Halil Atılgan
incirgedigi@gmail.com
BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM…
14/02/2013
Ben türkülere, Çukurova’ya,
Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz
yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın ekmeğine sarıp katık
diye yiyişimden, anamın dokuduğu, nar kabuğuyla da boyadığı çıbıklı ceketle
büyümemden, Toros Dağları’nı yorgan, Çukur -ova’yı döşek, yavşan kokusunu
pudra, kekik kokusunu esans kabul etmemden kaynaklanır.
Sevdam türkülerdir. Türkülerde
anamın ağıtı, babamın sırları gömülüdür. Ana kucağının sıcaklığı vardır
onlarda. Sevdaların dumanı yükselir. Köyümün dağları şekillenir. Çayları
çağlar. Tıpkı Uzun Yayladan doğup Akdeniz’e dökülen Seyhan nehri gibi…
Kavuşamayanların arzusu siyim siyim gözyaşı olur türkülerde. “Aman aklımı
başımdan aldı bu ceren / Edem seherde karşıma çıktı bu ceren” denildiğinde
Amanos’lardan hışımla inen kar suları gelir aklıma. İşte bizim türkülere,
bağlamaya, ozanlara, Anadolu’ya, Çukurova’ya sevdamız bundandır. Bu sevda
onulmaz yaralar açtı sinemde. Yollara düşürdü. Anadolu’yu koyak koyak, köy köy
dolaşmamı sağladı. Duyduğumu not ettim, yetişebildiğimi kayda geçtim. Anadolu
ozanlarıyla hemhal oldum.
Yaşadığımız hayat, türkülerle haşir
neşir olmamızı sağladı. Sevdamız karasevdaya dönüştü. Bu sevdamızı Anadolu’yla,
ozanlarla, sevenlerle paylaşmaya çalıştık. Türkülere olan aşk günbegün
ilerledi. Yazmaya, araştırmaya, folklora-edebiyata yöneltti. Kendi çapımızda
yazmaya, toplumu bilgilendirmeye, milletimizin kültürünün kalıcılığını
sağlamaya çalıştık. Onun için tozlu yollara düştük. Az gittik uz gittik. Kendimizi
Karacaoğlan’ın, Ferrahi’nin, Agâhi’nin, Derviş Ali’nin, Metini’nin dilinde telinde
ve bulduk.
Bu zaman için de sazımız hep
birlikten, beraberlikten yana çaldı söyledi. İkilikten kimseye hayır gelmez
diye yalvardık. Birlik için müthiş bir mücadele başlattık. Birliğin bize
vereceği güçten rahatsız olanlar, bana Alevi, size Sünni dediler. Alevi Sünni
plağını döndürmeye başladılar. Âşık Veysel buna engel olmak için “Nedir Alevilik Sünnilik / Menfaattir var
varası” diyerek bizi doğruladı. Koca Veysel’in bu düşüncesi yakın zamana
kadar kabul görmedi. Yine herkes bildiğini okudu. Aleviler ve Sünniler
istenilen ölçüde kucaklaşamadılar. Bizler birbirimizi kucaklamadıkça onlar
amacına her gün biraz daha yaklaştı. Gün geçti devran döndü. Alevi’si de
Sünni’si de ayrılığın kimseye fayda getirmeyeceğine inandı. Bir olalım- İri olalım- Diri olalım özdeyişi
telaffuz edilmeye başlandı. Dilimizden anlayan aydın kesim Alevilerle – Sünniler
arasındaki hoş görü köprüsünün kurulması için ilk adımlarını attı. Bu
birlikteliğin önemli kurallarından biri dil birliği olarak karşımıza çıktı. Dil
birliğini Yunus’tan bu yana getirenler ise halk ozanlarımız oldu. Prof. Dr. Oktay
Sinanoğlu: “Bir savaş
nasıl kayıp edilir” diye soruyor. Sonra da: “Bu ancak ulusun ulus
olmaktan çıkarılmasıyla gerçekleşir. Ulusun ulusluktan çıkarılması
için de onun dilini ve kültürünü yok etmek gerekir” diyerek cevabını da kendisi veriyor. .
Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sıkıntıyı
yıllar önce tespit etti. Onun için de Dil Kurumunu kurarak Türkçenin ilmi ölçülerde
incelenmesini sağladı, önemini de vurgulayarak konuyu tüm varlığıyla
destekledi. Olanca hassasiyetini gösterdi. Şimdi ise bu hassasiyeti canı
yürekten destekleyen, kucaklayan Halk ozanları kaldı. Dil onlar sayesinde geçmişten
günümüze ulaştı. Selçuklu Devleti yazışmalarında Farsça kullanırken Âşık Şah
Hatay-i şiirlerinde arı ve duru bir Türkçe kullandı.
Anadolu ozanları ise her zaman şiirlerinde Türkçeyi
kullanarak geçmişle gelecek arasında önemli bir köprü oldu, birlik ve
beraberlik çağrısı yaptı. İşte şimdi bu
sesi çok uzaklara duyurmak, bir olmak, beraber olmak için avazımız çıktığı
kadar bağırmalıyız. Yeni yıllar, bayramlar, Türkiye Cumhuriyeti
ve onun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizim demeliyiz. Cumhuriyet ise, demokrasinin
Çanakkale de, Dumlupınar’da, Sakarya da dökülen kanların sayesinde yeniden var
oluşumuzun destanıdır diyerek haykırmalıyız.
Onun
için herkesin “aklını başına alıp”,
eteğindeki taşı döküp, bayrağımıza, devletimize, milletimize, özellikle
cumhuriyetimize sahip çıkması gerekir. Ayrılık hiç kimseye saadet getirmez.
Unutmayalım ki birlikten kuvvet doğar. Hep beraber el ele yürek yüreğe: Ne demiş
Cenap Şahabettin: “Sevgisiz yürek
petrolsüz lambaya benzer.” Koca Yunus Emre: “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” sözüyle sevginin ne denli
yüce olduğunu ifade etmiş. Unutmayalım sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz. Zira
o yüce insan Hacı Bektaşi Veli: “İncinseniz
de incitmeyin” diyor.
Ülkemiz
için Allah’ın bir lütfü olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk de: "Efendiler... Hepiniz
milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı
olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız” diyerek işin kutsiyetini bir kez daha anlatmaya çalışmış. Çalanlar, söyleyenler, ozanlar, şairler sizler bu ülkenin
sanatçılarısınız. Sanatı; “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç" olarak
düşünürsek, yapılan tüm güzel işler sanatla ifade edilir. Öğretmenlik sanatı, güzel yazma sanatı, konuşma sanatı gibi. O halde yapılan bir iş, güzel ve etkileyici
biçimde ortaya konmuşsa, onu sanat olarak tanımlamamız gerekir. Kişi yaptığı
işi yücelttikçe, ona yeni boyutlar kazandırıp birini beş yapmışsa sanat
olgusuna biraz daha yaklaşır.
Sanat: Aşk, iş ve duygu
üçgeninin birleşerek ortaya koyduğu eserdir. Bunu vücuda getiren de sanatçıdır.
Sanatta; sevgi, dostluk, barış ve nezaket vardır. Aşksız sanat olmaz. Sanat
insanları birbirine bağlayan, ortak müşterekler sağlayan, yeni dostluklar
oluşturan duygular bileşiğidir. İçerdeki güzelliklerin dışa yansıması, dışarıda
renk, şekil ve biçim bulmasıdır. Sanat: dünyaya gönül penceresinden bakan,
yaratılanı Yaradan ötürü seven, engin gönüllere ışık tutan, mecliste arif
olmayı bilen, “Kim ki gönül kırmış ise /
İki cihan bedbahtı“ diyen bir anlayıştır.
Engin oldukça insanı yücelten duyguların en yücesidir. “Sanat: İnsanların karşı karşıya kaldığı
psiko-sosyal sorunlara çözüm olan, insan özgürlüğünün hakkını arayan,
birleştiren, bağlayan, savaşsız yaşamayı amaç edinen duyguların tümüdür”. Bilimde,
ilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı,
insanın kendini anlaması, araması demektir. Sanat: Kadir kıymet bilme,
yardımlaşma, paylaşma, iyilik, güzellik ve dayanışmanın sembolüdür. Kültürdür.
Okumaktır. Toplumun önde gelen insanlarını yaratan güçtür… Karacaoğlan’ın aşkı,
Yunus’un sevdası, Köroğlu’nun mertliğidir. Kerem’in Aslı’sı, Erzurum’un
Dadaş’ı, Ege’nin Zeybeği, Karadeniz’in Horonudur.
Sanatçı: Doğruluk, dürüstlük,
erdemlilik, şahsiyet, güzellikler bileşkesidir. Yalaka ve yağcılığa karşıdır…
Hiçbir zaman karakterinden ödün vermez. Nokta kadar menfaati için virgül kadar
eğilmez. Adam gibi adamdır. Duyguludur. Sevecendir. Toplumun aynası, lideri,
öğretmeni, hacısı, hocasıdır. Tolstoy: "İnsanın
bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı
duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya
kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır"
diyerek düşüncelerini dile
getirmiş. Aristophanes ise: “Sanat ekmek peşinde koşarsa alçalır” demiş. İşte siz bu kurallara
uyan, Anadolu’nun çilekeş ozanları, kadri kıymeti bilinmeyen Türkçenin
bekçileri. Gün bugündür. Bir olalım - İri
olalım - Diri olalım. Üçüncü kişilere fırsat vermeyelim diyor sözlerimi
sizler için söylenmiş bir dörtlükle noktalıyorum.
Belli ki Karacaoğlan soyundan Haber aldım obasından köyünden Güzellerin güzel güzel huyundan Görünce cemalin cennet sanıyor…
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] - 17/01/2024 |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! - 02/10/2022 |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! |
ÇÖL YEMEN’DE CAN VERENLER - BİRİ MEMET BİRİ MEMİŞ - 28/06/2020 |
emen: Arap Yarımadasının Güneybatı köşesinde olup, mutluluk anlamına gelen bir sıfatla nitelendirilir. Fakat bu sözcük Türkler için geçerli değildir. |
Bunca âşıkların bir hoşu Mahzuni…"İŞTE GİDİYORUM ÇEŞMİ SİYAHIM " - 19/05/2020 |
1940 yılında Kahraman Maraş'ın Elbistan ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. (Dostları onun 1938 yılında doğduğunu ifade etmektedirler.) |
ONU AZRAİL APARDI… - 24/04/2020 |
Yallah şoför yallah apar beni / Kerkük’e tez yetir beni. |
BU TOPRAĞIN TÜRKÜLERİ - 12/04/2020 |
Bu toprağın türküleri gönlümüze ferman, yüreğimize derman olmuş. |
ÇUKUROVA'DA KARACAOĞLAN ÇIĞIRMAK - 31/03/2020 |
Çukurova'yı; Mersin-İskenderun sahil şeridinden, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerine |
BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM… - 15/03/2020 |
Ben türkülere, Çukurova’ya, Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın |
“Sokrat Okuyan Köylüler” - 16/02/2018 |
BEN ÇOK DUYGULANDIM. SİZİ BİLMEM. SELAMLARIMLA. |
Devamı |