızlandırarak,
Türkiye’nin sosyoekonomik sorunlarının daha da ağırlaşmasına neden olmuştur.
Tarımın Güç Kaybetmesi Sanat ve Sporu da Geriletti
Bu gelişmelerin doğal bir sonucu olarak 1980’de %50’nin üzerinde olan kırsal
nüfus günümüzde %35’lere kadar gerilemiştir.
Yıllardır ülkemizin tarım sanayisinde lokomotif olan Adana uygulanan yanlış
devlet politikaları ve yerel politikalar sebebiyle gerilemiştir.
Bu gerileme Adana’nın sadece tarım ve sanayisini değil; kültür, sanat, spor
gibi bir çok alanlarını da etkilemiş ve gerilemesine neden olmuştur. O
dönemlerde ekonomi, sanat, kültür, spor gibi her açıdan zenginliği yaşayan
Adana günümüzde sadece geçmişiyle övünür hale gelmiştir.
Şu an Türkiye’de işsizlik oranının en yüksek olduğu şehrin Adana olması aslında
birçok şeyi anlatıyor. Bu sayımızda Adana ve Çukurova’nın tarım sorunlarını
masaya yatırdık. Akademisyenlerden, sivil toplum kuruluşlarından sorunları ve
çözüm yollarını anlatmalarını istedik. Amacımız; Adana’nın yine eski günlerdeki
gibi bereketli topraklarında tarımla; sanayi, ekonomi, sanat, kültür,
siyaset, spor alanlarındaki bereketini arttırmanın yollarını aramak.
Prof. Dr. Suat Şenol
Çukurova Üniversitesi Toprak Bölümü
Adana’da tarım ve sanayi ilişkisi pamuğa dayalıydı. Tarıma dayalı sanayi
kuruluşları mevcut alt yapı kolaylıkları nedeniyle tarım arazileri üzerine
kuruldular. Özellikle de E5 karayolu üzerinde kurulan bu tesisler kendisine
hammadde sağlayan alanları azaltarak bindiği dalı kesmişlerdir... Son
yıllarda ise bu sanayi kuruluşları diğer çevre illere göre Adana’da daha az
teşvik sağlanmasından dolayı başka illere kaymıştır. Adana bu
açıdan hem tarımını hem de sanayisini kaybetmiştir.
Adana’da kayda değer en iyi gelişme Misis Organize Sanayinin kuzeyde
tarımsal potansiyeli daha az olan arazilerde kurulması... Böylece, tarım
arazilerinin amaç dışı kullanımı bir derece önlenmiş oldu. Adana’nın güneyi
tarım arazileri açısından çok zengin olduğu için gerek şehrin gelişim, gerekse
sanayinin kuzeydeki tarımsal önemi daha az olan arazilere doğru yönlendirilmesi
gerekir.
Yeni İmar Planı Toprağı Korumalı
Adana Toprak Koruma Kurulu üyesiyim. Büyükşehir Belediyesi imar planları
yapıyor... Güneydeki topraklar belki de dünyanın en önemli tarım
arazileri, alüviyal toprakta, bir yılda üç ürün rahatlıkla alınabiliyor. 2005
yılında yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım kanunda
güneydeki arazilerin hepsi mutlak tarım arazileri kabul ediliyor ve başka
amaçlar için kullanımı yasaklanıyor, ancak yine de kaçak yapılar önlenemiyor.
Tarım sektörü diğer sektörlere göre riskleri en fazla olan sektördür. Tarımsal
üretim yapan işletmeler şu anda yeterince gelir sağlayamıyor, giderlerin
fiyatları artıyor, pazardaki fiyat düşüyor, üretici zorlanıyor. Eskiden
pamuk ürünü satıldığında Adana bayram yerine dönüyordu. Hasat dönemi bayram
dönemiydi, düğünler veya diğer sosyokültürel etkinlikler o dönemde
yapılırdı... Bu olumsuzlukların Adana’nın kültürünü ve sanatsal etkinliklerini
de etkilediğini düşünüyorum. Sanayinin gerilemesinin de tamamen sosyoekonomik
ve politik kararlara bağlı olduğunu düşünüyorum. Toprağımız elverişli;
yatırımın gelmesi için teşvik olmalıdır. Teşvik olmazsa yatırımcı gelmez.
Prof. Dr. Nezihi Uygur
Çukurova Üniversitesi,
Ziraat Fakültesi,
Bitki Koruma Bölümü
Çukurova hepimizin bildiği gibi beyaz altın pamuğun baş diyarı idi, şimdi ise
Adana, Şırnak’tan sonra Türkiye’nin oransal olarak en fazla işsizinin bulunduğu
sarı altın mısırın baş şehri oldu. İşsizin bol olduğu şehrimizde buğday ise
arada kaynayıp gidiyor.
Tarımın Gerilemesinin Nedeni Nedir?
Her neyse bügün kısaca böyle, ya geçmişte ne oldu? Geçmişini bilmeyen
geleceğini çizemezmiş. 1970-80 li yıllar içerisinde altınımızı kaybettik
ve iş cennetinde işsizlik patladı. Nedeni çok önemli. Pamuğa bağlı sanayinin
çökmesi sonucu birçok büyük fabrikanın (hangileri olduğunu hepimiz biliyoruz)
kapanması bazı fabrikatör-çiftçilerin Adana’yı terk etmesi mi?
Bir yıl kırmızı örümcek ya da diğer yıl beyazsinek gibi
zararlı böceklerin patlaması mı? Çiftçi böcekle, hastalıkla, yabancı otla
mücadele edeceğim derken, 25’e yakın ilaç atıp, üretim maaliyetini
karşılayamaması mı? İşsizliğe rağmen işçi bulunamaması mı? Yoksa doğal dengenin
bozulmadığı, ilaçlamasız pamuk üreten Harran’a-GAP’ a kaptırması mı? Ya da
yanlış stratejiler sonucu kurulan tarıma dayalı sanayinin tek düze ürüne bağlı
olması mı? Yoksa hepsi mi?
Konu pamuksa eğer durum böyle olmuş ve pamuk üretimi geriye gidince buna dayalı
sanayi, iplik, çırçır, teksil, yağ, sabun fabrikaları, konfeksiyon atölyeleri,
tekstilin tamamın geriye gitmiştir.
Zehir Adana’yı Zehirledi
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle kimyasal zirai ilaçların, gübrelerin
tarımda kullanımı hızla artmış bundan bölgemiz de nasibini almış ve Türkiye’de
en çok zirai ilacın, Adana ağzıyla zehirin kullanıldığı bölge olmuştur (belkide
dünyada). Bu durumdan pamuk da nasibini almış ilaç kullanımı hızla artmış,
sulamanın da tüm Çukurova’ya hızla yayılmasıyla bölgenin ekosisteminde büyük
değişiklikler olmuştur. Önce beyaz sinek patlamış, Küçüksaatte ağzımıza mendil
bağlayarak dolaşmış, ardından da bunu kırmızı örümcek, prodenya gibi böcekler
ile geliç gibi yabancı otlar takip etmiştir. Arka suyu verdikçe tarlayı ot
basmış, pamuğu beyaz sinek, kırmızı örümcek kaplamış; arkasından ha babam ilaç,
de babam ilaç. Her sene pamuk, her sene 15 defa ilaç. Sonuç elveda fabrikalar,
hoş geldin işsizlik. Çünkü masraf çok, verim yok, pamuktan vazgeç gelsin mısır,
şimdi mısırda da iş yok.
Her şeyi devlette, başkalarında aramak yerine bunun yanında kendimizde de
arayalım, çiftçilerimizde, birliklerimiz de, mühendisimizde, odalarımızda,
hocalarımızda, üniversitelerde arayalım.
Tarımın olmazsa olmazının birincisi; münavebe yani ekim nöbeti. Bir tarlada en
erken 3-5 senede bir aynı ürün için sıra gelmeli.
İkincisi; otu, böceği görünce değil veya komşu ilaç atınca değil, gerçekten
gerektiğinde ilaç atılmalı.
Üçüncüsü; gübreyi toprak analizinden sonra uygulamalı. Daha sonra sulamada
vahşice değil akıllıca yol alınmalı, anızı yakıp toprağı toz haline getirmek
yerine hayvancılığa önem verip, toprağın zibilini eksik etmemeliyiz.
Şimdi bir düşünelim bunların hangilerini yapıyoruz,
yapıyorsak tekniğine göre yapıyor muyuz?
Fabrikatörler Düşündü mü?
Pamuğa dayalı üretim yapan değerli fabrikatörler acaba hiç düşünmediler mi? Ya
pamuk biterse ne yaparım? Mutlaka düşünmüşlerdir, şimdi de düşünüyorlardır.
Mısır biterse ne yaparız yada buğday. Çünkü yakında onlar da bitecek. Şimdi
ayçiçeği geliyor onu işleyen fabrikaları kuralım mı? Tabiiki kuralım, ama
devamlı çalıştırmak üzere kuralım.
Doğal olarak
hemen şu soru akla geliyor;
Peki ne yapmalı?
1.İnsanlar kısır döngüye girerek en fazla parayı hangisinde kazanıyorlarsa o
ürünü ekiyorlar. Devamlı aynı ürünü ektiğimiz zaman, belli tarihlerde ürün
hasat ediyoruz, sonra boş oturuyoruz. Ziraatin temelinin ekim nöbeti olduğunu
düşünürsek buna gereken önem vermeli, 15-20 farklı ürünün münavebesini
yapmalıyız. Böylece bunlara bağlı sanayiler oluşacağı için de bir fabrikanın
çalışma sezonu bitince diğeri devam edecektir.
2. Şu anda teşvik sistemi var. Hangi ürüne teşvik verilirse o ekiliyor. Ancak
münavebe yapana verilse durum farklı olur, her sene aynı ürüne teşvik verilmez.
Bunun yerine en az 3-5 yılda bir aynı ürüne aynı tarlada destekleme verilirse
üretimde çeşitlenmeye gidilmiş olacaktır.
3. Ekim nöbeti yaparsan daha az ilaç ve gübre atacaksın üretim maliyeti
düşecek,
4. Üniversitelerimizin yetiştirdiği ziraat mühendislerinin hepsi belli bir
konuda kendisini iyi hisseder. Örneğin fidancı, tohumcu, gübreci, böcekci,
ilaçcı, sulamacı, makinacı, küçükbaşcı, büyükbaşcı v.s. gibi. Herşeyi bilen
hiçbirşey bilemez felsefesinden giderek bir kişiye herşeyi sorarsak, sanki
hiçbirşey bilmiyormuş hissine kapılabiliriz. Bu nedenle doğru mühendise ulaşmak
zorunda çiftçiler, ev yaptıracağınız zaman evin planını inşaat mühendislerine
çizdirirsiniz, makina mühendisine değil veya hastalandığınızda küçük başcıya
gitmezsiniz.
5. Ayrıca sanayicinin programını yanlış yapmaması gerekiyor. Sanayi ve tarım
bakanlıkları ile üniversiteler koordineli çalışarak uzun vadeli planlar yaparak
bu bölgede neler üreteceğini baştan belirlemeli, sanayi de bunu işlemeli.
Şahin Yeter
Ziraat Mühendisleri Odası
Adana Şube Başkanı
Ülkemiz genelinde ve Adana’da tarımda gerilememizin en
büyük nedeni, girdi fiyatlarının yükselmesine rağmen ürün fiyatlarının aynı
oranda yükselmemesidir. Örneğin mazottaki KDV ve ÖTV oranları indirilse veya
kaldırılsa çiftçiye devletin tarıma verdiği destekten daha fazla destek
sağlanmış olur. Çiftçi, mazot alırken, gübre alırken %18 KDV ödüyor, yatla
boğazda gezerken kullanılan mazot daha ucuz. Bugün bir çok ürün 8 -10 yıl
önceki fiyattan satılıyor.
Mısır Ekerek Doğaya Yazık Ediyoruz
Adana’da araziler büyük olduğu için, daha geleneksel, tarla ağırlıklı tarım
yapan bir bölgeyiz. Tarla ağırlıklı tarım yapınca birim alandan getirisi düşük
bir faaliyet olmuş oluyor. Bu iklimde 12 ay faaliyetin sürdüğü yerde çok daha
özel ürünler yetişmeli... Tufandacılık (erkencilik) sebze, meyvede iklimin
müdahale ettiği seracılık, naranciye ürünlerine yönelmek gerekliyken mısır
üreterek ovaya yazık ediyoruz... Neden böyle? Çünkü yapılan tarım politikaları
bunu gerektiriyor.
Mısırı bu ülkenin ihtiyacı olmadığı halde ithal ediyoruz ancak tersinden
bakılınca şeker fabrikalarını üretim fazlalığından kapatıyorsak, bu işte farklı
bir yönlendirme var demektir. Bu piyasayı kontrol eden kuruluşlar öyle
bir pazar oluşturuyor ki; mısırın alternatifi olan diğer ürünlerin yeterince
ekilmesini engelliyorlar.
Türkiye Tarımı Demek Adana Demek
Adana Tükiye’nin önemli üretim noktalarından; Türkiye’deki soyanın %35’i,
mısırın % 36’sı, yer fıstığının % 41’i, narenciyenin % 24’ü, karpuzun %21’i,
pamuğun % 14’ü, buğday’ın %7’si Adana’da üretiliyor. Ancak bu kadar
ürettiğimiz ürünün birim alandaki karşılığını kazanç olarak Mersin,
Antalya, İzmir kadar elde edemiyoruz.
Bu iklimde daha önemli bitkiler ekilmelidir. Narenciyede sıkıntı yaşandığında
tarım komisyonu başkanı Adana milletvekiliydi, üniversiteden de hocamız Vahit
Bey. “Hocam arz taleple uğraşıyoruz.” dediğimizde; “Sökeceksiniz bahçenizi.”
Dedi.Bu çözüm değil... Doğru yönetilmiyoruz.
Sektöre para kazandıran firmalar çok uluslu firmalar; tekeller oluşturmuşlar.
Mazot, gübre, tohum bunlarda dışa bağımlıyız. Ölü sezonda gübre fiyatları
düşerken, kullanacağımızda yükseltiliyor. Gübrede son 10 yılda fiyatlar
10 katına çıkmışken, buğdayın fiyatı iki katına dahi çıkmadı.
Kısaca hayvancılığa da değinirsem; kurbanlık hayvanları bile ithal eder duruma
geldik. Hayvan sayımız 1980’lerden bugüne 85 milyon küçük-büyük baş
hayvandan 38 milyona düştü... Nüfusumuz ise 45 milyondan 73 milyona
çıktı. Avrupa’dan yaklaşık 10 kat daha az kırmızı et tüketiyoruz.
Onu da bulamıyoruz...
Süt Para Etmiyor
Burada sorun kırsaldaki insanların üretim yapmalarını engelleyen yasaların
çıkmasıdır. Hayvancılıkta süt para edecek ki yemin parasını çıkaracak, o
hayvanını besleyecek, yavrusunu satacak ve para kazanacak. Bunun sağlanması
lazım.
Üretim Hafızası Korunmalı
Nasıl olsa ithal ederiz mantığı çok yanlıştır. Bir süre sonra insanların üretim
hafızası gider bu şekilde... Üretmekten uzaklaştırmak ülkenin geleceği için en
büyük tehlikedir.
Kendi ülkende imkanlar varken vatandaşını doyuramıyorsan, bu insanları başka
şeylere muhtaç bırakıp 4 yılda seçimde oy almak uğruna ülkenin geleceği
ile oynanmamalıdır.
Pamuğun 2/3’ü ithal edilirse tekstil bu hale gelir. Bu yıl dünya
piyasasında fiyatların yükselmesi sonucunda biz 1 milyar Dolar pamuk ithal
ederken, bu miktar bir anda 3 milyara çıktı... Ülkeden çıkan parayı bir
düşünün. Kendi ülkemizde üretseydik bu kadar etkilenmeyecektik. Dünyanın sayılı
pamuk üreticileriyken şu an pamuk ithalatında 2. ülkeyiz.
Adana neden işsizlikte birinci oldu, tarımın dışarı itilmesinden... Sanayideki
harcamaların çok daha aşağısındaki miktarda, tarımdan istihdam sağlanabilir
insanlara... Köylüyü yoksullaştırarak kente çekiyoruz. Ama kente geldiğinde
iş bulabiliyor mu? Hayır... Köyündeki işinden de oluyor.
Tarımı ne kadar dışladıysak o oranda sanatçımız da, sporcumuz da kültür
adamımız da azaldı. Adana yerelde de iyi yönetilmedi... Bu noktada herkesin
payı var. Yerel ve merkezi yöneticiler buna dahil. Geçmişte sanayi
yatırımları vardı, tekstil fabrikaları destek dolayısıyla başka yerlere
gitti... Küstürdük büyük yatımcıları, halk ödedi bu bedeli.
Mutlu Doğru
Adana Çiftçiler Birliği
İkinci Başkanı
Adana verimli toprakları, tarım için uygun iklimi ve yeterli su kaynakları ile
sadece Türkiye’nin değil dünyanın önemli tarım bölgelerinden birisi
konumundadır. Yılda iki ürün veren bu topraklar özellikle 50’li yıllarda
yapılan barajlar ve sulama kanalları ile Adana’yı ülkemizde tarımın başkenti haline
getirmiştir. Bölgemiz de yetiştirilen pamuk, yarattığı katma değer ve istihdam
ile Adana’yı cazibe merkezi yapmıştır. Pamuğun getirdiği zenginlik Adana’yı
filmlere ve kitaplara konu etmiştir. Adana’da 50’li yıllarda sanayileşmeye
verilen destekle, büyük pamuk üreticilerinden bazıları pamuk işleyen tesisler
kurmuş ve Adana ekonomisine büyük katkı sağlamıştır.
Beyaz Sinek... Kara Günler...
1974 yılında pamuk üretimine darbe vuran beyaz sinek ile Adana’lı üreticiler
alternatif ürünler aramaya başlamış ve Adana Çiftçiler Birliği’nin de
katkılarıyla getirilen mısır tohumlarıyla Adana’da mısır üretimi denemeleri
başlamış ve başarılı olmuştur. 80’li yıllardan sonra serbest ekonomi adı
altında kontrolsüz ve sınırsız yapılan tarım ürünü ithalatı nedeniyle üreticilerimiz
yüksek girdi maliyetlerinden dolayı rekabet edemediğinden Adana’da tarım geriye
gitmiştir.
Adana’nın tarımda geriye gidişi sanayisini ve hatta Adana esnafını dahi
etkilemiş, Adana ekonomik sıralamalarda geriye düşmeye başlamıştır. Aynı
yıllarda Adana’nın kalkınmada öncelikli iller arasına girememesi, bunun yanında
yakındaki illerin yatırım teşviki kapsamına alınması Adana’yı sanayileşmede
geri bırakmanın yanında bazı mevcut tesislerin de kapanmasına ya da başka
illerde üretime devam etmesine sebep olmuştur.
Çiftçilerin Çocukları Yurtdışında
Tarımın doğayla mücadele edilen bir sektör olması ve zorluklarından, Adana’nın
sosyal yetersizliklerinden dolayı Adana’lı çiftçi ailelerinin çocukları
İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde ve hatta yurt dışında tamamladıkları
eğitimlerinden sonra aile işlerine dönmektense profesyonel hayatı tercih
etmişler ve Adana’dan diğer şehirlere beyin göçü yaşanmıştır. Ancak 2000’li
yıllarda yaşanan ekonomik krizler neticesinde toprağın vefası ve her şartta
üretime devam edebilme kabiliyeti sonucu tarım tekrar gözde bir sektör haline
gelmiş, Adana genç nesillerin de çiftçiliğe devam ettiği ve hatta bayanların
bile sektörümüze girmesiyle zenginlik kazandığı bir hal almıştır. Dünyayı
tanıyan, ufukları geniş gençler ve çalışma azimleri ile yenilikleri takip eden
bayan çiftçilerimiz sayesinde Adana tarımı ivme kazanmıştır.
Adana’da son yıllarda hızla artan meyve ve sebze üretimi, yüksek kalitede
yetiştirilen narenciye ve sert çekirdekli meyvecilik ile klasik tarıma
alternatifler yaratılmış ve beyin göçünün önüne geçme fırsatı doğmuştur.
Tarımda Çeşitlilik
Ülkemizin ham yağ açığı da dikkate alındığında Adana tarla tarımında yağlı
tohumlar üretimi konusunda öne çıkabilir. Son yıllarda doğal elyafa olan talep
artışı, dünya stoklarındaki azalma ve doğal afetler neticesinde pamuk
fiyatlarında yaşanan yükseliş, çiftçimizi uzun bir aradan sonra tekrar pamuğa
yöneltmiştir. Adana, şimdi eski günlerine kavuşmak için bir fırsat
yakalamıştır.
Sanayi, Tarım Gelişirse Gelişir
Adana’da sanayinin gelişmesi, tarımın gelişmesine bağlıdır. İnanıyorum ki
önümüzdeki yıllarda sağlıklı gıda üretimine olan yönelme neticesinde, ülkemizde
ve dünyada artan nüfusla da orantılı olarak tarım sektörü daha da gelişecek ve
Adana tarıma dayalı sanayinin cazibe merkezi haline gelecektir.
Yazı: Ali İhsan Ökten
Fotoğraf: S. Haluk Uygur
|