Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi73
Bugün Toplam387
Toplam Ziyaret1823077
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
EMPERYALİZMİN KISKACINDA TÜRK TARIMI - 18
12/07/2018

 

HAYVANCILIĞIMIZ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR / 3

 

BÜYÜKBAŞ HAYVANCILIK

Dünyanın kutuplar hariç hemen her yerinde yaşayabilen, et ve süt veren 800’den fazla sığır ırkı tescil edilmiştir. Dünya süt üretiminin %83’ü, et üretiminin yaklaşık %21’i sığırlardan sağlanır. 

Son otuz yılda, ABD ve AB ülkeleri hayvan sayılarını ve ürün miktarlarını artırırken bizde gerileme vardır. 1980 yılında 16 milyon olan sığır sayımız ve 1,1 milyon olan manda sayımız 2016 yılında sırasıyla 14 milyona ve 142 bine gerilemiştir. 

Bir yandan, Atatürk zamanında başlatılan yerli ırklarımızın ıslahı çalışmaları unutulurken, bir yandan da ülkemiz yabancı ırkların istilasına uğramış, beraberinde onlarca hastalık da birlikte ithal edilmiştir. Coğrafyaya ve iklime uyumunu tamamlamış Trakya’nın “Boz Irkı”, İç Anadolu’nun “Yerli Karası”, Güney Anadolu’nun “Güney Anadolu Kırmızısı”, Doğu Anadolu’nun “Doğu Anadolu Kırmızısı” yok olmuş, ya da yok olmak üzeredir. İsrail’in bizim Güney Anadolu Kırmızısı sığırımızla Alman “Holstein”ı melezleyerek sıcak iklime uygun sütçü “Kırmızı Holstein” geliştirdiğini bilenleriniz vardır. 

Bugün ithal yabancı ırklar Türkiye pazarını tümüyle ele geçirmek üzeredir. Endüstriyel üretimle birlikte genetik çeşitlilik azalmakta, dünya üzerinde şu anda süt üretiminde sekiz ırk öne çıkarılmakta, gerisi yok edilmektedir. 

Bize, tarımı sadece “bitkisel üretim” olarak satanlar(!), ABD ve AB toplam tarımsal gelirlerinin yarısından fazlasının hayvancılıktan elde edildiğini görmezden geldiler. 

Genç Cumhuriyetimiz hayvancılığı geliştirmek için Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve Yem Sanayi A.Ş. gibi kuruluşları hayata geçirirken 1980’lerdeki neoliberalizm dalgası ile birlikte bu kurumlar önce özelleştirildi, sonra da kapanmalarına göz yumuldu. Neymiş “KİT’ler zarar ediyormuş!”. Bu kurumların sektördeki düzenleyici fonksiyonları göz ardı edildi. Küresel şirketler ülke pazarını ele geçirmek için, “et fiyatları çok yüksek, ithalat fiyatı düşürür” suflesini yaydılar. Sonuçta 2010 yılında ithalat yasağı kaldırıldı. Onun öncesinde, süt fiyatını aşağı çekerek bir milyon süt ineğini kesime gönderdiler. 

Olay şöyle tezgahlandı: 2008 yılına gelinceye kadar süt üreticisi Kooperatif ve Birlik temsilcileri senede iki defa Biga, Burdur, Hayrabolu gibi üretici merkezlerinde sanayicilerle bir araya gelerek, “süt ihalesi” adıyla çiğ süt fiyatını belirlerler; bu fiyat kademe kademe diğer bölgelerde de referans alınırdı. Aslında yapılan gerçek bir ihale olmasa da, sektörün taraflarının mutabık kaldıkları, kendimize özgü bir fiyat mekanizması oluşturulmuştu. 

2008 yılında süt sanayicileri Ambalajlı Süt Sanayicileri Derneği (ASÜD) adında bir çatı altında toplandılar. “Piyasada arz fazlası olduğunu, ihaleye katılmayacaklarını, kendi belirledikleri fiyatın dışında da alım yapmayacaklarını,” duyurdular. Fiyatları maliyetlerin de gerisine, aşağı çektiler. “Üretici örgütleri” istisnalar dışında, “gerçek üreticiler” değil de “örgüt ağaları” yönetiminde olduğundan, üretici krizi yönetemedi. İktidar, üretici yanında duracağına sanayicinin yanında yer aldı. Aslında yapılan Rekabet Kanunu’na aykırı idi. Ne var ki Rekabet Kurumu da görevini yapmadı, güçlülerin yanında saf tuttu. 

2006 yılında Tarsus Süt Üreticileri Birliği’nin kuruluşuna önderlik eden ve iki yıl süreyle Yönetim Kurulu üyeliği yapmış birisi olarak o tarihte ben de, ortağı ve yöneticisi olduğum bir şirket işletmesinde süt üreticisi idim. 2009 yılında Rekabet Kurumuna yaptığım bireysel başvurudan sonuç alamadım. Bazı yerlerde yapılan süt boykotları etkili olmadı. Sonuçta üretici sağmal ineklerini kesime göndermek zorunda kaldı. 

2009 yılında hayvan varlığındaki dramatik düşüş, ülkede et arzını zora soktu ve et fiyatları fırladı. 2010 yılında “et ithalatı”, ardından da “canlı hayvan ithalatı” serbest bırakıldı. O günden beri et fiyatları bir türlü dikiş tutmadı. Verilen sıfır faizli krediler, hayvan ithalatına gitti. Elinde yerli hayvanı olan işletmeler ya battı, ya kapanıp piyasadan çekildi. 

Köylerde 3-5 inekle yetiştiricilik yapan küçük üreticiler işi bırakıp şehirlerin yolunu tuttu.  

Yerli üretici bilerek yok edildi! Kendi üreticisine bir yararı olmayan bu ülkenin Tarım Bakanı M. Mehdi Eker, Fransa çiftçisine sağladığı yarar sebebiyle, Fransa’dan “Devlet Şövalye Nişanı” aldı. 

Et Süt Kurumu rakamlarına göre:

·         2011 yılında 470.796 sığır, 1.447.764 küçükbaş olmak üzere toplam 1.918.560 adet canlı hayvan ve 119.300 ton kırmızı et;

·         2015 yılında 203.107 sığır, 206.184 küçükbaş olmak üzere toplam 409.291 adet canlı hayvan ve 29.100 ton kırmızı et ithal edildi.

·         2016 yılında ithal edilen sığır sayısı 494.306 baş olmuştur. 

2010-2016 yılları boyunca damızlık, besilik, kasaplık canlı hayvan ve et ithalatına toplam 4,4 milyar dolar harcandı. 

2017’de Türkiye kırmızı et ithalatında yeniden dünya ikincisi oldu. 

Anadolu köylüsü, şehirlerin varoşlarında sürünür, ata yadigârı otlaklar ve ahırlar boş kalırken; kuzudan koyuna, besiden kasaplık hayvana, damızlıktan kurbanlıklara, karkas etten lob ete ne varsa hepsi ithal edildi, ediliyor. 

Uygulanan ithal hayvancılık politikasına ülkenin en büyük yerli sermaye grubu Koç Holding’in bile dayanamadığını; 2000 yılında Şanlıurfa’da büyük umutlarla kurduğu 13.500 baş kapasiteli Harranova Çiftliği’ni 2011 yılında kapatma kararı aldığını, kaydetmek zorundayım. 

Son yirmi yılda, tarımda milli politikalar uygulamaya niyetlenenlerin nasıl harcandığına şahit olduk hep birlikte! MHP’li Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in ırk ıslahını savunan, “Türk İneği” çıkışının, “gayrı milli” liberal basınımız tarafından nasıl ti’ye alınıp magazinleştirildiğini hatırlayanınız vardır. “Milli Tarım Politikası” uğruna hem koltuğundan, hem partisinden, hem de siyasetten ayrılmak zorunda kaldığını biliyorum. 

AKP’nin, Abdullah Gül Hükümeti’ndeki ilk Tarım Bakanı Sami Güçlü’yü hatırlayanınız var mı? Ben çok iyi hatırlıyorum. Göreve geldiğinde mevcut Bakanlık personelinin beceriksizliğini ve yetersizliğini gören Bakan’ın, “milli bir politika belirlemek amacıyla kadro oluşturma çabasına” tanık olmuştum. Hükümetin güvenoyu alması üzerinden daha kırk gün bile geçmemişti. Bir gün, TKV’de birlikte çalıştığımız, ülkemizin yetiştirdiği uluslar arası tanınırlığı olan ender zooteknistlerimizden, değerli ağabeyim Ziraat Yüksek Mühendisi Eşref Yücelyiğit aradı. Benim geçmişte Devlet kadrolarında çalıştığımı bildiğinden, bana danışmak istemiş: 

“- Yılmazcığım, Tarım Bakanlığı’ndan aradılar. Sayın Bakan benim kendisine müşavir olmamı istiyormuş. Görüşmek üzere Bakanlığa çağırıyorlar. Kararsız kaldım. Ben öyle dört duvar arasında oturamam, biliyorsun. Ne diyeceğimi bilemedim. Sen ne dersin?” dedi. Kendisine; “- Ağabey, bu bir fırsat! Birikiminizin bu Devlet ve Millet yararına değerlendirilmesi lazım. Görevi kabul et. Bir odaya kapanıp oturmanız gerekmez. ‘İstedikleri konuyu araştırıp raporunuzu yazarak görüşlerinizi aktarabileceğinizi, toplantılara da katılabileceğinizi ama bunun için bir koltuğa ya da odaya ihtiyacınız olmadığını’ söylersiniz,” dedim. 

Bu düşüncedeki kişilerden oluşan o kadroya fırsat verilmedi. Sami Güçlü “yerli üreticiyi korumak amacıyla, yerli ürün alana ithalat izni uygulamak” isteyince, Dünya Ticaret Örgütü’nün şikâyeti üzerine görevinden alındı. 

Bundan bir önceki Tarım Bakanı Faruk Çelik’in “yerli bir politika oluşturulması yolundaki demeçlerine” bakılırsa, nasıl ve niçin, bu görevden kısa zamanda alındığını, anlamak zor değil. 

Sonuçta kazanan, 5-6 şirketten oluşan et lobisi ile “küresel kapitalizm” ve Küresel Güç Odakları. 

Hani, nerede “milli siyaset” ?

 

 

DEVAM EDECEK.

 

 

 

 

 

 

 



731 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028