Halil Atılgan
incirgedigi@gmail.com
AÇILIMCILAR - YORUMCULAR- SANATÇILAR
07/01/2013
(Hangisinden Yad’eyleyim Gönlümü)
Ülkemizde açılım sözcüğü
dilimize tespih oldu. Bilen de bilmeyen de açılım diyor. Varsa yoksa açılım… Bir
açılımdır gidiyor. Hem de doludizgin. Geçtiğimiz günlerde bir de sanatçı açılımı
yapıldı. “Ali, Veli, dört de ondan evveli”
hepsi orada. Başbakanın açılım festivali yapacağını düşündüm. Zira festivalci
zevat hazır ve nazır, emre amade bekliyordu. (Festivalci olmayanlar tenzih
edilir)
Gerdan kırıp racon kestiler. Hatta
içlerinden biri başbakanın ve bağlı belediyelerinin yapacağı festivallerde parsayı
kapabilmek için açılım bestesi yapacağını söylemiş. Deveye demişler ”Neden boynun eğri.” Deve cevap vermiş “nerem doğru ki”… Evet, neremiz doğru
ki…
Efendim biz de sanatçıyız. Sanatçı kimliğimiz
olduğu halde festivalci olmadığımız için okunmadık. Evet, ben ve benim gibiler
davet edilmedi. Hazırlanan listede imimiz timiz yok… Ama nota öğretmeye
çalıştığımız. Nota değerlerini anlayamadığı için değerleri elmaya, portakala,
paraya benzeterek zihinlerine yerleştirmeye çalıştığımız muhteremler oradaydı. Evet,
öğrenemediği için: İki dörtlük nota iki lira / Bir dörtlük nota bir lira / Bir sekizlik nota
50 kuruş / Bir onaltılık nota 25 kuruş diyerek anlatmaya çalıştığımız, buna
rağmen anlamayarak nota öğrenmeyi terk eden muhteremler de oradaydı. Kimler
yoktu ki… Feleği taştan indirenler,
temrene derman, “haslete” hasret,
“kaddi” ne kadrin diyenlerin hepsi
oradaydı. “Eyvallah Şah’ım eyvallah, Hak
Lâ İlâhe İllâllah” diyerek kadeh kaldıran, semah dönen, imparatorlar, devler,
starlar, kırklar yediler… Çoğu oradaydı. Sadece kimliğinde sanatçı yazılanlar yoktu.
Aman Allah’ım… Yüzüm kızardı… Ali
bizim Şah’ımız Kâbe
Kıblegâhımız Miraç’taki
Muhammed O
bizim padişahımız
Dörtlüğündeki
türkü sözünde “Miraç” yerine “bedraş-epraş” sözcüğünü kullanarak “Bedraş’taki
Muhammed ya da Epraştaki Muhammed şeklinde
okuyanlar da oradaydı. İki ünlü isim.
Sanatçının sanatçısı… Ünlülerin ünlüsü… Hayret ettim. “Miraç” sözcüğünü bilmeyen muhteremler
açılım konusunda fikir beyan edecekler, devletin kaderiyle ilgili yorum
yapacaklar. Vay benim Türkiye’m vay. Hor görmedim. Sadece festivalci olmadığıma
üzüldüm.
Açılımda
ahkâm kesenleri gördükçe burnumun direği sızladı. Acaba gerçek anlamda açılım sözcüğünün anlamını muhteremlerden kaçı biliyordur
diye düşündüm. 100 kişiden kaçı size istediğiniz cevabı verebilir. Ben bir
tahmin yürütemiyorum. Birkaç kişinin dışında doğru dürüst kimsenin cevap
veremeyeceği kanaati var içimde. İşte buradan hareketle önce açılım sözcüğünün
anlamından başlamak istedim…
Türk Dil Kurumu sözlüğünde
açılım: 1- Açma, açılma işi. 2- Bakış açısı: (Hüzünlü bir açılım yerine, yer
yer gülümseten bir anlatımı koydum). 3-
(Gök
bilimi) Sağ
açıklık: güneş'in bir yıldaki açılımı–23 derece 27 dakikadan+23 derece 27
dakikaya kadar değişir. 4- (Matematik)
bir kısaltma veya formülün açık biçimi...
Açılım
sözcüğü dillere tespih olmadan önce ben bir kısaltma veya formülün açık biçimi olarak düşünürdüm.
Aklıma TBMM, SSK, MEB’in açılımı gelirdi. Hatta bu kısaltmaların açılımları TV
programlarına bile konu oldu. Çok iyi hatırlıyorum. TBMM’nin açılımını mikrofon
uzatılanların çoğu bilemedi. Hiç kimsenin bilemediği ise İETT’nin açılımı olmuştu.
Bu vesile ile internete açılım
için söylenenlere şöyle bir baktım. Tabir yerindeyse gezindim. Dolaştım. Tespit
ettiklerimi sizlerle de paylaşmak istedim. Benim çok hoşuma gitti, sanırım siz
de beğenirsiniz. İlk tespitim MAFİA… Bu sözcük günlük hayatın bir gerçeği
olarak her gün karşımıza çıkıyor. Yapısı ve kaynağı itibarıyla İtalyanca
olduğunu biliyoruz, fakat anlamını bilmiyoruz. İtalyanca sözlüğe baksak da
sözcüğün gerçek anlamını öğrenmemiz zor. Zira birkaç sözcüğün birleşmesinden MAFİA
meydana gelmiş. Yani tek başına bir sözcük değil. Üstelik de kısaltma. Efendim 13.yüzyılda
İtalya Fransızlar tarafından işgal edilmiş. İtalyan halkı bu işgale karşılık
bir örgüt kurmuş, örgütün adını da MAFIA koymuş. Açılımı ise:
M. Morte A. Alla F. Franca I. Italia
A. Anelia yani: Zalim Fransızlara ölüm,
yaşasın İtalya.
Bir başka açılım da hepimizin
kullandığı üç W. Yani WWW. WWW‘nin
İngilizce açılımı World,
Wide, Web.
Türkçe karşılığı: Dünyayı saran ağ, örümcek ağı. Örümcek dalda ağını örmeye başlar,
sonra diğer dala, sonra da başka bir ağaca gider… Örümcek sayesinde ağaçlar ve
dallar arasında bir köprü oluşur. Bu köprü sayesinde de her dal birbiriyle ilintilidir.
İşte internette bilgisayarlar da üç w ile örümceğin ağı gibi birbiriyle ilintilidir.
Üçüncü tespitim de FİAT. Fiat
arabası olanlara sorsak desek ki; “FİAT
ne demek”. Sanırım çok az kişi FİAT’ın açılımını bilecektir. FİAT: Fabbrica, Italiana
Automobili, Torino demekmiş. İfade ettiği anlamı söylemek için hayli temrin
yapmak gerek. Ama FİAT’ı söylemek hem kolay hem de basit.
Biz bu kadar bilgiyi
neden aktarma gereği duyduk. Dilimize tespih olan “açılım” sözcüğünü daha iyi anlatmak, anlamına oturtmak için.
Açıklamalara ve de Türk Dil Kurumu sözlüğündeki ifade ettiğimi anlama
baktığımızda demode olan “açılım”
sözcüğü sözlük anlamıyla özdeşleşmiyor. Öyle ise kıble yanlış. Kıblenin doğru
olabilmesi için sözcüğün yerinde ve anlamına uygun kullanılması gerekir. Zira
açılım bir gazoz kapağı değil, hele tencere kapağı hiç değildir. Öyle ise sanatçı;
açılımın gazoz kapağının açılması gibi kolay olmadığını bilmesi gerekir. Eğer
bilmiyorsa sanat dediğimiz dergâhın kapısından içeri girmesin, sanatçı sıfatını
kullanmasın. Zira sanat ve sanatçı kutsaldır. Sanatçı açılımını da bu
kutsallığı bilenlerle yürütmek gerekir. Buna rağmen yürütülmeye çalışılırsa gemi
karaya oturur. Hele de bilmeyenlere siz sanat ve sanatçı özelliklerine sahip
değilsiniz. (Olanlar tenzih edilir) Piyasanın popülerisiniz. Popülistle sanatçıyı karıştırmamak gerek
diyerek ayıbını yüzüne vurursanız onlar bu sefer de yorumcu olarak karşınıza
çıkar. “Ben yorumcuyum, ustayım” der…
‘’Hem de iyi bir ustayım. Konserlerimi
seyretmiyor musunuz? Kendilerini
bıçaklayanlar, jilet atanlar hep orada değil mi? Evet orada… Öyle ise ben de
buradayım’’…
Pekiyi
“yorumcu” sıfatını kullananlara göre
yorum nedir? Yorumcu nedir? Bence yorum; "kendini entel" zannedenlerin
yerli yersiz çokça kullandığı sözcüklerden biridir. O da "olay" gibi moda sözcükler arasına girmiştir. Anlamını
bilen de bilmeyen de kullanmaktadır
Yorum (is):
Türk Dil Kurumunun Türkçe
sözlüğünde: “1-Bir yazının veya bir sözün
anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir. 2- Bir
olayı belli bir görüşe göre açıklama değerlendirme. 3- Gizli veya hayali olan
bir şeyden anlam çıkarmak. 4- (Müzik -
Tiyatro) Bir müzik parçası veya tiyatro
oyunun orijinal bir teknik veya duyarlılıkla sunulması" denmektedir.
Müzik Ansiklopedisinde[1]
yorum: "Bir müzik yapıtının anlamını,
stilini, karakterini, genel niteliğini icra sırasında aktarabilmek. Aslında
icra yapıtın yorumlanmasıdır.
Yorum:
Bestecinin yaratıcı müzikal fikirlerini dinleyicilere iletmek, olduğu gibi
icranın da kişilikli tavrını da ortaya koymasıdır.
Bir
tiyatro yazarı yapıtını kaleme alırken oyunculara nasıl oynayacağını belirtme
durumda değildir. Besteci de yapıtlarını seslendiren sanatçıya ayrıntısıyla
nasıl icra edeceğini açıklamaz. Dolayısıyla sanatçıların yorumları farklılıklar
gösterir. Yorum farklılığı buradan kaynaklanır.
Yorumda
esas olan bütünlüğünü bozmama ve çalınan yapıtın stilini hep aynı bağlamda
verebilmektir. Üstün teknik bir yapıtın yorumlanmasına yetmez, ama sağlıklı
yorumun ilk koşuludur" denmektedir.
Müzikte yorum: Bir eserin
bütünlüğünü, stilini bozmadan, yapısında hiç değişiklik yapmadan icra etmektir.
Her iki sanatçıdan biri diğerine göre eseri daha tatlı, daha duygulu çalar.
İşte yorum eserin müzikal yapısını hiç değiştirmeden tatlı çalmak ya da
söylemektir. Yorumlanacak eser türkü ise, yakılış hikâyesini, sözlerinin ifade
ettiği anlamı, yöre ağzını, tavır ve üslubunu çok iyi bilmek gerekir. Bu
özellikler türkülerimizin yorumlanmasında önemli unsurlardır. Onun için TRT -
THM sanatçıları türküleri daha iyi yorumlayabilmek için bu özellikleri dikkate
alarak repertuvarlarını genelde kendi bölgelerinin türkülerinden oluştururlar. Ama
maalesef piyasadaki sözüm ona yorumcuların yorum anlayışı; eseri değiştirerek
yeni boyutlar kazandırıp arabeskleştirmektir. (İstisnalar hariç - Yusuf
Harputlu’nun Ahucan adlı kasetindeki Muğla’nın Ormancı türküsü bahsettiğimiz
Arabeskleşmeye güzel bir örnektir.)
Bu anlayış sanırım dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Sözlüklerdeki yorum tarifine
de aykırıdır. Adı geçen türkünün nasıl yorumlandığını görmek
için Yusuf Harputlunun “Ahucan[2]”
kasetini dinlemeniz ya da Halil Atılgan’ın “Medyada
Arabeskleşen Türküler” adlı tebliğini okumanız gerekir[3].
Eğer okumazsanız adı geçen kaseti muhakkak dinlemelisiniz. Dinlediğiniz de
Muğlalı Ormancıya yakılan ağıtın nasıl arabeskleştiğini görecek, yorumu, sanatı
ve sanatçıyı daha yakından tanıyacak, onlar gibi düşünmediğiniz için sanat ve sanatçı nedir diye bir arayış içine
gireceksiniz.
Evet, o zaman sanat nedir. Sanatçı nedir. Nasıl
olmalıdır? Ülkemizde
sanat alanında herkesin kendine göre değerlendirdiği üç önemli sözcük var. Bu
sözcüklerin sözlüklerde ifade ettiği anlamlar kayıt altına alınmış olsa da
herkes kendine göre yorumlar, tarif eder. Tarifine göre de yaşamaya çalışır. Bu sözcükler; 1- Sanat 2- Sanatçı 3- Yorum
Yorumu konuya girmeden kısmen
de olsa anlatmaya çalıştık. Şimdi sanat ve sanatçı sözcüklerinin üzerinde duralım.
Sanat nedir? Sanatçı kimdir? Nasıl olmalıdır? Özellikleri nelerdir? Bu soruların karşılığını bulmak için yine Türk
Dil Kurumu sözlüğüne başvuralım.
Sanat:
1-‘’Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan
yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık: Selimiye
Camii yüksek bir sanat eseridir. Bir oyunun on beş gün sürmesi bir sanat hadisesi
olduğunu gösterirdi”.- T. Buğra.
2-‘’Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine
uygun olarak yaratılmış anlatım: Türk sanatı Caz ve caz havaları ne yazık ki
bizim çok verimli o milli halk sanatımızı da baltaladı”. R. H. Karay 3-‘’Bir şey yapmadan gösterilen ustalık: Konuşma sanatı.’’
4-‘’Bir meslekte uyulması gereken kuralların
tümü: Askerlik sanatı.’’
5-‘’Zanaat. Enstitüsü endüstrinin türlü dallarına ve küçük alanına
bilgili usta işçi teknisyen yetiştirmek amacını güden öğretim kurumu. Filmi (Kazanç düşünmeden) salt sanat
gaygısıysa yapılmış film’’.
Sanatçı:
1- “Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren
(kimse) sanatkâr’’.
2. ‘’Sinema, tiyatro, müzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan,
uygulayan (kimse):
Türk tiyatrosunun en önde gelen kadın sanatçıları arasında yerini alıverdi”.-
Osmanlıca Türkçe sözlükte sanat:
Ustalık hüner marifet. Sanatkâr ise: Usta, sanatçı… Bugün ise Türkçede iyi yapılan her iş sanat sözcüğü ile
ifade ediliyor. Hâlbuki sanat sözcüğü içerik bakımından kapsamlı bir anlam
ifade etmektedir. Sözcük etimolojik olarak Osmanlıcaya dayanır.
Osmanlıcanın sözcük kaynağı da Arapça ve Farsçadır.
“Sanat: Arapçada amel ve iş yapma anlamına
gelen “san’a” kökünden gelmektedir. Alet yardımıyla, el maharetiyle yapılan
marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Sözcük Arapçada
insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatmaktadır. Bugünkü
Türkçede kullandığımız sanat sözcüğü ise Osmanlıcada değişikliğe uğramış, yeni
kazandığı anlam ve içerikle birlikte benimsenmiştir”.
Sanatı; “insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç"
olarak düşünürsek, yapılan tüm güzel işler sanatla ifade edilir. Öğretmenlik sanatı, güzel yazma sanatı, konuşma sanatı gibi. O halde yapılan bir
iş, güzel ve etkileyici biçimde ortaya konmuşsa, onu sanat olarak tanımlamamız
gerekir. Kişi yaptığı işi yücelttikçe, ona yeni boyutlar kazandırıp birini beş
yapmışsa sanat olgusuna biraz daha yaklaşır. Sanat: Aşk, iş ve duygu
üçgeninin birleşerek ortaya koyduğu eserdir. Bunu vücuda getiren de sanatçıdır.
Sanatta sevgi, dostluk, barış ve nezaket vardır. Aşksız sanat olmaz. Sanat
insanları birbirine bağlayan, ortak müşterekler sağlayan, yeni dostluklar
oluşturan duygular bileşiğidir. İçerdeki güzelliklerin dışa yansıması, dışarıda
renk, şekil ve biçim bulmasıdır. Sanat: dünyaya gönül penceresinden bakan, yaratılanı
Yaradan ötürü seven, (Başbakan
gibi değil) engin
gönüllere ışık tutan, mecliste arif olmayı bilen, “Kim ki gönül kırmış ise / İki cihan bedbahtı“ diyen bir anlayıştır.
Engin oldukça insanı yücelten duyguların
en yücesidir. “Sanat: İnsanların karşı karşıya
kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olan, insan özgürlüğünün hakkını arayan,
birleştiren, bağlayan, savaşsız yaşamayı amaç edinen duyguların tümüdür”. Bilimde,
ilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, insanın kendini anlaması, araması demektir.
Sanat: Kadir kıymet bilme, yardımlaşma, paylaşma, iyilik, güzellik ve
dayanışmanın sembolüdür. Kültürdür. Okumaktır. Toplumun önde gelen insanlarını
yaratan güçtür… Karacaoğlan’ın aşkı, Yunus’un sevdası, Köroğlu’nun mertliğidir.
Kerem’in Aslı’sı, Erzurum’un Dadaş’ı, Egenin zeybeği, Karadeniz’in horonudur.
Sanatçı: Doğruluk, dürüstlük,
erdemlilik, şahsiyet, güzellikler bileşkesidir. Yalaka ve yağcılığa karşıdır… Hiçbir
zaman karakterinden ödün vermez. Nokta kadar menfaati için virgül kadar
eğilmez. Adam gibi adamdır. Duyguludur. Sevecendir. Toplumun aynası, lideri, öğretmeni, hacısı hocasıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk sanatçıdaki tüm bu özellikleri çok iyi bildiği için:
“Efendiler!
Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz,
fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları
sevelim..." demiş. Tolstoy: "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu
duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da
hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen
biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır" diyerek düşüncelerini dile getirmiş. Aristophanes
ise: “Sanat ekmek peşinde koşarsa
alçalır” demiş.
Şimdi açılıma katılanlara Tolstoy’un,
Aristophanes’in sanatla ilgili söylediğini değil, Tolstoy’un, Aristophanes’in
adını duyup duymadığını sormak gerekir. (Duyanlar tenzih edilir) Hayatınızda bu isimleri hiç
duydunuz mu? Kimdir bu isimler diye sorduğunuzda… Ne cevap vereceklerdir? Boş
zamanlarında kitap okuyan yorumculara... En son okuduğunuz kitap hangisi desek ne
der acaba…
Ferdi Tayfur Başbakana eskisi gibi
festivallere gidemediğini beyan etmiş. Ben olsaydım: Başbakanı bulmuşken: “Bu ülkenin müziğini uluslar arası bir
seviyeye getirmek için ne yapmak gerekir? Bununla ilgili Kültür Bakanlığının
özel bir çalışması var mı? Müzikolojide uluslar arası kabul edilen 440 frekanslık
Lâ sesine Klasik Türk Müziğinde “neva”(Re), Halk Müziğinde “Do” deniliyor.
Geleneksel müziğimizdeki nota yazım
sistemi hâlâ belirli bir standarda
oturmadı. Türk Halk Müziğinde, gerekse
Klasik Türk Müziğinde terminoloji sıkıntısı hat safhada. Bu sıkıntıları
gidermek için neler yapmayı planlıyorsunuz? Türk Müziği Devlet Konservatuvarları bu terminoloji sıkıntısından
yetiştirdikleri öğrencileri yanlış bilgilerle donatıyor. Klasik Türk müzikçilerinin
hicaz makamına, Türk Halk Müzikçileri Garip Ayağı diyor. Ege Üniversitesi Türk
Müziği Devlet Konservatuvarı makamı - ayak karşılığı kullanırken, Gaziantep
Devlet Konservatuvarı (THM’de)
makamı dizi olarak ifade ediyor. Bunların hepsi sorun Sayın Başbakanım. Bu
konuda hükümetimiz ne gibi çalışmalar yapıyor. Türk Müziğinin bu tür sorunlarını
çözmek için ne gibi projeler uygulayacaksınız” diye sorar, cebimi
düşünmediğimi ülkenin sanatını düşündüğümü ifade ederdim. Ama açılıma
katılanların bu tür sorunlar nesine gerek. Onların böyle bir gailesi yok. (Olanlar
tenzih edilir) Onların
gailesi her gün ekranda görünmek, belediyelerin düzenlediği festivallere
katılarak aldığı parayla öğünmek.
Horoza sormuşlar: “Tavuk yumurtadan mı çıkar / Yumurta
tavuktan mı”? Horoz cevap vermiş. “Böyle
inceliklere aklım ermez. Ben sadece işimi yaparım.” Evet, onların Lâ’ya,
Do’ya, nevaya – makama – ayağa aklı ermez. Sadece işlerini yaparlar. Tıpkı
Ağustos böceği gibi…
Sonuç: Yukarıda Açılım – Yorum –
Sanat ve Sanatçı terimlerini aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadar
açıklamaya, sanat ve sanatçı ölçütü çizmeye çalıştık. Bu ölçütlere göre kendini
sanatçı kabul edenler başımızın tacı… Kul oluruz. Kabul etmeyenlere…
[1]Başkent Yayınevi, Senem Matbaası Ankara 1985 4. Cilt sayfa 1269–70. [2]Yusuf Harputlu Ahucan Kaseti / Yapım, Esen Shop Müzik 1999. [3]VI. Milletlere Arası Türk Halk Kültürü Kongresi –
Medya ve Geleneksel Kültür Seksiyon Bildirileri- TC Kültür Bakanlığı Halk
Kültürlerini Araştırma Geliştirme Genel Müdürlüğü (2931) Yayınları, 2002 Ankara.) |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] - 17/01/2024 |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! - 02/10/2022 |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! |
ÇÖL YEMEN’DE CAN VERENLER - BİRİ MEMET BİRİ MEMİŞ - 28/06/2020 |
emen: Arap Yarımadasının Güneybatı köşesinde olup, mutluluk anlamına gelen bir sıfatla nitelendirilir. Fakat bu sözcük Türkler için geçerli değildir. |
Bunca âşıkların bir hoşu Mahzuni…"İŞTE GİDİYORUM ÇEŞMİ SİYAHIM " - 19/05/2020 |
1940 yılında Kahraman Maraş'ın Elbistan ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. (Dostları onun 1938 yılında doğduğunu ifade etmektedirler.) |
ONU AZRAİL APARDI… - 24/04/2020 |
Yallah şoför yallah apar beni / Kerkük’e tez yetir beni. |
BU TOPRAĞIN TÜRKÜLERİ - 12/04/2020 |
Bu toprağın türküleri gönlümüze ferman, yüreğimize derman olmuş. |
ÇUKUROVA'DA KARACAOĞLAN ÇIĞIRMAK - 31/03/2020 |
Çukurova'yı; Mersin-İskenderun sahil şeridinden, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerine |
BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM… - 15/03/2020 |
Ben türkülere, Çukurova’ya, Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın |
“Sokrat Okuyan Köylüler” - 16/02/2018 |
BEN ÇOK DUYGULANDIM. SİZİ BİLMEM. SELAMLARIMLA. |
Devamı |