Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi22
Bugün Toplam645
Toplam Ziyaret1823335
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
EMPERYALİZMİN KISKACINDA TÜRK TARIMI - 4
30/04/2018


 IRSAL NÜFUSUN ŞEHİRLERE SÜRÜLMESİ

“Köylü” denilen ve “köy” adlı küçük yerleşim yerlerinde oturan insanlar, genelde tarımla uğraşırlar. Önce kendileri için, sonra da güçlerinin ve imkanlarının el verdiği oranda, “yakın pazar” için üretirler.

 Köylülerin uyguladığı geleneksel tarım üretiminin en belirgin niteliklerinden birisi, bu üretim biçiminin kırsal alana bağladığı nüfus miktarıdır. Bazı Asya ülkelerinde bu kırsal alan nüfusu %70’lere varabiliyorken, Avrupa ve ABD de %2’lere kadar düşmüştür. Batı’nın bizlere sunduğu bu gösterge, aslında iddia edilenin aksine, bir “kalkınmışlık göstergesi” değildir. 

Sömürgeci ülkeler, önce kendi halklarını adım adım kırsaldan, “daha kolay kontrol edebilecekleri” şehirlere çekmiş ve boşalttıkları alanlarda tarımsal üretimi, üç-beş endüstriyel tarım şirketine teslim etmişlerdir. Sonuç olarak günümüzde ABD ve AB ülkeleri de şehirlerde yaşayan geniş insan kitlelerini sağlıklı olarak besleyebilme sorununu çözememiş, kendi insanlarını kitlesel üretimin beraberinde sürüklediği, ağır sağlık riskleri ile baş başa bırakarak, adeta kaderlerine terk etmişlerdir. 

Geleneksel tarımı güçlü bir ülkenin, insanlarının önemli bir bölümü kırsalda yaşayıp kendi kendini beslediği gibi halkın geri kalanını da sağlıklı olarak besleyebiliyorsa, o ülke sosyal ve politik yapısında ciddi boyutlarda bağımsızlık dinamiği taşır. İki ayağı ile bir avuç toprağının üzerinde dimdik durarak üreten ve en başta kendi ailesini kimseye muhtaç olmadan besleyebilen bu insanları, açlıkla korkutamazsınız. Dolayısı ile kolayca eğip bükemezsiniz. Bir ülkenin kendisine özel tarımsal üretim tarzı ve potansiyeli ile kırsalda yaşamayı sürdüren geniş çiftçi toplulukları, dış güçler açısından, o ülke üzerinde baskı kurmayı zorlaştıran en önemli faktördür. 

Topraklarından koparılan insanlar, doğal olarak, tarımsal üretimden de kopmuş olurlar. Kırsal alan nüfusunda eksilen her insan, bir yandan tarımsal üretimde azalma, öte yandan şehirlerde, tarımsal üretime katılmadan tüketen toplum kesimine ilave nüfus demektir. Genel nüfus artışı dışında oluşan bu nüfusu nasıl besleyeceksiniz? İşte o zaman devreye KGO (Küresel Güç Odakları) girer ve size kendi planları doğrultusunda genetiği ile oynadığı buğdayını, mısırını ve soya fasulyesini satar. 

Gittikçe artan şehir nüfusunun, gittikçe azalan köy nüfusunun azalan tarımsal üretiminden pay almaya kalkması, ister istemez gıda maddelerinde dar boğazlar yaratacaktır. Bu durumda “Açlık” veya “Açlık Korkusu” baş gösterir ki, istenen de budur. 

KGO bu hedeflerine varabilmek için aşağıda sıralanan senaryoyu sahneye koyacaktır:

-     Hedef ülkenin kırsalında yaşayan nüfusun, önemli bir kesimi tarımsal üretimden koparak üreticilikten tüketici konuma getirilir;

-     Tarımsal üretimden koparılan insan kitlelerinin geride bırakacakları “Gıda Açığı” kriz ortamını ve “Açlık Korkusu”nu tetikler. Bu durum, “Tarımda Dönüşüm Uygulaması”na destek olarak kullanılır;

-     Köylerini terk eden dirençli ve üretici kitleler, sağlıklı ve güvenli ortamlarından uzaklaştırılarak, şehirlerde tam tersi bir konum içerisinde, korkuların kolay yönlendirdiği ezik ve kişiliksiz kimseler haline getirilirler;

-     Tarımsal üretim konusunda deneyimsiz ve bilgisiz şehir insanları, kriz ortamlarında çok kolay etkilenir ve çok kolay yönlendirilebilirler;

-     Geride bırakılan işlevsiz tarım arazileri suni olarak değersizleştirilerek, bunların “çok uluslu şirketlerce kapatılmaları” imkanı sağlanır. Küçük ölçekli araziler birleştirilerek “Kitlesel Tarım Üretimi” için tarım holdingleri emrine sunulurlar;

-     Böylece o ülkedeki tarımsal üretim, kişilerin bireysel ya da toplumsal ihtiyaçlarına gerçekçi çözümler geliştirmek yerine, KGO nın Dünya Pazarlarındaki girişimlerinin aracı haline getirilir. 

Küçük çiftçilerin kırsal alanlardan, şehirlerin kenar mahallelerindeki gecekondulara sürülmeleri ve oralarda ümitsizce ekmek parası peşinde koşuşturmaları, hiç de sanıldığı gibi, “uygulamaların istenmeyen yan etkisi” değil, planın ulaşılmak istenen bir parçasıdır. Bu kitleler KGO nın kuracağı fabrikaların ucuz işgücü olarak değerlendirilecektir. 

Kırsalın boşalması, bazen böyle uzun vadeli, kırsalda yaşam şartlarını zorlaştırarak, onları şehirlere göç etmeye özendirmeyi beklemeden de sağlanabilir. Bu şartlarda en çok uygulanan yöntem “İç Savaş” ve ona bağlı “Tedhiş ve Terör” olaylarıdır. 

Ya etnik, ya dinsel, ya da açıkça eşkıyalık tabanında örgütlenmiş gruplara silah satılır; ayakta kalabilmeleri için el altından lojistik destek ve para verilir. Sonuçta istenen verim alınır. Bu gruplar “terör” yoluyla, geniş kırsal alanlardaki büyük insan kitlelerini harekete geçirir ve istenilen yöne doğru sığır sürüsü gibi sürerler. Böylelikle, bu insanlar bir yandan üretici olma konumlarını kaybederken, bir yandan da iç savaş çetelerinin el atacağı hazır insan gücü haline getirilirler.  

Planlı olarak “dışarıdan örgütlenmiş yerel terör”, o ülkede istenilen taşlar, istenilen yerlere ve istenilen biçimde yerleşene kadar sürer. 

Türkiye’de ise bu yöntemlerin “çoklu uygulaması” söz konusudur. Uzun yıllar boyu köylünün topraklarını terk ederek şehirlere akın etmesi için her türlü yöntem uygulanmıştır. Yetmemiş, son kırk yılda ülkenin büyük bir bölümünü ve doğusunu etkisi altına alan etnik kökenli bir terör, hem bitkisel hem hayvansal üretimi olabildiğince olumsuz etkilemiştir. Uzun yıllar boyunca ülkenin hayvansal gıda ihtiyacının büyük bölümünü karşıladığı gibi; resmi, gayrı resmi yollardan komşu ülkelere canlı hayvan ihracatı da yapılan bölgede hayvancılık yapılması, somut olarak engellenmiştir. 

Sonuçta varılan noktada, Türkiye bugün köyleri boşalmış, şehirleri dört beş kat büyümüş; ülke tarım ürünleri ve canlı hayvan ithalatçısı durumuna getirilmiştir. Hayvancılık meradan sabit besiciliğe kaydırılmış; tahıl üretimi Cargill’e teslim edilmiştir. 

2006 yılındaki “Tavuk Gribi” krizini hatırlayınız. Kırsaldaki milyonlarca kanatlı hayvan, resmi görevlilerce itlaf edildikten sonra köy bakkalları, endüstriyel tarım firmalarının yumurta ve tavuk etleriyle doldurulmuştu. 

Anadolu’nun hemen her yerinden; son kırk yılda da özellikle doğusundan, geniş insan kitleleri şehirlere akmıştır. Dünün tarım üreticileri bugün artık üretemezken, aynı zamanda da tüketici konumdadırlar. Toprağın onurlu ve dik insanları, şehirlerde bulabildikleri işleri en düşük ücretlerle yapmaya hazır, işsizler haline gelmişlerdir. Bu insanların bırakın dik durmayı, ayakta duracak halleri kalmamıştır. Gıda ve kömür yardımlarını bekleyen, bazı siyasi ve dini örgütlerin elinde oyuncak haline gelmişlerdir ki, KGO nın asıl amacı da budur. 

KGO nın ABD ve AB ülkeleri eliyle yürüttüğü Türkiye operasyonunda hemen hemen artık sona gelindiği, Türkiye’nin hemen her alanda, tamamen kontrol altına alındığı, görülmektedir. Türkiye’den hem günümüzde, hem de yakın ve orta gelecekte KGO na karşı bir direnme ve “Tarımsal Rekabet” beklenemeyeceği açıktır.

 

DEVAM EDECEK.

 

 



625 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028