Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Seyhan Şubesi Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın vefatının 94. yıldönümünde anma toplantısı gerçekleştirdi.
Hukukçular Derneği’nde düzenlenen anma toplantısını açış konuşmasını yapan ÇKD Seyhan Şube Başkanı Av. Hatice Nesrin Kılıç, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında söylediği “Büyük başarılar değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir” sözü ile başlayarak, “20. Yüzyılda dünyanın en büyük komutanı ve devlet adamı yetiştiren, Ulusal Kurtuluş Savaşı´mızın Başkomutanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk´ün annesi Zübeyde Hanım´ın ebediyete intikalinin 94. Yıldönümünde milletçe kendisini içtenlikle ve özlemle anıyoruz” dedi.
Kılıç daha sonra kürsüye Emekli Kurmay Albay ve Gazetemizin Yazarı Ali Maralcan’ı davet etti. Maralcan,”Cumhuriyetimizin Genç Kadın Kuşaklarına Örnek Ve Model Atatürk´Ün Annesi Zübeyde Hanım´ın Ebediyete İntikalinin 94.Yıl Dönümü” konulu konferansını verdi.
Maralcan, Zübeyde Hanım´In yaşam öyküsünden örnekler vererek, “Ailesi Konya / Karaman bölgesinde bir devlet politikası gereği Selanik´e göç etmek zorunda kalır. Aslı Yörük olan Zübeyde Hanım´ın çocukları, Mustafa Kemal Paşa ve kız kardeşi Makbule hanım da annelerinin geçmiş hakkında kendilerine anlattığı hikayeleri naklederken aynı terimi kullanıyorlardı. “bize Yörük” derlerdi. İfadesini kullanırlardı” dedi.
Zübeyde Hanım’ın hayatının her döneminde neşe içinde olamadığını, genç yaşta evlilik yaptığını, dört çocuğunu küçük yaşta yitirdiğini belirten Maralcan, “Eşi Alı Rıza Efendi sağ iken bu orta halli ailenin başlıca kaygısı çocuklarını okutup yetiştirebilmekti. Mustafa yedi yaşına basınca ana baba arasında anlaşmazlık çıktı. Zübeyde Hanım´a göre oğlu ilahilerle Kasımpaşa semtine yakın medrese ilkokuluna, babasına göre yeni usul eğitim yapan Şemsi Efendi okuluna gitmeliydi. Atatürk derki “nihayet baba bir kurnazlıkla işin içinden çıktı. Önce ilahiler ve dualarla mahalle mektebine başladım biraz sonra Şemsi Efendi okuluna yazıldım” dedi.
Yoksulluk, acı ve ıstırapla birleşince dayanılmaz oluyordu. Bir süre Ali Rıza Bey’in ölümünden sonra Zübeyde Hanımın Atatürk´e tam anlamıyla hem analık, hem babalık ettiğini ifade eden Maralcan, Zübeyde Hanım oğlunun elini öpmesini ise şöyle anlattı:
“Atatürk, annesinin elini öptü. Bayan Zübeyde, oğluna elini uzatırken coşkun sevgisinin gözlerinde toplanan bütün ifadesiyle, Atatürk´ü bağrına basmak istiyordu. Onu kucakladıktan sonra, aziz Türk milletine eşsiz bir kurtarıcı armağan veren, ana olmak itibarı ile gururlanmalı idi. Fakat öyle olmadı, mutluluğunu gülen ve şirin yüzünden okunan o büyük Türk anası, kolları arasında uzaklaşan ciğer paresinin eline uzandı. Atatürk, “ne yapıyorsun anne” dedi. Bayan Zübeyde, sessiz ve kesin bir ciddiyetle; “ben senin ananım, sen benim elimi öpmekle bana karşı olan vazifeni yapıyorsun. Fakat, sen vatanı ve milleti kurtaran devlet başkanısın, bende bu aziz milletin bir ferdiyim ve onun tebasıyım, elini öpebilirim” cevabını verdi.”
“ÖNCE MEMLEKET SELAMETE ÇIKSIN”
Büyük taarruzdan az önce Zübeydeh Hanım ve Makbule Hanım, Ankara´nın tanınmış ailelerinden Bulgurluzadeler olarak bilinen ve çok varlıklı bir ailenin Mehmet beyin kızını Mustafa Kemal´e münasip görürler. Fakat Gazi annesine; ” Vatanı kurtaralım, memleket selamete çıksın, ondan sonra evlenme konusu düşünürüm” demiştir.
ZÜBEYDE HANIM´IN VEFATI
Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923´te hayata gözlerini yumduğunu kaydeden Maralcan, “Zübeyde Hanım son saatlerinde yanında bulunan Latife Hanım´a ayrıca bir vasiyet yazdırmıştı. Latife Hanım, Zübeyde Hanım´ın ölüm haberini ilk önce İzmir valisi Mustafa Abdülhalik Renda´ya bildirmiş, valide büyük bir cenaze merasimi hazırlamıştı. Latife Hanım, ilk gece İzmir´in tanınmış hafızlarından tam otuz kişi çağırarak, sabaha kadar hatim yaptırmış ve hatim duası üç gün sürmüştür. Salih Bozok bu acı haberi büyük bir yıkıntı içinde, Eskişehir´de bulunan Gazi Paşa´ya ulaştırmıştı. Ve acı haber, kısa bir süre sonra yaver Salih´in yolladığı şifreli telgraf ile gelir. Atatürk, telgrafın şifreli olduğunu anlayarak “Annem öldü değil mi” dedi Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı Paşaya uzatır “Başınız sağ olsun Paşam” dedi, “Gözleri yaş olan Atatürk, “Bana malüm oldu,bunun kabusunu gördüm ben. Anam, zavallı çilekeş Anam öldü, başka analar sağ olsun” diyerek koltuğuna çöker” dedi.
MUSTAFA KEMAL PAŞA ANNESİNİN MEZARI BAŞINDA
Gazi Mustafa Kemal Paşa 27 Ocak günü Gazi İzmir´de annesinin mezarı başına geldiğini belirten Maralcan, “Annesinin mezarı başında Gazi´nin çevresi başında İzmirli bir halk kalabalığı almıştı. Onu dinliyorlardı: “Ölüm, yaradılışın tabii bir kanunudur. Fakat bazen ne hazin görünüşler arzeder. Burada yatan validem, cebrin, zulmün, bütün milleti felaket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur. Validemin ruhuna ve bütün ecdat (atalar) ruhuna müteahhit olduğu (üzerime yüklendiğim) vicdan yeminini tekrar edeyim: Validemin mezarı başında ve Allah´ın huzurunda aht ve peyman (yemin) ediyorum, bu kadar kan dökerek, milletin elde ettiği hakimiyetin muhafazası ve müdafaası için, icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Hakimiyet-i milliye uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun” diye konuştu.
Atatürk’ün 30 Ocak´ta İzmir´de gazetecilerle, 31 Ocak´ta halkla açık konuşmalar yaptığını, bu arada kendisine sorulan otuz kadar suali cevaplandırdığını bildiren Maralcan, “Kadın ve erkeklerin hayatta müşterek mücadele etmek zorunluluğuna, eğitim meselelerine, iktisadi kalkınma meselelerine dokundu ve sözlerinin düğümü şöyle bağlandı:
“-Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Milletimiz yeniden bir devlet vücuduna gelmiştir. Adına Türk devleti derler. Bu devlet Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti tarafından idare olunur”
“TÜRK ANNELERİNİN YARATICILIĞI”
Maralcan, “Atatürk insanın faniliği, toplumun sürekliliği kuralının kendisi içinde geçerli olduğunu, benzer koşulların benzer koşulları yaratacağı görüşündendir. “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır ve Türk milleti ebediyet ve saadetini düzenleyen prensiplerine medeniyet yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.” Atatürk 1921 yılında bu toplum bilim gerçeğini görerek Türk kadınının yaratıcılığını söyle ifade etmiştir: “İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben Mustafa Kemal, öteki milletin daima içinde yaşattığı Mustafa Kemal. Ben onu temsil ediyorum. Her hangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa, beni bir Türk anası doğurmadı mı? Türk analar daha Mustafa Kemal´ler doğurmayacaklar mı? Feyiz milletindir, benim değildir” diyor.
Emekli Kurmay Albay Ali Maralcan konuşmasını şöyle tamamladı:
“Bütün Türk kadınlarına örnek olması dileğiyle, 20. Yüz yılda dünyanın en büyük komutanını ve devlet adamını yetiştiren, Ulusal Kurtuluş Savaş´ımızın ve Cumhuriyet kadınlarımızın simgesi, efsane ismi Atatürk´ün annesi Zübeyde Hanımı saygı, hürmet ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun!.”