Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi70
Bugün Toplam445
Toplam Ziyaret1823135
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
MİLİTAN MÜDAHALE -9-
05/05/2020

Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılmasının ardından parti kadrolarında yer alanlar Fazilet Partisi’ne geçtiler. Bu partinin de Refah Parti’sinin devamı olduğu ileri sürülerek 22 Haziran 2001 tarihinde kapatılması üzerine parti mensupları ikiye ayrıldılar. Gelenekçi üyeler Saadet Partisi’ni kurarken, genç ve parti içi muhaliflerden oluşan bir grup, 14 Ağustos 2001 tarihinde kısa adı Ak Parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdular.  Parti 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan ilk genel seçimde tek başına iktidar, 28 Kasım 2002 tarihinde hükümet oldu.

Ak parti yöneticileri her ne kadar, “Milli görüş gömleğini çıkardık, milli görüşçü değiliz,” deseler de söylevlerinde bir değişiklik olmadı. İktidarlarının ilk yıllarında, “Anayasal sisteme bağlılık,” yönünde yaptıkları yemine sadık kalmaya çalıştılar. Bu biraz da, Cumhurbaşkanlığı makamında kendilerinden olmayan birinin oturuyor olmasının sonucu, olmalıdır.

2007 Ağustos’unda partili Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında Ak Partinin artık kendisini, kısıtlamasız şekilde, iktidarın tek sahibi olarak görmeye başlamasıyla birlikte, parti yöneticileri hem söylemlerinde daha keskin ifadeler kullanmaya başladılar hem de uygulamalarında Refah Partisi’nin devamı oldukları görüşünü çağrıştıran eylemlere giriştiler.

Değiştirilemeyeceği anayasa ile güvence altına alınmış, devletin demokratik ve laik vasfını değiştirmeye yönelik amaç, söylem ve çalışmalarda artış görülmesi üzerine, Ak Parti’nin altı yıldır beklediği kapatma davası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı talebiyle 14 Mart 2008 tarihinde AYM önüne getirildi. 

“Beklediği” sözcüğünü bilerek kullandım. Çünkü Ak partililerin iktidara gelişlerindeki ilk icraatları, Siyasi Partiler Kanunu 98 inci maddesine bir cümle ekleyerek, Anayasa Mahkemesindeki parti kapatma davalarında karar için en az 3/5 oranında nitelikli çoğunluk aranması kuralını getirmeleri olmuştu. (Ek cümle: 2 Ocak 2003-4778 SK/9Md.) 

Yapılan yargılama sonunda, 30 Temmuz 2008 tarihinde yapılan oylamalarda:

a)“Partinin Temelli Kapatılması” istemine 6 (altı) “kabul”, 5 (beş) “red” oyu çıkmış ise de, parti kapatma için aranan 3/5 oranındaki nitelikli çoğunluk şartına ulaşılamadığından, istem reddedilmiş sayıldı. Bir anlamda Ak Parti, iktidarının ilk ayında, kendisinin kapatılması yönünde açılabilecek bir davaya karşı önleyici tedbir olarak getirdiği, nitelikli çoğunluk şartı ile kapatılmaktan kurtulmuş oldu.

b)“Hazine Yardımının Kesilmesi” istemi 10 (on) “kabul”, 1 (bir) “red” oyu ile kabul edilerek partinin hazine yardımının 1/2 oranında kesilmesi kararına varıldı.

Davayı karara bağlayan Anayasa Mahkemesi'nin 11 (on bir) üyesinden 10 (on)’u, Ak partinin, “Laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiğini,” tespit etmiş; bu üyelerden altısı (yarıdan fazlası) Ak partinin “temelli kapatılması” yönünde; dört üyesi ise Ak partinin eylemlerini, “Temelli kapatmayı gerektirecek nitelikte” bulmayarak, partinin “Hazine yardımından yoksun bırakılması” yönünde oy kullanmışlardı. Mahkeme başkanı her iki isteme de karşı çıktı, Anayasa’nın konuya ilişkin yoruma yer olmayacak açıklıktaki hükmüne rağmen.

Anayasa Md. 69/5: “Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68.inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir.”

Anayasa Md 69/6: “Bir siyasi partinin 68.inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir.”

Anayasa Mahkemesi’nin 10/11 oy çokluğuyla, “Ak partinin laikliğe karşı eylemlerin odağı haline geldiğini,” tespit edip, “temelli kapatma” talebini karşılamaması, nasıl izah edilecektir? Sanırım burada yargılanan partinin iktidarda olması yargıçlarda, “Seçmen iradesine karşı çıkmak,” şeklinde bir yorum ve kanaat oluşmasına yol açmış olmalıdır. Ne var ki doktrinde ileri sürülen yargıçların, “Potansiyel bir tehdidin şu an küçük olsa bile yayılacağı ve böylece önleyici eylemin gelecekte imkânsız hale gelebileceği ihtimali ile yüzleşmeleri gerektiği,” gerçeği, göz ardı edilmiştir. 

Anayasa Mahkemesi kararında “kapatılma” yolunda oy kullanan üyelerin tamamı “hukukçu” iken, aksi yönde oy kullanan üyelerden ikisinin “hukukçu” olmadığını ve bunlardan ikisinin (H. Kılıç ve S. Adalı), Refah Partisi ideolojik çizgisinden gelen eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından bu göreve atanmış olduklarını, hatırlamak gerekir.

2008 yılında Anayasa Mahkemesi’nce “Laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu,” çoğunluk kararıyla tespit edilen ve kapatılmaktan kıl payı kurtulan Ak Parti, o günden bu güne ülkemizi yönetmeye devam etmektedir. Üstelik dört yıl sonra, 30 Ni­san 2012 ta­ri­hin­de, kurucu­lar ku­ru­lu üye­le­ri ara­sın­da R.Tayyip Er­do­ğan, İsmail Kah­ra­man ve Abdulkadir Aksu’nun da yer aldığı Birlik Vakfı’nca hazırlanıp TBMM Uz­laş­ma Ko­mis­yo­nu­’na su­nul­an Anayasa taslağı metninde, la­ik­lik­le ilgili şu ifa­de­ler yer alacaktı:  “Ha­zır­la­mış ol­du­ğu­muz bu tas­lak­ta la­ik­lik gi­bi çok muğ­lâk ve tar­tış­ma­lı bir kavramın ana­ya­sa­lar­da yer al­ma­ma­sı gerektiği ka­na­atin­de ol­du­ğu­muz için tasla­ğı­mız­da laiklik ile il­gi­li bir dü­zen­le­me­ye yer verilmemiş­tir. La­ik­li­ğin doğ­du­ğu uy­gu­lan­dı­ğı ül­ke olan Fran­sa­’da la­ik­lik şu şe­kil­de ta­rif edilmek­te­dir: ‘La­ik­lik; ka­mu eği­ti­mi, din, fel­se­fe ve po­li­ti­ka konu­la­rın­da dev­le­tin ta­raf­sız olması de­mek­tir.’ … Fi­kir, ka­na­at ve dü­şün­ce hürriyetine pranga vur­ma ara­cı ola­rak kullanılan ‘la­ik­lik pren­si­bi­ne/kav­ra­mı­na­’ tas­la­ğı­mız­da yer verilmemiş­tir.” 

Ocak 2016 tarihli Ak Parti tüzüğünün 129. sayfasında ve parti programının 2. maddesindeki "Temel Hak ve Özgürlükler" başlığı altında, "Partimiz, dini insanlığın en önemli kurumlarından biri, laikliği ise demokrasinin vazgeçilmez şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak görür. Laikliğin, din düşmanlığı şeklinde yorumlanmasına ve örselenmesine karşıdır. Esasen laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını ancak inançsız insanların da hayatlarını tanzim etmelerini sağlar. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir." denilmekte ise de bu ifadenin bir “takiye” olduğu, gerçek amacın bu ve benzeri beyanlarla gizlendiği, sonraki yazılarda örneklerini vereceğimiz iktidar uygulamalarında ve parti eylemlerinde açıkça görülecektir.


 



416 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028