Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi74
Bugün Toplam534
Toplam Ziyaret1823224
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
ATATÜRK VE CUMHURİYET ÜZERİNE (3)
26/11/2020

3. M. KEMAL’İN DEVRALDIĞI VE DEVRETTİĞİ TÜRKİYE 

Bir önceki yazıda 1923 Türkiye’sinin sorunlarını gördük. Bunun bir de üç yıl öncesi var ki ordusu dağıtılmış, toprakları işgal edilmiş; azınlıkların işgalcilerle birlik olup Türk unsura her türlü saldırıyı, tacizi, tecavüzü sınırsızca yaptığı bir ülke ve toplum bırakmıştı Osmanlı bizlere. 

Geriye dönüp baktığımızda bırakılan mirasın, yaklaşık %80’i kırsalda yaşayan 12 milyon nüfuslu ilkel bir köylü devleti olduğu görülür. Ülkede sanayi sıfıra yakın, ağır sanayi hiç yoktu! Şeker ve un yanında çivi ve topluiğne bile dışarıdan alınmaktaydı. Madenlerin tamama yakını, limanlar ve demiryolları yabancıların mülkü idi. Kendi uyrukları yerine yabancıların pozitif ayrıcalıklı olduğu kapitülasyon kurallarına tabi bir ticari hayat egemendi. Ekonomi olarak sömürge düzeninin geçerli olduğu bir üretim ve pazar ilişkisi içerisindeydik. 

Sosyal ve teknik anlamda bilimsel gelişmelerden habersiz medrese uzantısı tek bir üniversite, toplam 153 ortaokul ve lise bulunmaktaydı. Türkçe ses yapısını karşılamayan bir alfabe ile okuma yazma çabası içinde halkının sadece %7’si, kadınların binde dördü okuryazar; bilim hayatı ve düşüncesi olmayan bir toplum halindeydik. Eğitim, eskilerin söylediklerini tekrar etmekten başka işlevi olmayan, medreselerin tekelindeydi! 

Ülkedeki sosyal ilişkilerde, istisnalar dışında, ortaçağ şartları yaşanmaktaydı. İnsanlar birey olamamıştı. Padişahın uyrukları onun kulu olarak adlandırılmakta; malı sayılmaktaydı. 

Kadınların sosyal hayatları ve hukuki hakları yok seviyesindeydi. Mektuplarda bile kadının sırası evin atından, öküzünden, oğlağından geride olan bir bakış açısı geçerliydi. Kadının, Arapça kökenli, “ayıp” ya da “ayıplı” anlamındaki “avret” sözcüğünden gelme “avrat” zamiri ile özdeşleştirildiği ilkel bir anlayış vardı toplumda. Bir gün, kadınların da erkeklerle eşit haklara sahip olacakları, avukat, hâkim, milletvekilli, öğretim üyesi olabilecekleri; spor yapabilecekleri hayal bile edilemezdi. Seçme seçilme hakkını bırakın, nüfus sayımında bile yoktular. 

Bir kısmı borcuna mahsuben yabancılar eliyle tahsil edilen, gelirleri giderlerini karşılayamaz durumda bir devlet bütçesi vardı. Borç boyu aşmış; yolsuzluk, yoksulluk, mültezim/tahsildar baskısı almış başını gitmişti. Kendi ülkemizde parya idik! Yabancıya ait Dış Borçlar ve Reji İdaresi kolcuları karşısında serf/köle muamelesi gören halk yığınlarıydık. 

İşte Cumhuriyet böyle bir miras devralmıştı. 

Gerçek kurtuluş için Batılı ülkelerle baş edebilecek kadar güçlü olmak, yoksulluğu, ilkelliği, geriliği, çağ dışılığı, bilgisizliği yenmek; aklı özgür kılmak, aydınlanmayı yaşamak, bağnazlığa son vermek, hoşgörüyü yerleştirmek, kadın-erkek eşitliğini sağlamak, halkı eğitmek, yurttaş olmalarını sağlamak, millet olmak, sanayileşmek, salgın hastalıkları kırmak gerekiyordu. Bunlar da ancak barış içinde yapılabilirdi. 

On beş yıllık sürede iki büyük isyan, irili ufaklı çatışmalar; üç kısmi seferberlik ve bir büyük Dünya Ekonomi Krizi yaşandı. Küçücük bütçesiyle, bütçenin yaklaşık bin yıllık gelir kalemi olan “aşar/öşür” vergisinin halkın yararına olacak şekilde kaldırılmasına rağmen, hem Osmanlı’nın devreden borçları ödendi hem de on beş yılda ortalama %10 gibi, bir daha göremeyeceğimiz bir kalkınma hızına ulaşıldı. Beşer yıllık planlarla uygulanan sanayileşmedeki gelişme oranımız %20’ler seviyesinde idi.

 Bu dönemde, bazı millileştirme uygulamalarındaki vadeli ödemeler dışında, dış borç alınmadı. “Dışarıdan borç alanın, dışarıdan emir de alabileceği,” var sayılmıştı. Denk bütçe ilkesi özenle korundu, uygulandı. 

Açık diplomasi yürütüldü, tüm komşular ile dost olundu. Milletler Cemiyeti, kendi kurallarını çiğneyerek, bizi üyeliğe davet etmek zorunda kaldı. Kişilikli ve saygın bir devlet olundu.

 “Her şeyi başardılar mı?” derseniz, “On beş yıla sığacak her şeyi başardılar!” denilebilir. Ne var ki:

a)    İyi niyetli denemelere rağmen,  Cumhuriyet düşmanı saltanat ve hilafet yanlılarının etkisiyle, toplumun hazır olmadığı görülerek çok partili demokrasiye geçilemedi.

b)    Tarikat ve cemaatlerde kümelenmiş din ve toprak ağaları ile yabancı işbirlikçisi sanayi ve ticaret erbabının çoğunlukta bulunduğu parlamentodan Toprak Reformu yasası geçirilemedi. Topraksız köylüye toprak dağıtımı yapılamadı.

c)    Halkın eğitim ihtiyacını gören Mustafa Kemal Paşa tarafından kuruluşu teşvik edilip, çalışmalarına destek olunan halkevleri ve halk odaları ile hedeflenen gayeye tam olarak ulaşılamadı.

Ölümü, Türk Devrimini yarım bıraktı. O, yokluk içerisinde sıfır imkânla hem işgalcileri, hem halkının içinde bulunduğu geriliği yenen, çağdaş bir ülke ve millet inşa eden dünyadaki tek kişidir.

  Mustafa Kemal Atatürk’ün devrettiği Türkiye’de:

·         Önce topraklarımız yabancı işgalinden kurtarılmıştı.

·         Osmanlı borçları ödendi, yeni dış borç yapılmadı.

·         Ülke, gıdada kendisine yeten ülkeler arasına katıldı.

·         İğneyi, ipliği, şekeri ve unu artık dışarıdan almıyor, üretim fazlasını satabiliyorduk.

·         Ağır sanayi kurulamasa da kendi uçağını yapan dört-beş ülkeden birisi olduk.

·        Vatandaşlar padişahın kulu olmaktan, hür ve eşit haklara sahip Cumhuriyet yurttaşları haline geldiler.

·         Avrupa’daki pek çok ülkeden daha önce kadınlara seçme seçilme hakkı verildi.

·         Din, dil, cinsiyet ve diğer ayrılıklara bakılmaksızın sınırlar içindeki herkesi kapsayan ve milletler ailesinin eşit ve saygın bir üyesi olan bir millet oluşturuldu. Kanun önünde herkes eşit hale getirildi. Hiç kimseye, sınıfa ya da zümreye ayrıcalık tanınmadı.

·         Latin harfleri Türkçeye uyarlanarak milli alfabe oluşturuldu.

·         Kentlerde yaşayan çocukların %80’i, kırsalda yaşayanların %25’i okula kavuşturuldu.

·         En hakiki mürşit sayılan bilim ve teknolojiyi geliştirecek üniversiteler, okullar kuruldu.

·         Halk, ağaların, şeyhlerin, muskacı ve üfürükçü hocaların etkisinden kısmen kurtarıldı.

·        Sağlıkta, “koruyucu sağlık anlayışı” kabul edilip uygulanarak, salgın hastalıklar ya yok edildi ya da etkileri azaltıldı. 

Ya, bugün ne durumdayız? Bakın hele bir dünden ileride miyiz? Geriye mi gitmişiz?



438 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028