Her şeyi bildiğine inanan bir Alman Profesörü, dünyanın en akıllı, en bilgili insanlarının nereden çıktığını araştırmaya başlamış. Kayseri’den çıktığını öğrenmiş. Demiş ki kendi kendine;  “Türkiye’ye gideyim, Kayserililerle görüşeyim, yarışayım; bakalım onlar mı bilgili ben mi?”.

Atlamış uçağa,  İstanbul Atatürk Hava Alanı’nda inmiş.. Kayseri’ye nereden gidileceğini sormuş. Garajlardan, Haydarpaşa Garı’ndan gidileceğini öğrenmiş.  Gelmiş Haydarpaşa’ya, Kayseri Ekspresi’ne bir bilet almış, binmiş, bir kompartımana yerleşmiş. Türkçe’yi de iyi biliyormuş haaaa.  Tren hızlanmış.. Kompartımandakilerle tanışmış, hoşbeş etmişler… Konuşmaya başlamışlar.

Alman, “dünyanın en akıllı, en bilgili insanı Kayseri’den çıkıyormuş, oraya gidiyorum, bakalım nasıl insanlarmış göreceğim, konuşacağım, bilgi yarışmasına gireceğim” demiş.

Kompartımanda oturanlardan biri ben Kayseriliyim demiş.  Alman çok sevinmiş. “Oooo ne iyi demiş”, tanıştığıma memnun oldum... Seninle başlayalım yarışmaya...”  Kayserili, “nasıl olacak bu iş?” diye sormuş. Alman,  “kolay” demiş…  “Şimdi sen bana bir soru soracaksın, ben bilemezsem sana beş yüz avro vereceğim; bilirsem sen bana elli avro vereceksin… tamam mı?

Kayserili… “Tamam” demiş. “Hazır ol, soru geliyor.”

Alman; “Hazırım, hadi sor bakalım.”

Kayserili, soruyu sormuş:

“Dünyanın üç ayaklı hayvanı hangisidir?”

Alman, öğrendiklerini, bütün bildiklerini kafasından geçirmiş, bir türlü yanıtını bulamamış, kızarmış, bozarmış; şöyle demiş:

“Bilemedim, Kayseri gadaş, al beş yüz avronu…” demiş.

Kayserili sevinçle parayı almış, cüzdanına yerleştirmiş.

Alman, Kayseriliye dönmüş; “hangi hayvan bu, nasıl bir şey, merak ettim sen söyle” demiş.

Kayserili, biraz düşünmüş, biraz kaşınmış, elini havada dolandırmış, gezdirmiş;

“ Vallahi ben de bilmiyorum” demiş, “al şu elli avronu.”