Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi72
Bugün Toplam509
Toplam Ziyaret1823199
M. Demirel Babacanoğlu
karaisalihaber@hotmail.com
1984 ADLI DOMAN
29/12/2020

1984, George Orwel yazmış. Roman 1948’de bitirilmiş. Sonradan 48 rakamları yer değiştirilerek 1984 adını almış roman. Roman için şöyle deniyor: “ Bilim kurgu türünün klasik örneklerinden biri olmanın yanı sıra modern dünyayı protesto eden bir romandır.” Gerçekten de öyle denebilir. Roman, özü olmayan şeyler üzerine kurulmuş. Somutlaştırılmaktan uzak durulmuş, olaylar simgelerle anlatılmış. Olaylar, İngiltere’de Londra’nın kenar mahallelerinden geçiyor daha çok. Yöneticiler, yönettiklerini şaşırtarak yönetiyorlar. Kullanılan kavramları sözcükleri bile değiştiriyorlar. Sözgelimi, “Yeni Söylem” adıyla sözlük üretiyorlar. Yeni söylemde “kötü” diye bir şey yok. “İyi” vardır. “Kötü” deneceği zaman “iyi değil” deniliyor. “Bardağın yarısı boş” denemiyor, “yarısı dolu” denebiliyor ancak… 2050’de gerçekleştirilecek “Yeni Söylem Sözlüğü.” Eski söylemle yazılmış kitaplar olmayacak, konuşmalar yinelenmeyecek… Yeni kuşak, yöneticilerin isteğine uygun yetişmiş olacak. Bu anlayışa göre tarih, geçmiş diye bir şey olmayacak… Bunları kurulmuş olan bir parti düzenler. Her şey partinin elinde, denetiminde olacak. Partinin üyelerinin kimler olduğunu hiç kimse bilmeyecek. Her şey gizlilik içerisinde yürütülecek… Bu tür yönetime ne sıfat verilir bilmiyorum. Belki “Derin devlet” sıfatı verilebilir buna.

Partinin üyelerinden biri Winston’dur. Partinin istekleri ilkeleri dışında bir şey yapamaz. Eski söylem ve yaşantıdan uzak durmaya çalışır. Her yerde, her zaman izlenmektedir.

Bir gün yaşlı bir proleterle karşılaşır, ona bira ısmarlar. Zenginleri sorar. “Size nasıl davranıyorlar” der. Proleter, asıl olan nedene yaklaşmaz. “Devrimden önce hayat daha mı iyiydi” der. Proletarya ezilmeyi mi seçmiş?

Winston, çarşı Pazar dolaşırken Julia ile karşılaşır. Parti ajanlarından korktukları için birbirlerini tanımazdan gelirler. Ama bir fırsatını yakalayıp,  kentin patika yolağının bir yerinde buluşmaya karar verirler. İkisi de ayrı ayrı gizli yollardan giderler buluşma yerine varırlar. Orada sevişirler ama, Winston’un cinselliği uyanmaz. Julia ona özel bir çikolata ikram eder. Duyarsız bir birleşme olur. Parti ne yapıp yapıp bu duyguları da ellerinden almıştır insanların. Yalnızca bir alışveriş, gereksinim giderme durumuna düşürülmüştür cinsel birleşmeyi.

Winston, Carhton’un evinin bir odasını kiralar. Buraya oda denemez, odadan başka her şeye benzer, pislik içinde, kokular içindedir. Julia ile buluşmak için gözlerden uzak bir kuytudur burası. Buluşurlar, sevişirler kan ter içinde…

Parsons, “Nefret Haftası” düzenler. Nefret şarkıları söylenir. Ritmi bozuk, ne idiği bellisiz şarkılar söyler proleterler. Bu arada Londra-Stepne’deki bir sinemaya bomba düşmüş, yüzlerce kişi ölmüş. Bir başka bomba da çocukların oynadığı alana atılmış, 40-50 çocuk paramparça olmuş. Pek çok  dükkan iş yeri yağmalanmış, talan edilmiş. Bunlar günümüzdeki canlı bombaları anımsatmıyor mu?

Winston, arşiv dairesinde yapılan sahtecilikleri anlatıyor. Her şey kaldırılıyor, yok ediliyor. Yeniden yazılıyor kitaplar, varaklar. Gerçekler tersyüz ediliyor, yalanlar öne geçiyor, her şey yalanla dolanla yönetiliyor. Bunların hepsini, söz konusu parti uyguluyor. Nihilist bir yaşam sergileniyor!

Winston Bakanlıkta yürürken, O’Brian’la karşılaşıyor. “Yazılarını okuyorum” diyor O’Brian, eski söylemle yazdığını ima ederek. Ardından, “Yeni Söylem Sözlüğü”nün birkaç aya kadar yayınlanacağını belirtiyor. “Taslaklardan biri bende var, evime uğra sana vereyim” diye ekliyor, adresini veriyor. Winston denilen adrese vardığında, sevgilisi ile 101 nolu odaya atılıyor. Orada sürekli işkence görüyorlar. İşkencenin odak noktası insanın içindeki duyguları değerleri söküp atmak oluyor. Kimsenin eşi, çocuğu, kardeşi olmayacak, cinsel istek diye bir şey kalmayacak. Çocuklar tavuğun altından yumurtalardan çıkan civcivler gibi alınacak. Bunun için seks karşıtı örgütler kurulmuştur.

Dünyayı üç büyük devlet paylaşmış, yönetiyor! Bunlar; Avrasya, Okyanusya, Doğuasya. Bu üç devlet sürekli savaş çıkarmaktadırlar. Birbirlerinin sınırlarına girip çıkarlar, alabildiklerini alırlar, kullanırlar. Proleterlerin emekleri çarçur edilir. Bu bir günümüz ağalık sitemine benzer desem yanılmış mı olurum?

Evet ağalık sistemi yön değiştirmiş denebilir. Kendine bağlı devletlerde uyanış-kalkınış-diriliş gördüklerinde; besledikleri aymaz, uyumsuz kimselerden çeteler, teröristler oluşturup o ülkeyi sarsmaya çalışırlar, gelişmesini engellerler, geri bıraktırırlar. Bu çetelerden, teröristlerden dünyanın birçok yerinde bulunmaktadırlar.

İktidarların, iktidardan kesin düşmesi için dört yol vardır:

1. Dış güçlerle,  2. Kitlelerin başkaldırısıyla,  3.Orta kesimin güçlenmesiyle,  4. Kendine güvenini yitirmesiyle.  Ama ezilen kitlelerin kendi başlarına ayaklanmaları asla görülmemiştir. Bugün iktidarı elinde tutan üç devlette, demografik değişiklikler olmadıkça asla yenilmezler.

Büyük Brader (Baş yönetici), pramidin tepesindedir. Onu gören, kim olduğunu bilen yoktur! Ama o yönetir. O, ol demezse hiçbir şey olmaz. O “Derin devlet”tir. Üst katmanlara seçecek yönetici bulunamazsa, alt katmanlardan yönetici yetiştirirler…

Düşünce polisleri, Julia ile Winston’u odalarında yakalar, Winston, işkence odasına gönderilir. O’Brian gelir, Winston’a akla gelmedik işkenceler yapar. “Biz burada insanı değiştirmek, dönüştürmek için çalışıyoruz” der. “Yüreğindeki, beynindeki her şey ölmüş olacak. Sevgi nedir, aşk nedir, duygu nedir bilmeyeceksin…”

“Büyük Birader partinin cisme dönüşmüş halidir. Sevgi Bakanlığı senin için yapıyor bunları. Aklından çıkar; proletarya hiçbir zaman ayaklanmaz, ayaklanamaz. Parti iktidarı yalnızca bunları kendi çıkarı için istiyor.  Hiç kimse devrimi korumak için diktatörlük yapmaz; diktatörlük kurmak için devrim yapar! İşkencenin amacı iktidar olmak, bedenlere değil zihinlere egemen olmaktır. Özgür olanlar her zaman ölmeye yükümlüdür. İnsanlar iç kirliliğinden sıyrılabildiği zaman partiyle özdeşleşir; iktidar olur…”

………….

George Orwel, 1984, çeviri:Celâl Üster, 350 s., 1. Bsk. 1984, (Baskı sayısı 71), Can yayınları-İst.

Kasım 2020, Adana

 



402 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ATATÜRK ÖLDÜ MÜ - 09/11/2024
Yazan: M. Demirel Babacanoğlu
GEÇMİŞTEKİ BEN…/ Öykü - 24/10/2024
GEÇMİŞTEKİ BEN…/ Öykü
OKULLARDA TEMİZLİK - 19/10/2024
OKULLARDA TEMİZLİK
CEM SULTAN - 09/10/2024
CEM SULTAN
UYKUSUZLUK ÖYKÜSÜ - 06/10/2024
UYKUSUZLUK ÖYKÜSÜ
YAŞAM BU BUDEĞİL Mİ - 05/08/2024
YAŞAM BU BU DEĞİL Mİ
ÜZÜM VE YARARLARI - 29/07/2024
ÜZÜM VE YARARLARI
İNSANLIK SAVAŞLA DENENMEZ - 20/07/2024
İNSANLIK SAVAŞLA DENENMEZ
MADIMAK - 03/07/2024
MADIMAK
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028