Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam721
Toplam Ziyaret1823411

Bayrak Şiirinin unutulmaz yazarı merhum Arif Nihat Asya'nın 1964 yılında yazdğı makalesi...

Minimini ayaklarımız, küçücük adımlarınızla sessiz yürüyüş yapmışsınız. Size sessizlikler değil cıvıltılar yakışır.

Kaymakamlık binası önüne gidip güzel kaşlarınızı çatarak, tek kelime söylemeden, bir süre oturmuşsunuz.. Size durgunluk yaraşmaz; şarkılar, türküler, atlamalar, sıçramalar, hoplamalar yaraşır, çocuklar!

Ben, çocuk küskünlüğünün manasına dede, baba, hoca olmadan çok önce kendi çocukluğumdan bilirim ve bir çocuğu küskün görmeye dayanamam.

Haberinize, bir gazetemiz “On yaşından Küçük Çocuklar, Dün, Adana’da Sessiz Yürüyüş Yaptı.” Başlığını koymuş; Toros eteklerindeki Karaisalı’yı Adana’nın mahallesi sanmıştı. Haberin içinde “Karaisalı çocuklar” demiş, kasabanızın adının (Karaisa) değil, “Karaisalı olduğunu;sizin de “Karaisalı’lı”  çocuklar olduğunuzu bilememişti.

Siz memleket coğrafyasını bizden daha iyi öğrenin çocuklar!

Kaymakama, küçük temsilcilerinizin, manalı sükutunuzu da temsil ederek, ufacık elleriyle uzattıkları dilekçenizde “Çamurda, mahalle aralarında oynamaktan bıktık; içinde ağaçların, çiçeklerin yer aldığı salıncakların bulunduğu bir bahçeyi bize çok görmeyin!” demiştiniz.

“Bir bahçe”ne demek? Bu memleket sizin bahçenizdir, çocuklar!

Kaymakamınız da böyle düşünmüş, anlayış göstermiş, istediğinizin en kısa zamanda yerine getirileceğine söz vermiş.Nasıl söz vermez ki sizi küskün ve boynu bükük görmeye o da dayanamamıştır.

Fakat kendilerine gönüllerden, şiirlerden, bahçeler kurduklarımızın ağaçlı, çiçekli, havuzlu, salıncaklı bahçelere de ihtiyacı olduğunu, onlar söylemeden biz düşünmeliydik!

Vaktiyle, Çukurova’nın kara günlerinde, kendisini efelere, çeteler üs yapan Karaisalı, yavrularını bugün daha neşeli görmek; yarına daha sağlam çıkarmak için elinden gelse dağını, taşını çocuk bahçesi haline getirirdi ve size, yamaçlarında, asma bahçeler kurardı.

Şimdi, bir köşesini olsun çocuk cenneti haline getirmesini bilecek...Analar, o bahçede en güzel çiçeklerin, kendi canevlerinde açanlar olduğunu görerek sevinecek, bahtiyar olacaklar.

Yazın Kızıldağ’a göçenlerinizden, parklarının selamını dağlara götürenler;dönüşte dağların selamını parklarına getirenler olacak.

Çocuklarımızın ortak vatan anlayışı, bu bahçeyle başlayacak.

Yakından tanıdığım bir Karaisalı çocuğu, bugün, Ankara okullarında öğretmen ve Ankara gazeteleriyle memleket dergilerinde yazardır;bir Karaisalı çocuğu merkezde avukattı..Şimdi merkeze komşu bir ilde noterdir; çevresine ülküsünün ışığını dağıtmaktadır; bir Karaisalı çocuğu Adana’da bir iman ve kültür derneği safının gönüllüleri arasında mücahittir.

Yurdun dört bucağına imanlı yürekler ihraç eden Karaisalı’nın daha nice bölgelere dağılmış nice çocukları vardır!

Sessiz yürüyüşünüzü duydukları, dilekçenizi okudukları zaman onlar da benim gibi duygulanacaklardır. Onlar da düşüneceklerdir ki, kardeşlerine, yavrularına tozlar değil, çam dallarındaki süzülmüş Toros havası teneffüs etmek yaraşır;çamurlar değil, çiçekler, çimler, havuzlar, salıncaklar ve dallarıyla oyunlara alkış tutan ağaçlar yaraşır.

Sizi anlıyorum çocuklar:

Vaktiyle benim, adını pek az kişinin bildiği bir köyüm ve adlarını şimdi unuttuğum oyun arkadaşlarım vardı. Gözde oyunlarımızdan biri, gözümün önündedir.

Çoğumuz yalınayaktık... Sağ ayağımızı yan,yan sürüyerek, mevsimine göre tozlarda veya çamurlarda uzun bir yol şeridi açardık. Bunu ray diye kabul eder¸üzerinde kollarımızı pistonlar gibi işleterek, ağzımın ve sesimizle lokomotif bacasının seslerini taklit ederek, trencilik oynardık.Bir tren, dilediğimiz kadar uzayabileceği için kimse oyun dışında kalmazdı ve bu gerçekten bir toplum oyunu olurdu. Ara sıra lokomotif olmak uğruna çıkan çekişmeler, kavgalarda toplumdakinin aynıydı. Makinenin pompaları gibi düdüğü de, hayali istasyonların kampanaları da ağzımız, sesimizdi ve tıpkı lokomotif gibi “fıss” diye islim bırakırdık. Duruşları hıza, hızdan duruşa geçişlerimiz, tam trence olurdu.

Memleketin en işlek tren yollarından biri, köyümüzün yanından geçerdi. Fakat ekspresler, postalar şöyle dursun “hamal” dediğimiz yük katarları dahi köyümüzde durmaz bizi adam yerine koymadan uzaklaşır giderdi.

Biz de ona nispet, kendi trenimizi kendimiz yapar; dilediğimiz yerde yürütür, dilediğimiz yerde durdururduk.

Raylarının  tozlar veya çamurlar içinde açılmış olması, katarımızın önemini küçültmezdi.

Ben o köyde tozun, çamurun, görgüsüzlüğün, bilgisizliğin bugüne çıkmasına müsaade ettiği sayılı çocuklardan biriyim ve mukadderatın iltimasından, arkadaşlarımın ruhlarına karşı mahcubum.

Size kendi çocukluğumdan güzel bir çocukluk getiremeden gidersem, gözüm arkada kalır.

Allah nasip ederse, bir gün, rahmetlik Müftü’nün bir kayaya oturtulmuş kartal yuvası evinden, hem Karaisalı’yı hem onun çocuk bahçesini seyredeceğim ve salıncaklarınızı elimle sallamak için bahçenizi ziyarete geleceğim, çocuklar! 26 Haziran 1964



1130 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028