Halil Atılgan
incirgedigi@gmail.com
KARAİSALI (ÇECELİ) TÜRKÜLERİ
10/12/2012
Karaisalı: (Çeceli) Engebeli arazinin bittiği, Toros Dağları'nın başladığı yerde kurulmuş, sırtını Toroslar’a dayamış, ovayı tepeden süzen, engebeyle dağ arasında köprü vazifesi gören bir yerleşim birimidir. Gücünü Toroslar'dan almasına, yerinin sağlam olmasına rağmen Adana'nın en şansız ilçelerinden olmayı üstünden atamamıştır. Herkes Karaisalılı olmaktan gurur duysa da, Karaisalılı olmak ayrıcalıktır dese de, bahsettiğimiz şanssızlığı yenememiş, nüfus potansiyelinin yoğun olmasına rağmen parlamenterlerinin masasına yumruğu iyi vuramamış, murtuyla, salçasıyla, savanıyla, “çıbıklı” ceketiyle bilumum dokumasıyla tanındığı halde bu özelliklerini Adana'nın dışına taşıyamamıştır.
Karaisalı 1835 yılında ilçe olmasına rağmen özellikleri keşfedilmemiş, işlenmemiş, duyurulmamış ilçelerimizden biridir. Onun için de kadere boyun eğen, kadersiz ilçelerin başında gelir. Karaisalı saf ve dürüst insanlar beldesidir. 70 köyü, iki kasabası olan ilçenin Adana'ya uzaklığı 47km’dir. 2007 nüfus sayımına göre merkez 6580, köyleriyle birlikte toplam nüfus 28.740’tır. İlçenin denizden yüksekliği 250metre, yüzölçümü ise 1517 km². İlçe 2006 yılında Büyük Şehir Belediyesine bağlanmıştır. Yöre halkı arı duru Türkmen olup Yüreğir ve Menemenci aşiretine mensuptur. Menemenciler daha çok ilçe sınırları içinden akan Çakıt Çayının batısındaki köylerde yoğunluktadır.
Karaisalı’nın Roma döneminde adı Midilli’dir. Türklerin Anadolu'ya gelmesiyle Çeceli olarak değişmiştir. Ali Sinan Bilgili’nin hazırladığı “Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri” adlı eserinde Çeçeli’nin: “Kusun taifesine mensup bir cemaat” olduğu, 1543 yılında ikiye ayrıldığı, asıl cemaatten ayrılan obaya Çeçe cemaati denildiği ifade edilmekte. 1519, 1526, 1536, 1543, 1572 yıllarındaki nüfusu ve ödediği vergiler de akçe olarak verilmektedir. (s. 198) Hubyar (www.hubyar.net ) adlı siteden edindiğimiz bilgilere göre: “Cece, Ceceli (Cecelü, Çeçeli Çeçelü): Çorum, Rakka, Aksaray Sancakları, Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Adana, Halep Eyaletleri, Gülnar Kazası (İçel Sancağı), Kengiri, Niğde, Aksaray Sancakları, Katar Kazası (Çorum Sancağı), Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı), Eyübeli Kazası (Aksaray Sancağı) Konar-Göçer Türkmen taifesiden. Ceceli (Çeçeli) Cemaati, Beğdili Aşiretine mensuptur” denilmekte.
Her iki kaynağın verdiği bilgilerden Çeceli’nin bir aşiret olduğu, adını da yerleştiği yere verdiği anlaşılıyor. Ki doğrudur. O zaman Midilli’den sonra yerleşim biriminin Çeçeli olarak değişmesinin sebebi aşiretin yerleştiği yere adını vermesinden kaynaklanmış. Çeçeli aşiretinin Kusun taifesinden olması ise doğru bir tespittir.
Âşık Paşa tarihinde bu konuyla ilgili: “Oğuzların Yüreğir Boyuna mensup Ramazan Bey tarafından 1352 yılında kurulan Beylik, diğer Türk beylikleri gibi Moğol istilası neticesinde Anadolu’ya göç ettiler. Üçok’un Kusun, Varsağı, Kara İsa, Özer, Gündüz, Kuştemur bu altı kişi göçler ile Çukurova'ya geldiler. Yüreğir Bey baş oldu onlara. Geldiler Misis'i aldılar ve Tarsus'u dahi aldılar. Ve bu şehirlerin kâfiri Ermeni idi, bunlardan ahitle (anlaşma) aldılar. Yüreğir öldü, oğlu Ramazan kaldı. Ramazan, Kusun'a Eserkef'i (Eshabıkehf) kışlak, Gülek'le Beremedik'i (Belemedik)- Tekfurbeli'ni (Tekir) yaylak verdi. Karaisa'ya Midili'yi (Karaisalı’ını ilk adı) (kışlak, Alnakşa’yi (Anna-şa- Belemedik kalesi) yaylak verdi. Kuş Timur'a Tarsus'ı kışlak verdi ve Bulgar Dağı’nı yaylak verdi. Gündüz'e Misis'i kışlak verdi. Misis dağını da yaylak verdi ve Ramazan kendine Adana'yı taht edindi ve bu baki kalan beyler buna tâbi oldular. Yaylalarını yayladılar ve kışlaklarında kışladılar” şeklinde bilgi verilmekte. Bu duruma göre Üçok’a mensup kardeşler Çukurova’yı yurt tutmuş Yüreğir Beyin öncülüğünde doğuda Ceyhan batıda Göksu nehirleri arasındaki verimli topraklarda varlıklarını sürdürmekteler.
Üçoklar’ın Kusun Boyu Tarsus Türkmenlerinin önemli boylarından. Adını Kusun Bey’den almış. Tarsus Sancağının Kuzey Doğusunda kurulan yerleşim birimi bazen nahiye-i Kusun, Bazen de Kaza-i Kusun olarak anılmış. Ali Sinan Bilgili’nin hazırladığı “Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri” adlı eserde: “Ramazan Bey tarafından Kusun Beye kışlak olarak verilen Eserkef’in (Eshabıkehf) sonradan Kusun kasabasının meydana geldiği yer olduğu tahmin edilmektedir” denilmiş, Faruk Sümer’in Çukurova Tarihi kitabı da kaynak gösterilmiştir. Kaynak gösterilen dipnotta Kusun kasabasının 17km uzaklıkta Tarsus’un Kuzey Doğusunda olduğu bilgisi var. Evet, Kusun Tarsus’un Kuzey Doğusunda ki Aladağlı köyü sınırları içindedir. Aladağlı’nın Tarsus’a uzaklığı 27km olduğuna göre kasabanın ören yerinin ilçeye uzaklığı yaklaşık 35km civarındadır. Kaynakta ifade edildiği gibi Kusun Beye kışlak olarak verilen Eserkef (Eshabıkehf) kasabanın yerleşim alanı değildir. Kasaba Aladağlı ve İncirgediği (Benim doğup büyüdüğüm köy) köyünün kuzeyindeki ovada Taşobası – Aladağlı – İncirgediği üçgeni arasında kurulmuştur.
Kusun kasabasının yerini 1950’li yıllarda gördüm. 8–10 yaşındaydım. Babamla anam Tahsin Ağanın tarlasına ot kazmaya gider beni de götürürlerdi. Tarla ören yerinde, köye uzaklığı takriben 3km. O mevkie Ören denilirdi. Zar zor ayakta kalan duvarlar, yıkılan taşlar daha dün gibi gözümün önünde. Çok iyi hatırlıyorum. İşte burası Kusun kasabasının kurulduğu yer. Bunu yıllar sonra anlayabiliyorum. Şimdi orada Kusun kasabasını hatırlatan sadece o büyük ören yeri ve ören yerinin hemen yanında Kusun Deresi var. Toroslar’dan çıkan bu dere güneyde Berdan Çayına kavuşuyor.
Yaptığım araştırmalara göre: Üçok’un oğullarından Kara İsa önce Mersin ilinin kuzeyine yerleşti. Yurt edindiği yere de kendi adını verdi. Cemaatin ilk yerleşim birimi de bura oldu. 1980 yılında Mersin merkeze bağlı Karaisalı köyü Mersin Asri Mezarlığının hemen üstündeydi. Şehir merkezine uzaklığı 13km. (Fakat şimdi köy şehre dâhil olduğundan Karaisalı köyü mahallelerle birlikte anılıyor.) Zaman içinde Karaisalı taifesinin bir kısmı Mersin merkeze 13km uzaklıkta olan yerde kaldı. Diğerleri ise Çeçeli’nin bulunduğu yeri kendilerine yurt seçti. Kara İsa Çeçeli’yi yurt seçtikten sonra oraya da kendi adını vererek Kara İsa’yı ölümsüzleştirdi. Hatırlanacaktır… Türkler yurt seçtiği yerlere aşiretinin, ya da kendinin adını verir. Bu Türklerin önemli özelliklerindendir. İşte Kara İsa’da bu geleneğe uyar. Çeceli’nin bulunduğu yere yerleştikten sonra kendi adını verir. O zamana kadar Çeçeli olarak bilinen ilçenin adı bundan sonra Kara İsa olarak günümüze ulaşır. Zaman içinde de Karaisalı’ya dönüşür. Mersin ilinin Bozyazı ilçesine bağlı köylerden birinin adı da Karaisalı’dır. Buradaki Karaisalı köylülerinin de aynı oymaktan olduğu tahmin edilmektedir. Ben; Karaisalı'yı 1956 yılında Düziçi İlköğretmen Okulu sınavlarına katılmak üzere geldiğimde tanıdım... O yıldan bu yana küçük değişikliklerin dışında gözle görünen bir gelişme kaydetmedi. Onun için de gariban memleketim ne uzadı ne de kısaldı. Kader çizgisini değiştirecek siyasi bir Karaisalı sevdalısı çıkıp da güllük gülistanlık yapıp köy havasından da kurtaramadı. Hep kendi yağıyla kıt kanaat hayatını idame ettirdi.
Karaisalı'yı son gelişimde biraz daha kabuğunu kırmış olarak gördüm. Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Meslek lisesi, Kireç Fabrikası, DSİ’nin Nergizlik Barajı ve köylerdeki sulama tesisi, ilçe kalkınmasında tuzu ekmeği olan tesisler arasında yerini almış, ben de varım diye güreş minderine çıkacak bir Karaisalı harekâtını başlatmıştır. Bu da memleket hasretiyle yanıp kavrulan bizleri fazlasıyla memnun ve mesrur etmiştir.
Başta da söylediğim gibi Karaisalı kendine özgü yaşayışıyla Adana ilçeleri içerisinde ayrı bir özelliğe sahiptir. Bu özellik musiki ve folkloruna da yansımıştır. Çukurova'yı; Mersin-İskenderun sahil şeridinden, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerine kadar uzanan mümbit topraklarla, bu toprakları kuzeyden bir yarım daire çizerek takip eden, İçel'in Taşeli Yaylası'ndan, Hatay'ın Amanos Dağları'na kadar uzanan sıradağlar şeridinin meydana getirdiği bir yerleşim birimi olarak düşünürsek, bu sınır içerisinde Karaisalı bozlakları ayrı bir özelliğe sahiptir. Bölge türkülerine bozlaklar yani uzun havalar hâkimdir. Yörenin halk müziği özelliklerine geçmeden bozlak ve Çukurova'da bozlak kavaramı üzerinde durmak gerekir. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] - 17/01/2024 |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! - 02/10/2022 |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! |
ÇÖL YEMEN’DE CAN VERENLER - BİRİ MEMET BİRİ MEMİŞ - 28/06/2020 |
emen: Arap Yarımadasının Güneybatı köşesinde olup, mutluluk anlamına gelen bir sıfatla nitelendirilir. Fakat bu sözcük Türkler için geçerli değildir. |
Bunca âşıkların bir hoşu Mahzuni…"İŞTE GİDİYORUM ÇEŞMİ SİYAHIM " - 19/05/2020 |
1940 yılında Kahraman Maraş'ın Elbistan ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. (Dostları onun 1938 yılında doğduğunu ifade etmektedirler.) |
ONU AZRAİL APARDI… - 24/04/2020 |
Yallah şoför yallah apar beni / Kerkük’e tez yetir beni. |
BU TOPRAĞIN TÜRKÜLERİ - 12/04/2020 |
Bu toprağın türküleri gönlümüze ferman, yüreğimize derman olmuş. |
ÇUKUROVA'DA KARACAOĞLAN ÇIĞIRMAK - 31/03/2020 |
Çukurova'yı; Mersin-İskenderun sahil şeridinden, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerine |
BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM… - 15/03/2020 |
Ben türkülere, Çukurova’ya, Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın |
“Sokrat Okuyan Köylüler” - 16/02/2018 |
BEN ÇOK DUYGULANDIM. SİZİ BİLMEM. SELAMLARIMLA. |
Devamı |