Sedat Memili/ özel../Adana Medya GazetesiAnadolu insanının zihninde zaman, olaylarla ölçülür. Saat yoktur "demincek" vardır. Ağustos' u kullananı pek göremedim. Üzüm Zamanı'na kim Ağustos diyebilir ki. Ekin zamanımız Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında aynıdır. Ama güneyin özelde bir “Pamuk Mevsimi” vardır. Karadeniz’de “Çay Mevsimi”, İç Batı Ege’de “Pancar mevsimi” gibi. Bir de kasaba ve köyler vardır; bazı akrabalarım için “Şeftali Mevsimi”, bütün mevsimlerin en özelliklisidir. Adana’da Karaisalı ve Salbaş’ta Biber, Tarsus’ta Zeytin ve Üzüm olduğu gibi. Karaisalı için biber; yaşamın, anlayışın, bereketin, geleceğe hazırlanmanın, geçimin, refahın adıdır. Yılın geriye kalan zamanlarını Eylül Ekim aylarında yetişen biber besler. Boşuna değil Anadolu kültüründe “Bereket Tanrısı”nın en tapınılan Tanrı olması. Bereket, her köy ve kasabada farklı şekilde tanımlanır. Karaisalı’da Biber veya Domates olan bereket, Beylice’de veya Bozcalar’da üzümdür. Afyon’da pancar, Konya’da buğday, Giresun’da fındıktır. İşte bu bereketlerin toplamı, ülkenin bereket toplamını verir. Üretimden çekilen her köylü, ülke bereketinden eksilmiş bir değer demektir. Buğday, Üzüm, Zeytin, Domates, pancar, buğday ve biber gibi onlarca tarımsal ürün bir ülkenin cevheri, kaynağı, zenginliği ve bağımsızlığıdır. Her zaman dillendirdiğim gibi “Tohumu özgür olmayan ülkenin kendisi de özgür değildir…” Karaisalı’nın biberini teslim alın, geriye hangi özgürlük kalır. Çanakkale’den, Bursa ve Tokat’tan domatesi; Bursa’dan şeftaliyi, Eğirdir’den kirazı, Isparta’dan elmayı, Adana’dan narenciyeyi zincire vurduğunuzda bu coğrafyada yaşayanları da esir almış olursunuz. HALK, ÜRETTİĞİ İLE ÖZGÜRDÜR; TÜKETTİĞİ İLE DEĞİL. Halk ürettiği ile özgürdür; harcadıklarıyla değil. Adana Köy Yolları’nda gezindiğiniz de –Ki bütün Türkiye’de böyledir – kadınlar, genç kızlar ve çocukların beklediği tezgahlar görürsünüz; tezgahlarında birkaç tane lahana veya elma bulunur. Bazılarında yöreye özgü reçel veya tandır ekmeği vardır. Bazı çocuklar, kekik, yavşan, nergiz demetleri tutar. Daha daha küçüklerinin elinde kır çiçekleri vardır. Bu sunuş biçiminin kökeninde insanlık tarihinin en eski duygusu vardır; ürettiğini paylaşmak. Paylaşmak belki de insanı primattan ayıran ilk duygudur. Elinde kır çiçeğini coşkulu bir hüzünle geçen araçlara doğru uzatan çocuk, çevresinde gördüğü belki de zaman zaman suladığı çiçeği koparıp, satış yoluyla paylaşmaya çalışmaktadır. Bu olay, çocuğun o an ki özgürlüğüdür. Bakın köy ve kasabalarda genelde kadınlar patrondur. Siz sistemin, kadına şiddet yapan erkekler ürettiğine bakmayın; bu geçicidir. Bu erkek bozuntularını, sistemin kendisi üretmektedir; anlayış değil. ANADOLU TOPLUMU ANAERKİLDİR Gerçekte Anadolu toplumu Ataerkil değil; Anaerkildir. Bunu görmek için köyleri gezin, pazarlara bakın. Hakkı yenen, tehdit edilen, şiddet uğrayan bir kadın görürseniz bilin ki bu Anadolu kültürünün değil, siyasetin ürettiği çirkin bir olaydır. Anadolu kültüründe kadıa şiddet yoktur; tersine saygı vardır. Üstelik bunun etnik farklılığı da yoktur… Bütün etnik kökenlerin ortak özelliği kadına saygı odağında birleşir. Adana’da hemen hemen bütün pazarları gezerim. Neden mi? Bilmem belki de bir alışkanlık belki de çocukluğum sebze ve meyve üretimi ve tablalarda dolaştırmak suretiyle satmakla geçtiği içindir. Canlılık, bereket benim ilgimi çeker. Toprağımızda üretilen ürünler, ürünlerin sunumu, tezgâhtarların davetkar bağırtılar… Pazar yerleri yaşadığımız coğrafya, ekonomik ve kültürel yaşamın kesitlerini barındırır. TELLİDERE’DE PAZAR BAYRAMI Farklı bir kente gittiğim zaman, pazaryerleri ve mezarları en öncelikli ilgimi çeken yerlerdir. Tellidere’de Biber ve Zeytin Zamanı. Tellidere’de Biber ve Zeytin Pazarı’na girdim. Fotoğraf çekerken, tepki olur mu diye başta tereddüt yaşarız. Ama öyle olmadı, ben zeytinin fotoğrafını çekerken, belli ki bütün tezgahı yöneten kadın hemen kocasını çağırdı. “Gel gel bizi böyle çek” dedi. Oysa tanışmıyoruz, bir kelime bile konuşmamışız. Adlarını sordum. Kadın, “Ne yapacaksın adımızı?” dedi ve bir çırpıda çekmecesinden çıkardığı kartı uzattı: “İşte kartımızı al!” Karta baktım: Zübeyde Soğancı. Tanıtımı da ilginç :”Tarsus Sarı Kulak Yeşil Zeytin ve Kurbanlık Koyun Satışı. Altında da iki adet cep telefonu. Hemen yanında da eşinin adı. “Muhittin Soğancı- Nakliye yapılır.” Utandım. Ben bile kart taşımıyorum. “Siz hangi köydensiniz?” diye sordum, Zübeyde Soğancı’ya “Ben Emelcik köyünden, kocam da Bozcalar’dan” dedi. Köyünden öylesine gururla söz etmesi beni çok etkiledi. (İki köyü de çok iyi biliyorum. İkisi de sapa yerde.) O sırada bir genç kız yanımıza geldi (Adı Gamze imiş), “Benim de fotoğrafımı çek” diye neşeli şekilde ricada bulundu. Zübeyde Soğancı’ya birkaç soru sormak isteyince, bana birini işaret etti. “Hah! Ona sor o hepsini bilir” dedi. Zaten o kişiyi görüyordum. “Ağır Adam.” Bir bilgi alınacaksa kendisine gelineceğinden emin. Ağır Adam Salbaş’tan Ali Ulu. “Salbaş, Pirili Köyü’nde sizin bir fabrikanız vardı. O ne oldu?” “Evet, Pirili Köyü’ndeki salça fabrikası, özellikle başta Salbaş ve çevresi olmak üzere salçalık kırmızı biberimizi almak amacıyla kurulmuştu. Yüzlerce köylü bir araya gelerek kurulmuştu. Bir kooperatif olarak çalışıyordu. Hatta Pirili Köyü’nün muhtarı o zaman kooperatifin başkanıydı. Sonradan bizim biberleri almaz oldular. Şimdi o fabrika Karataş’ta, Suadiye ve Yeniköy çevresinde yetişen “Kabya” cinsi biberleri alıyor.” “Neden?” “Daha uzuz diye. Oysa Karaisalı Biberi dünyaca ünlü bir biberdir ve kalitelidir. Gabya biberi, fabrika için daha ucuz. O biberleri tercih ediyorlar. Verdikleri fiyat bizi kurtarmıyor. “Peki şimdi kooperatifiniz neden çalışmıyor?” Başlangıçta amaç, köylünün ürettiği biberi değerlendirmekti. Burada binlerce ton biber üretiliyor. Zaten bir Salça Fabrikası’nın olmaması ayıptı. Nitekim kooperatif bunu başardı. Ama maalesef amacı dışına çıktı. Artık o kooperatifin fabrikası değil. “Şimdi fiyatlar nasıl? Ürettiklerinizi değerlendirebiliyor muşunu? “İşte değerlendirme bu. Burada gördüğün şekilde… Fiyatlara gelince, Karaisalı bir zeytin ve biber deposudur. Biz ihracattan, ürünleri uluslararası pazarlarda değerlendirmekten anlamayız. Kendi gücümüzle yetiştirip, kendi gücümüzle satıyoruz. İhracat yapamıyoruz. Zaten ihracatta yok. Üstelik bu yıl ekim az oldu. Bizim biberler piyasada 80 kuruş ile 90 kuruş arası.” KOOPERATİFLEŞME ŞART Değerli okurlar: 4 – 5 yıl önce Karaisalı Biberlerinin değerlendirilmesi konusunda, Çukurova Kalkınma Ajansı’na sunulmak üzere hazırlanan bir projenin içinde bulunmuştum. O dönemde Karaisalı’da biber üretimi, yıllık ürün, tohum ekiminden üretime kadar bütün aşamalarını araştırmıştım. O bölgenin zenginleşmesi, refah seviyesinin yükseltilmesi, tarım ürünlerinin sanayi ürünlerine dönüştürülmesinin yegâne yolu kooperatifçiliktir. Eğer tpraklarınız, toprak yasası ile küçük parçalara bölünmüş ve bu nedenden dolayı tek parça halinde binlerce dönümlük tarım araziniz yoksa, tek çözüm kooperatiftir. Bir çok konuda olduğu gibi, milli ekonomiye düşman sistem kooperatifleşme gibi bir sistemin işlemesine engel olmuştur. PAZAR YERLERİ BAYRAM YERİDİR Masa başında Adana için ahkam kesenler çıkıp köyleri dolaşsınlar… Bu topraklarda, genel olarak Pamuk, zeytin, narenciye, üzüm başta olmak üzere kooperatifçiliğin nasıl zorunlu bir sistem olduğunu görürler. Bir de bölgesel ürünler vardır onlardan söz etmiyorum bile. Biz Tellidere’de pazarımıza geri dönelim. Hafta içi olmasına karşın Pazar çok hareketliydi. En güzel sahnede, para kesesini taşıyan Zübeyde Hanım, müşterilerle muhatap olurken, Eşi Muhittin Soğancı’nın yere oturmuş ve bir taşın üzerinde zeytin kırma görüntüsüydü. Üretimin temel direği olan kadın, özgürlüğün de temel direğidir. “Siz de kırma makinesi yok mu?” “Var” dedi Zübeyde Hanım eliyle işaret ederek “İşte hıncacık yerde. Ama zeytini elle kırmak gibisi var mı?” Gelen müşterilere satılan zeytinin, kırılması, bidonlara dökülmesi, tuzlanması… Karı koca sanki makine idiler. İşi profesyonelce yapıyorlardı. O sırada Gamze geldi. “Biraz sonra traktörle biber gelecek, bizim fotoğrafımızı çek, gasteye bas” dedi. Patronum ya! “Tabi baş üstüne” dedim. Sevinerek ve zıplayarak gitti. Traktör geldiğinde objektife poz vereceğim diye biber kümesinin içine gömüldüler. Tellidere’de kahkahamız çınladı. Adana’da Pazar yerleri bayram yerleridir. Pazar yerlerinde tezgâhlarda sadece mevsimlik yaş sebze ve meyveler olmaz. O tezgâhlarda, beklentiler, planlar, hüzünler, hayal kırıklıkları, sevinçler, öfkeler yani yöre insanın kendisi vardır. Allah işlerini rast getirsin. Adana Medya
|