Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi67
Bugün Toplam606
Toplam Ziyaret1823296
Halil Atılgan
incirgedigi@gmail.com
TELLİ TURNAM SELÂM GÖTÜR / SEVDİĞİMİN DİYARINA
16/02/2013

Turna; Anadolu insanıyla bütünleşen, türkülerimize, şiirimize, edebiyatımıza giren, bereketin, iyiliğin, güzelliğin, haberin, sevginin ve özgürlüğün simgesi olarak bilinen bir kuştur. Korunması gerektiğine, öldürülmesinin uğursuzluk getireceğine inanılır. Çok âşık turnayı görmediği halde onun üstüne dörtlükler döktürmüş, sevgilisine turna ile haber göndermiş.“Allı turnam bizim ele varırsan /Şeker söyle kaymak söyle bal söyle“ demiş. Turna: Allı turna, telli turna, sarı turna benzetmeleriyle Türk insanın gönlüne girmiş, konduğu tarlaya bereket yağdırdığına inanılmıştır.

 

Turnalar tek eşlidir. Eşi ölürse geride kalan ölmeyi tercih eder. Kendine yeni bir eş bulmaz. Turnalar sürekli çift yaşayarak yuvalarını diğerlerinden ayırırlar ve korurlar. Kuluçka döneminde anne ve baba nöbetleşerek yuvayı beklerler. Yaşlanan anne ve babanın bakılması, beslenmesi de geride kalan çocuklar tarafından yürütülür. Uzun ömürlü olduğu, bazı kaynaklara göre yüz yıl yaşadığı söylenmektedir. Gururlarına düşkün, son derece sade bir yaşayışı tercih ederek hayatlarını sürdürürler. Bu nedenle insanlar turnayı korumaya çalışır. Yuvalarını bozmaz, vurmaz, avlamaz. Avlandığı takdirde avcısına felaketler getireceğinin inancı yaygındır.

 

 

Turnalar dünyada geniş bir coğrafyaya sahiptir. Japonlarda kutsal bir kuştur. Hindularda inek ne ise Japonlarda da turna öyledir. Mısır’da, Avustralya’da Amerika’da, Roma’da, Hindistan’da, Rusya’da, Orta Asya Türklerinde de turna bilinir. Adının Japoncadan geldiğine inanılır. Türkler turnanın Gök Tanrı’yı temsil ettiğine inanır. Bu inanç onun kutsal bir kuş olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bilinen ülkelerde de özgürlüğü, barışı ve huzuru temsil etmiş olması turnayı kutsal bir kimliğe kavuşturmuştur. Böyle bir kimliğe sahip olması sonucunda ülkemizde bir halk ozanımız mahlasını Şah Turna koymuş, tapşırmasında da bu mahlası kullanmıştır. Benim de bizzat tanıdığım Şah Turna bayan ozanlarımızdan olup gözleri ama 1950 Sivas Gürün doğumludur.

 

Değişik ülke kültürlerinde de karşımıza çıkan turna, kilim nakışlarında dahi kendisini göstermiş. Anadolu insanın dilinde, telinde, yağlığında, yazmasında çorabında, dokumasında turna motifi kullanılmıştır.

 

Kızılderililerin başlarında kuş tüyünden yapılmış özel başlıklar bizim kültürümüzde de yaygındır. Yeni yakında Tarsus’a bağlı Tahtacı köylerinde, Gazi Antep’in Nizip ilçesinin Barak köylerinde bu geleneğin hâlâ yaşadığını tespit ettik. Uğur getirmesi için gelinlerin başına turna teleği (teli) takıldığına, genç kızların güzelliğini anlatmak için başlıklarının turna teleği ile (tüy-tel) süslendiğine şahit olduk. Ama ne acıdır ki başlıklara daha önce turna teleği takılırken bu zaman içinde tavuk tüyüne, tavuk tüyü de yerini çiçek takmaya bırakmıştır.  

 

 

 

Anadolu’da turna özellikle Alevi – Bektaşi ozanlarımız tarafından daha da çok işlenmiş. Ozan turnayı görmemiş olsa da içindeki duygu ve düşünceler ona turnalı bir şiir yazdırmıştır. Onun için turna Anadolu Aleviliğinde önemlidir. Alevî-Bektaşi anlayışında turna Hz. Ali’yi temsil eder. Ahmet Yesevi’nin turna, Hacı Bektaş-i Veli’nin de güvercin donuna büründüğüne inanılır.

 

 “Erzurum yöresine ait sıra barlarından dördüncü barın adı da Turna Barıdır. Turna Barında biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum kadınlarınca da oynana gelmiştir.

Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek ötmeye başlar. Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl manasını çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya’da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.

 

Dünyadaki 15 tür turnadan ikisi; turna ve telli turna Türkiye’de düzenli olarak görülür. Turnanın boyu 110 – 120cm’yi buluyor. Türk halk edebiyatında özelikle Anadolu’da eski, yeni bütün lehçe ve ağızlarda turna / durna kelimesi ile adlandırılan kuş, leylek büyüklüğünde, uzun bacaklı, zarif boyunlu, parlak, duru güzel gözlü göçmen bir su kuşudur. Turnanın başının arka tarafında geriye doğru sarkan bir zülfü vardır. Tepesi, kanatlarının ucu, boynunun bir bölümü kara renktedir. Kanatlarında göz alıcı, mâvi kırmızı ve yeşil tüyler vardır. Genellikle step gibi kurak ovalarda, özellikle nehir vadilerinde, göllerde ve bataklık yerlerde görülen sıcak ülkeler kuşu turna, iki yumurta yumurtlar. Bu yumurtalar mâvimsi, çilli, karışık renktedir. Eşler, kuluçka zamanı yuvayı nöbetleşe beklerler ve yuvaya yaklaşan yabancıya saldırırlar.

 

 

Bilindiği üzere sanatta tabiat unsurlarının, hayvanların ve kuşların birer sembol olarak kullanılması Totemizm ve Şamanizm gibi inançların canlı görüldüğü eski devirlere kadar gitmektedir. Bu unsur veya sembollerin bazıları az çok içerik değiştirerek birer motif ve konu olarak zamanımıza kadar gelmiştir. At, boğa, kurt, geyik, koyun gibi hayvanlarla bülbül, güvercin, leylek gibi kuşlar, gül, lâle, menekşe nevinden çiçeklerin şairlere ilham verdiğini gösteren bir hayli kaynak mevcut. Bu canlı varlıklar arasında özellikle turnanın kutsal bir yeri vardır.”

Turna türkülerimizle de içli dışlıdır: Hiçbir ülkenin halk şarkılarında bizim türkülerimizdeki gibi işlenmemiştir. Bu da milletimizin turnaya verdiği değerin açık seçik bir ifadesidir.“Dost eline giden turnam / Bekle kelamı kelâmı” dizelerinde kesinlikle haber götüren bir ulak olarak düşünülmüş.  Ozanımız: “Turnam uğrar isen bizim ellere / Selam söyle orda açan güllere” diyerek sıladaki güllerine dahi turna ile selam salmıştır. O selam alıp vermenin usta bir icracısıdır. Onun için de her aşığın gönlüne girmiş. “Bağdat’ın Basra’nın telli turnası / Turna yardan haber geldi eğlenme” diyerek sevdiğinin adının da turna olduğunu ifade etmiştir. Milletimizin duygu yüklü oluşu, çocuklarına gurbet, turna adlarının verilmesini sağlamış, Anadolu insanı çocuğunun adını turna koyarak ona verdiği değeri ifade etmiştir.

 

Halk müziğimizde türküler gruplara ayrılarak türkü çeşitleri özellikleriyle anlatılmaya çalışılmıştır. Kına Türküleri, Düğün Türküleri, Ninniler, Ağıtlar, Kahramanlık Türküleri gibi çeşitlere ayrılırken “Turnalı Türküler” bu değerlendir- menin dışında kalmıştır. Ben şimdi türkülerimizin tasnifine bir tür daha eklemek istiyorum. Turnalı Türküler. Bu tasniften sonra inanıyorum ki turna üstüne yakılanlar sevgi ve aşk türkülerinden sonra ilk sırayı alan bir tür olarak karşımıza çıkacaktır.

 

 

Anadolu da turna denilince hasret gelir, gurbet gelir akla. Bir gelinin telli duvağıyla, Kızılırmak’ta sele kapıldığını hatırlar insanoğlu. Sonra, o da yanık bir türkü olur: “Nettin Kızılırmak aldın allı gelini / Çevresi oyalı pullu gelini” diyerek dökülür yüreğimize.  Sarı sıcakta, kızak çeken, ekin biçen, ot kazan, harman süren işçileri hatırlatır turna. O gurbetin, kavuşmanın,  sadakatin, uzun yaşamanın, barışın temsilcisidir. “Gökyüzünde bölük bölük” uçarlar. Dost iline giden turnalara:“Ne olur bekle kelamı, kelamı.  Kelamı, selamı al da öyle git” diye yalvarır âşık. Bağdat ellerinde Fatma Anayı, Yemen çöllerinde Hz. Ali’yi âşık ondan sorar. Telli turnanın selam götürmesini ister: Sonra vurur sazın tellerine:  “Telli turnam selam götür / Sevdiğimin diyarına” diyerek haber salar. Hatta sevdiğinin uykusunun haram edilmesi görevi bile turnaya verilir. “Gidin turnalar gidin / Yârime haber edin / Yârim uykuda ise / Uykusun haram edin. Elbette. Âşığın yavuklusu kendisinden ayrı uyuyamaz. Nasıl uyur ki… Görülmüş müdür. Türkülerimiz turna ile iç içe. Birini diğerinden ayırmak zor. Çünkü onlar birbirlerini tamamlayan önemli iki unsurdur.

 

            Âşık yüksekçe bir yere sekilenir. Elleri şakaklarında. Yol gözler. Dert yanacak, dert dinleyecek birini arar. Aşk elinden gönlündeki yaralar lime lime. Hali perişan. Yanar kavrulur. İçi fokur fokur kaynar. O sırada turnalar geçmektedir. Dizi dizi. Katar katar. Tam sırası der âşık… Alır sazını eline vurur teline. O âşık ustaların ustası Karacaoğlan’dır.

 

 

“Katar katar olmuş gelen turnalar

Şu halime şu gönlüme bak benim

            Şahin pençe vurdu tüyüm ağarttı

            Kanadıma bir ok vurdu berk benim”

 

Diyerek feryat figanını dile getirir. Bir başkası da dost diyarına selam gönderecek kelam götürecek birini arar. Yana yakıla kıvranır. Bulsun ki o da yârine, dostuna selam salsın. Dost elleri uzaktır. Dağlar sarp yollar ıssız. Karlı dağlar haşmetli. Tüm haşmetiyle dimdik ayakta, uçan kuşa geçit vermez dağlar. Amma… Turnalara dayanamaz. Aşılmaz dağların ustasıdır turnalar. Ancak bu dağları onlar aşar. “Bu kelamı, bu selamı ancak turnalar ulaştırır” diyerek dillendirir âşık sazını:

 

Dost eline giden turna

Bekle kelamı kelamı

Uğrar isen yar yanına

Eyle selâmı selâmı

 

            Karacaoğlan, Emrah turnaya seslenir de, Çorumlu Kul Hüseyin durur mu? Elbette durmaz. O ada alır tezenesini vurur sazının teline:  Bu bir selam salma değil yalvarışın, acımanın ifadesi olarak nağmeleşir tellerde.

 

Devredip gezerken dar-ı fenayı

Bağdat diyarına vardın mı turnam

Medine şehrinde Fatma Anayı

Makamı ordadır gördün mü turnam

 

Biz de beli dedik nice uluya

İman aldık ikrar verdik veliye

Necef deryasında İmam Ali’ye

Bu deryaya yüzler sürdün mü turnam

 

Diyerek dökülür yüreklere…

 

Telli turnam gelişiniz nereden

Yâr köyüne uğradı mı yolunuz
Bir haber isterim gül yüzlü yârden
Kerem eyle lâl olmasın diliniz

 

            İnin şu yaylaya da edelim sohbet
            İçerimde yara açıldı kat kat
            Semaya ser çekti ah ile firkat
            Hele biraz dertleşelim geliniz

 

Diyen Ruhsati de katılır kervana. Diller de tellerde nağmeleşen turna mistik bir havaya bürünür. Alevi cemlerinde Turna Semahı olarak görünür. Adını verdiği semahla dönen canlar turnanın uçuşunu, gökyüzündeki hareketlerini taklit ederek çark eder. Her dönüş onu Tanrı’ya biraz daha yaklaştırır. Biraz daha yukarıya çıkarır. Döndükçe döner. Döndükçe yükselir. Eller havada. Yükseldikçe dönen canlar Hak’la kucaklaşırlar. Turnalar Semahı canların Hak’la kucaklaşmasını sembolize eder. Kucaklaşması sayesinde tüm turnalı türküler dile gelir…  

 

 

 

Ötüşür ötüşür gider

Oy turnalar turnalar

 

Turnam gelir kona kalka

Kanedinde gümüş halka

 

Badat’ın Basra’nın telli turnası

Turnam yardan haber geldi eğlenme

 

Bir çift turna gördüm durur dallarda

Seversen Mevla’yı kalma yollarda

 

Kakın turnam kalkın Van’dan sökülün

Erciş’in gölüne dolun dökülün

Yemen ellerinden beri gelirken

Turnalar Ali’mi görmediniz mi

 

Dost iline giden turnam

Bekle kelamı kelâmı

 

Telli turnam selam götür

Sevdiğimin diyarına

 

Gökyüzünde bölük bölük turnalar

Yok mu insafınız aldı dert beni

 

 

 

Sabahtan cemalin seyran eyledim
Gönüller perişan elinden turnam

 

İki turnam gelir aklı kareli

İkisine sordum biri nereli

 

Turnam dertli öttün derdimi deştin

El vurdun yaramın başını açtın

 

Turnam gelir bizim elden

Yeni kalkmış Ağırgöl’den
 

Turnamın kanadı al yeşil telden

Çekerim ayrılık ne gelir elden

 

Turnam yükseklerden uçar

Allı kanadını açar

İki turnam gelir biri Bağdat elinden

Dost kanadını kırmış pirim ne gelir elden

 

Diyerek nağmeleşen türküler bazen coşkun akan sular gibi çağlar. Âşıkların dilinde, telinde koro halinde yükselir semaya.   

 

Aleviler semahın kaynağının Kırklar Meclisi olduğuna inanır. “İnanışa göre Hz. Muhammet miraç dönüşü Kırklar Meclisine uğrar. O sırada Selmani Farisi bir üzüm tanesi ile içeri girer Hz. Muhammet’e;  ‘Ey yoksulların hizmetçisi! Bu üzüm tanesini bize paylaştır’ der.  Hz. Muhammet Cebrail’in getirdiği tabakta üzüm tanesini ezer şerbet yapar. Bu şerbet, kırklardan birinin dudağına değince hepsi kendinden geçer; ayağa kalkar ya Allah diyerek semah dönmeye başlar. O gündür bu gündür erenler meclisinde semah dönülür.“ Dönülen semahlardan biri de Turnalar Semahıdır.

 

 

Halk müziği klâsiklerimizin arasına giren Turnalar Semahı Sivas Divriği’den repertuvara girmiş. Türküyü Nida Tüfekçi Mahmut Erdal’dan derlemiş, repertuvar no: 1603’tür. Türkü bir halk müziği şaheseridir. Gerek ezgi zenginliği, gerekse usul zenginliği türkünün klasikleşmesini sağlayan önemli unsurlar olmuştur. Geçmişten günümüze varlığını koruduğu gibi gün be gün de klasikleşmesi artarak devam etmektedir. Türkümüzün müzik yapısı ile usul yapısı birbiriyle bütünleşmesine rağmen bu güzellikleri sözlerde görmek mümkün değildir. Şimdi türkünün TRT repertuvarındaki sözlerine bakalım:

 

Repertuvardaki sözler:

 

           

 

 

Gine dertli iniliyorsun  

Sarı turnam sinen yaraladı mı

Hiç el değmeden de iniliyorsun

Sarı turnam sinen yaralandı mı

Yoksa ciğerlerin paralandı mı

 

Yoksa sana yâd düzen mi düzdüler

Perdelerin tel tel edip üzdüler

Tellerini sırmadan mı süzdüler  

Allı da turnam telli de Turnam

Sinen yaralandı mı

Yoksa ciğerlerin parelendi mi

 

Bu sözler Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Aslında sözler beş dörtlük olup iki

dörtlüğü semahta söz olarak kullanılmıştır. Kaynaktaki Hekimhanlı Esiri’ye ait sözler ise aşağıdaki gibidir:

 

Firkatli firkatli ne inilenirsin

Sarı turnam sinen parelendi mi

Niçin el değmeden sen inilenirsin

Telli turnam sinen parelendi mi

 

Sazım sana yâd düzen mi düzdüler

Tellerini haddeden mi süzdüler

Yâd el değip perdelerin bozdular

Sarı turnam sinen parelendi mi

 

Turnalar Semahında bu dörtlükten sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir.

 

Karacaoğlan’a ait birinci dörtlük:

 

Havayı ey deli gönül havayı  

Ay doğmadan şavkı dutmuş ovayı

Ak göğsün üstünde sedef düğmeyi

Çözüp gider bir gözleri sürmeli

 

Hay hay çekip gider bir gözleri sürmeli

Hay hay çekip gider bir gözleri sürmeli

 

İkinci dörtlük:

 

Kuru kütük yanmayınca tüter mi

Ak gerdanda çifte benler biter mi

Vakti gelmeyince bülbül öter mi

Ötüp gider bir gözleri sürmeli

 

Üçüncü dörtlük:

 

Dere kenarında yeller hurmayı

Kılavuz ederler telli turnayı

Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi

Çözüp gider bir gözleri sürmeli

 

            Ve repertuvardaki ikinci dize:

 

Karacaoğlan der ki geçti ne fayda

Bir vefa kalmadı ok ile yayda  

 

Şimdi de Karacaoğlan kaynaklarındaki sözlere bakalım:

 

I. dörtlük:

Havayi hey deli gönül havayi

Ay doğmadan şavkı vurdu ovayı

Türkmen kızı katarlamış mayayı

Geçip gider bir gözleri sürmeli

 

II. dörtlük:

 

Ataş yanmayınca duman mı tüter

Ak göğsün üstünde uban mı biter

Vakti gelmeyince bülbül mü öter

Öter gider yaylasına bir gelin

 

III. dörtlük:

 

Deniz kenarında yerler hurmayı

Kılavuz katalar telli turnayı

Ak göğsün üstünde yalaz düğmeyi

Çözer gider yaylasına bir gelin şeklinde kaynaklara geçmiştir.

 

Şimdi semaha söz olarak geçen koşmaların genel bir analizini yapalım: “Havayi de deli gönül havayi” dizesiyle başlayan 1. dörtlük ile “Kuru kütük yanmayınca tüter mi“ dizesiyle başlayan II. dörtlük Karacaoğlan kaynaklarında altı dörtlük olarak kayıtlara geçmiştir. Kaynaklara altı dörtlük olarak geçen koşmanın sadece II. ve III.  dörtlüğü semaha söz olmuştur. Semaha söz olarak geçmeyen koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir. 

 

Biz de düştük bir güzelin ardına

Güzel göçmüş biz konalım yurduna

Yıkılası karlı dağın ardına

Çekip gider bir gözleri sürmeli

 

Dört yanında Arap attan inerler

Yürü diye küheylana binerler

Güzellerin salağına konarlar

Konup göçer bir gözleri sürmeli

 

Başına almış bir ince yemeni

Aramızdan kaldıralım gümeni

Ak topuk üstünde sandal tumanı

Boğup gider bir gözleri sürmeli

 

Karacaoğlan der de lebin bal gibi

Giydiğin elbise sırma tel gibi

Reyhana karışmış sırma tel gibi

Kokup gider bir gözleri sürmeli

 

Semahtaki Karacaoğlan’a ait bir diğer söz de Deniz kenarında yerler hurmayı dizesiyle başlayan III. dörtlüktür. Bu koşma da Karacaoğlan kaynaklarında dört dörtlük olarak yayımlanmış, ancak bir dörtlüğü semaha söz olarak geçmiştir. Karacaoğlan kaynaklarındaki sözler aşağıdaki gibidir.

 

Deniz kenarında yerler hurmayı

Kılavuz ederler telli turnayı

Ak göğsün üstünde yalaz düğmeyi

Çözer gider yaylasına bir gelin

 

Ayağına giymiş telli yemeni

Kaldıralım aralıktan gümanı

Ak topuk üstünde atlas tumanı

Döker gider yaylasına bir gelin

 

Ateş yanmayınca duman mı tutür

Ak göğsün üstünde çimen mi biter

Vakti gelmeyince bülbül mü öter

Öter gider yaylasına bir gelin

 

Merdine de Karacaoğlan merdine

Yaktı beni ateşine urduna

Anaçtaki karlı dağın ardına

Aşar gider yaylasına bir gelin

 

Semah: Karacaoğlan derki geçti ne fayda / Bir vefa kalmadı ok ile yayda dizesiyle bitmektedir. Karacaoğlan kaynaklarında bu dizeler:

 

            Karacaoğlan der ki ama ne fayda

            Rağbet kalmadı hiç yoksul da bayda

            Bu ayda olmazsa gelecek ayda

            On iki ayın birisinde gidelim  

 

Dörtlüğünden koparak semaha söz olmuştur. Aslında dizeler bir bütünlük arz etmediği için türküde yamalık gibi durmaktadır.  Semaha söz olan koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.

 

            Ala gözlüm benim ile dilersen

            Bahar ayları gelsin de gidelim

            Bağlar almış ılkımını karını

            Yollar çamur kurusun da gidelim

 

            Erisin dağların karı erisin

            İnsin seli düz ovayı bürüsün

Türkmen ilyi yaylasına yürüsün

Ak kuzular melesin de gidelim

 

Met’hederler Karaman’ın ilini

 Köprüsü yok geçemedim selini

Kervan Yaylası’nı Perçem Beli’ni

Lâle sümbül bürüsün de gidelim

 

Üç gün oldu bizim evler göçeli

Beş gün oldu Ceyhan suyun geçeli

Önü al önlüklü yüzü peçeli

Hanım kızlar yürüsün de gidelim

 

Karacaoğlan der ki ama ne fayda

Rağbet kalmadı hiç yoksulda bayda

Bu ayda olmazsa gelecek ayda

On iki ayın birisinde gidelim 

 

Şeklindedir.

 

Üç bölümlük semahta semahın ilk iki dörtlüğünün sözleri Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Esiri’nin bu şiiri beş dörtlük olup 1931 yılında Sivas Halk Şairleri toplantısında (Sivas Âşıklar Bayramı) Âşık Süleyman tarafından okunmuş, Ahmet Kutsi Tecer tarafından kaleme alınmış, Musiki Mecmuasında da yayımlanmıştır. Ahmet Kutsi Tecer’in tespitlerinde sözler Âşık Feryadi’ye aittir. Yrd. Doç. Mehmet Yardımcı’nın Hekimhanlı Esiri adlı kitabında ise sözler Âşık Esiri’nindir. Hekimhanlı Esiri’ye ait sözlerin bazı dizeleri değiştirilerek semahın ilk bölümüne eklenmiştir. Hangi dizenin aslına uygun olup olmadığının tespiti için repertuvardaki sözlerle kaynaktaki sözler alt alta yazılmıştır. Karşılaştırıldığı zaman aradaki fark görülecektir. Semahta Esiri’ye ait kullanılmayan sözler ise aşağıdaki gibidir.

 

Sana kelam söyler davudi diller

Şu senin sedana maildir eller

Göğsüne takayım alışkın teller

Sarı turnan sinen paralandı mı

 

Beş perdeden çalınıyor bağlama

Esip firgatınan sinem dağlama

Bulam ustasını canan ağlama

Sarı turnam sinen paralandı mı

 

Niçin yas tutarsın giydin karalar

Ahiret derdine nedir çareler

Esiri der nedir derde çareler

Sarı turnam sinen paralandı mı

 

Semahta Esiri’nin dizelerinden sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir. Karacaoğlan’a ait dörtlükler üç ayrı koşmadan alınmıştır. Onun için de dörtlük arasında anlam bütünlüğü yoktur. Ayrı şiirlerden alınan dizelerin değiştirilerek sözlere adapte edilmesi şiirinin bütünlüğünü bozmuştur.  Daha önce de söylediğimiz gibi semah:

 

Karacaoğlan der ki ne fayda

Bir vefa kalmadı ok ile yayda

 

dizeleriyle bitmektedir. Dizedeki “ok” ile “yay” dan bir vefa beklemek söz konusu olamaz. Ok ile yay nasıl bir vefa sağlayabilir ki… Dörtlük incelendiğinde ok ile yayın dizelerle bütünleşmediği görülecektir. Onun için bu dizenin “Bir vefa kalmadı yoksulda bayda” olması gerekir. Karacaoğlan kaynaklarındaki dizeler de böyledir. Semahtaki Karacaoğlan’a ait sözler büyük ustanın üç ayrı koşmasından alınmıştır. Onun için dörtlüklerde ki ayaklar birbirini uygun değildir.   Koşmaların ifade ettiği anlamlarda farklıdır. Eğer semahta kullanılan koşmalar farklılıklar arz etmesiydi böyle bir problem yaşanmayacak bilenlerin de kulağını tırmalamayacaktı.

 

Sonuç olarak klasikleşmiş bir halk müziği şaheserinin sözlerinin kopukluk yaratması bilen kişileri rahatsız etmektedir. Ayrıca sözlerin mistik olmayışı da ayrı bir inceleme konusudur. Zira tüm semah sözleri dini içeriklidir. Ritüeldir. Ama Turnalar Semahında bu özellik yoktur. Sözlerin bu semahta nasıl ve hangi şartlarda kullanıldığını bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var o da semahlarda dini içerikli olmayan sözlerin kullanılmayacağıdır. Kullanıldığını göre bir nedeni olmalı. Nedeni de toplumsal baskı. Toplumun baskısı aşk şairi, sevda şairi Karacaoğlan’ın dörtlüklerini semah sözü yapmış. Rahmetli Nejat Birdoğan Hoca semahın sözlerinin muhakkak dini içerikli olması gerektiğini söylerdi. Demek ki geçmişten günümüze neler kaybettik. Aşkı hakikiyle aşkı mecaziyi karıştırdık. Turnaları en iyi ifade eden sazımızın tüm özelliklerini ve güzelliklerini geçmişten günümüze taşıyamadık. Acı … Ama gerçek…

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

Ali Esat BOZYİĞİT          : Halk Şiirimizde Turna, Türk Folklor Araştırmaları, S. 294, s. 6877–6878 İstanbul 1974.

Armağan ELÇİ                  : Semah Geleneğinin Uygulanması, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 12, Ankara 1999 s. 171–184.

Gamze TÜFEKÇİ              : Semahlar, Motif Dergisi S.29.

Gıyasettin AYTAŞ           : Türkülerde Turna, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Kış 2004.

İlhan Cem ERSEVEN      : Alevilerde Semah, 3. Baskı, Ant Yayınları İstanbul 1996.

M. Tevfik OYTAN            : Bektaşiliğin İç Yüzü, 7. Baskı İstanbul Maarif Matbaası, İstanbul 1979.                                                                                                        

Mehmet ERÖZ                  : Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşilik, Ankara Kültür Bakanlığı Yayını 1990.

Metin AND                        : Kutsal Kuşlar ve Turna Dansı, Forum, S. 101, Ankara 1958, s. 18–19.

Şükrü ELÇİN                     : Türk Halk Edebiyatında Turna Motifi, Türk Kültürü Araştırmaları, S. 1–2, s. 79–94.

Turna fotoğrafları             :www.alemim.net/.../47390-turna-semahi.html www.loadtr.com/resimleri/turna

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



3321 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] - 17/01/2024
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1]
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! - 02/10/2022
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI!
ÇÖL YEMEN’DE CAN VERENLER - BİRİ MEMET BİRİ MEMİŞ - 28/06/2020
emen: Arap Yarımadasının Güneybatı köşesinde olup, mutluluk anlamına gelen bir sıfatla nitelendirilir. Fakat bu sözcük Türkler için geçerli değildir.
Bunca âşıkların bir hoşu Mahzuni…"İŞTE GİDİYORUM ÇEŞMİ SİYAHIM " - 19/05/2020
1940 yılında Kahraman Maraş'ın Elbistan ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. (Dostları onun 1938 yılında doğduğunu ifade etmektedirler.)
ONU AZRAİL APARDI… - 24/04/2020
Yallah şoför yallah apar beni / Kerkük’e tez yetir beni.
BU TOPRAĞIN TÜRKÜLERİ - 12/04/2020
Bu toprağın türküleri gönlümüze ferman, yüreğimize derman olmuş.
ÇUKUROVA'DA KARACAOĞLAN ÇIĞIRMAK - 31/03/2020
Çukurova'yı; Mersin-İskenderun sahil şeridinden, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerine
BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM… - 15/03/2020
Ben türkülere, Çukurova’ya, Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın
“Sokrat Okuyan Köylüler” - 16/02/2018
BEN ÇOK DUYGULANDIM. SİZİ BİLMEM. SELAMLARIMLA.
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028