Halil Atılgan
incirgedigi@gmail.com
TELLİ TURNAM SELÂM GÖTÜR / SEVDİĞİMİN DİYARINA
16/02/2013 Turna; Anadolu insanıyla bütünleşen, türkülerimize, şiirimize, edebiyatımıza giren, bereketin, iyiliğin, güzelliğin, haberin, sevginin ve özgürlüğün simgesi olarak bilinen bir kuştur. Korunması gerektiğine, öldürülmesinin uğursuzluk getireceğine inanılır. Çok âşık turnayı görmediği halde onun üstüne dörtlükler döktürmüş, sevgilisine turna ile haber göndermiş.“Allı turnam bizim ele varırsan /Şeker söyle kaymak söyle bal söyle“ demiş. Turna: Allı turna, telli turna, sarı turna benzetmeleriyle Türk insanın gönlüne girmiş, konduğu tarlaya bereket yağdırdığına inanılmıştır.
Turnalar tek eşlidir.
Eşi ölürse geride kalan ölmeyi tercih eder. Kendine yeni bir eş bulmaz.
Turnalar sürekli çift yaşayarak yuvalarını diğerlerinden ayırırlar ve korurlar.
Kuluçka döneminde anne ve baba nöbetleşerek yuvayı beklerler. Yaşlanan anne ve
babanın bakılması, beslenmesi de geride kalan çocuklar tarafından yürütülür. Uzun
ömürlü olduğu, bazı kaynaklara göre yüz yıl yaşadığı söylenmektedir.
Gururlarına düşkün, son derece sade bir yaşayışı tercih ederek hayatlarını
sürdürürler. Bu nedenle insanlar turnayı korumaya çalışır. Yuvalarını bozmaz,
vurmaz, avlamaz. Avlandığı takdirde avcısına felaketler getireceğinin inancı
yaygındır.
Turnalar dünyada
geniş bir coğrafyaya sahiptir. Japonlarda kutsal bir kuştur. Hindularda inek ne
ise Japonlarda da turna öyledir. Mısır’da, Avustralya’da Amerika’da, Roma’da, Hindistan’da,
Rusya’da, Orta Asya Türklerinde de turna bilinir. Adının Japoncadan geldiğine
inanılır. Türkler turnanın Gök Tanrı’yı temsil ettiğine inanır. Bu inanç onun
kutsal bir kuş olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bilinen ülkelerde de özgürlüğü, barışı ve huzuru temsil etmiş
olması turnayı kutsal bir kimliğe kavuşturmuştur. Böyle bir kimliğe sahip
olması sonucunda ülkemizde bir halk ozanımız mahlasını Şah Turna koymuş, tapşırmasında
da bu mahlası kullanmıştır. Benim de bizzat tanıdığım Şah Turna bayan
ozanlarımızdan olup gözleri ama 1950 Sivas Gürün doğumludur.
Değişik ülke kültürlerinde de karşımıza çıkan turna, kilim nakışlarında
dahi kendisini göstermiş. Anadolu insanın dilinde, telinde, yağlığında,
yazmasında çorabında, dokumasında turna motifi kullanılmıştır.
Kızılderililerin başlarında kuş tüyünden yapılmış özel başlıklar bizim
kültürümüzde de yaygındır. Yeni yakında Tarsus’a bağlı Tahtacı köylerinde, Gazi
Antep’in Nizip ilçesinin Barak köylerinde bu geleneğin hâlâ yaşadığını tespit
ettik. Uğur
getirmesi için gelinlerin başına turna teleği (teli) takıldığına, genç
kızların güzelliğini anlatmak için başlıklarının turna teleği ile (tüy-tel) süslendiğine şahit olduk. Ama ne acıdır ki başlıklara daha önce turna teleği
takılırken bu zaman içinde tavuk tüyüne, tavuk tüyü de yerini çiçek takmaya
bırakmıştır.
Anadolu’da turna
özellikle Alevi – Bektaşi ozanlarımız tarafından daha da çok işlenmiş. Ozan turnayı
görmemiş olsa da içindeki duygu ve düşünceler ona turnalı bir şiir yazdırmıştır.
Onun için turna Anadolu Aleviliğinde önemlidir. Alevî-Bektaşi anlayışında turna
Hz. Ali’yi temsil eder. Ahmet Yesevi’nin turna, Hacı Bektaş-i Veli’nin de güvercin
donuna büründüğüne inanılır.
“Erzurum yöresine ait sıra
barlarından dördüncü barın adı da Turna Barıdır. Turna Barında biri kadın,
diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda
ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında
dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere
çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine
erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum
kadınlarınca da oynana gelmiştir. Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın
belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin
önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun
hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek ötmeye başlar.
Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl manasını
çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya’da da çeşitlerinin
bulunmasıyla sabittir.
Dünyadaki 15 tür turnadan ikisi; turna
ve telli turna Türkiye’de düzenli olarak görülür. Turnanın boyu 110 – 120cm’yi
buluyor. Türk halk edebiyatında özelikle Anadolu’da eski, yeni bütün lehçe ve
ağızlarda turna / durna kelimesi ile adlandırılan kuş, leylek büyüklüğünde,
uzun bacaklı, zarif boyunlu, parlak, duru güzel gözlü göçmen bir su kuşudur.
Turnanın başının arka tarafında geriye doğru sarkan bir zülfü vardır. Tepesi,
kanatlarının ucu, boynunun bir bölümü kara renktedir. Kanatlarında göz alıcı,
mâvi kırmızı ve yeşil tüyler vardır. Genellikle step gibi kurak ovalarda, özellikle
nehir vadilerinde, göllerde ve bataklık yerlerde görülen sıcak ülkeler kuşu
turna, iki yumurta yumurtlar. Bu yumurtalar mâvimsi, çilli, karışık renktedir.
Eşler, kuluçka zamanı yuvayı nöbetleşe beklerler ve yuvaya yaklaşan yabancıya
saldırırlar.
Bilindiği üzere sanatta tabiat
unsurlarının, hayvanların ve kuşların birer sembol olarak kullanılması Totemizm
ve Şamanizm gibi inançların canlı görüldüğü eski devirlere kadar gitmektedir.
Bu unsur veya sembollerin bazıları az çok içerik değiştirerek birer motif ve
konu olarak zamanımıza kadar gelmiştir. At, boğa, kurt, geyik, koyun gibi
hayvanlarla bülbül, güvercin, leylek gibi kuşlar, gül, lâle, menekşe nevinden
çiçeklerin şairlere ilham verdiğini gösteren bir hayli kaynak mevcut. Bu canlı
varlıklar arasında özellikle turnanın kutsal bir yeri vardır.” Turna türkülerimizle de içli dışlıdır: Hiçbir ülkenin halk şarkılarında
bizim türkülerimizdeki gibi işlenmemiştir. Bu da milletimizin turnaya verdiği
değerin açık seçik bir ifadesidir.“Dost
eline giden turnam / Bekle kelamı kelâmı” dizelerinde kesinlikle haber
götüren bir ulak olarak düşünülmüş. Ozanımız: “Turnam
uğrar isen bizim ellere / Selam söyle orda açan güllere” diyerek sıladaki
güllerine dahi turna ile selam salmıştır. O selam alıp vermenin usta bir
icracısıdır. Onun için de her aşığın gönlüne girmiş. “Bağdat’ın Basra’nın telli turnası / Turna yardan haber geldi eğlenme” diyerek
sevdiğinin adının da turna olduğunu ifade etmiştir. Milletimizin duygu yüklü
oluşu, çocuklarına gurbet, turna adlarının verilmesini sağlamış, Anadolu insanı
çocuğunun adını turna koyarak ona verdiği değeri ifade etmiştir.
Halk müziğimizde türküler gruplara ayrılarak türkü çeşitleri
özellikleriyle anlatılmaya çalışılmıştır. Kına Türküleri, Düğün Türküleri,
Ninniler, Ağıtlar, Kahramanlık Türküleri gibi çeşitlere ayrılırken “Turnalı Türküler” bu değerlendir- menin
dışında kalmıştır. Ben şimdi türkülerimizin tasnifine bir tür daha eklemek
istiyorum. Turnalı Türküler. Bu tasniften sonra inanıyorum ki turna üstüne
yakılanlar sevgi ve aşk türkülerinden sonra ilk sırayı alan bir tür olarak
karşımıza çıkacaktır.
Anadolu da turna
denilince hasret gelir, gurbet gelir akla. Bir gelinin telli duvağıyla,
Kızılırmak’ta sele kapıldığını hatırlar insanoğlu. Sonra, o da yanık bir türkü
olur: “Nettin Kızılırmak aldın allı
gelini / Çevresi oyalı pullu gelini” diyerek dökülür yüreğimize. Sarı sıcakta, kızak çeken, ekin biçen, ot
kazan, harman süren işçileri hatırlatır turna. O gurbetin, kavuşmanın, sadakatin, uzun yaşamanın, barışın
temsilcisidir. “Gökyüzünde bölük bölük”
uçarlar. Dost iline giden turnalara:“Ne
olur bekle kelamı, kelamı. Kelamı,
selamı al da öyle git” diye yalvarır âşık. Bağdat ellerinde Fatma Anayı, Yemen
çöllerinde Hz. Ali’yi âşık ondan sorar. Telli
turnanın selam götürmesini ister: Sonra vurur sazın tellerine: “Telli
turnam selam götür / Sevdiğimin diyarına” diyerek haber salar. Hatta
sevdiğinin uykusunun haram edilmesi görevi bile turnaya verilir. “Gidin turnalar gidin / Yârime haber edin /
Yârim uykuda ise / Uykusun haram edin. Elbette. Âşığın yavuklusu
kendisinden ayrı uyuyamaz. Nasıl uyur ki… Görülmüş müdür. Türkülerimiz turna
ile iç içe. Birini diğerinden ayırmak zor. Çünkü onlar birbirlerini tamamlayan
önemli iki unsurdur.
Âşık
yüksekçe bir yere sekilenir. Elleri şakaklarında. Yol gözler. Dert yanacak,
dert dinleyecek birini arar. Aşk elinden gönlündeki yaralar lime lime. Hali
perişan. Yanar kavrulur. İçi fokur fokur kaynar. O sırada turnalar geçmektedir.
Dizi dizi. Katar katar. Tam sırası der âşık… Alır sazını eline vurur teline. O
âşık ustaların ustası Karacaoğlan’dır.
“Katar katar olmuş gelen turnalar Şu halime şu gönlüme bak benim Şahin
pençe vurdu tüyüm ağarttı Kanadıma
bir ok vurdu berk benim”
Diyerek feryat figanını dile getirir.
Bir başkası da dost diyarına selam gönderecek kelam götürecek birini arar. Yana
yakıla kıvranır. Bulsun ki o da yârine, dostuna selam salsın. Dost elleri
uzaktır. Dağlar sarp yollar ıssız. Karlı dağlar haşmetli. Tüm haşmetiyle dimdik
ayakta, uçan kuşa geçit vermez dağlar. Amma… Turnalara dayanamaz. Aşılmaz
dağların ustasıdır turnalar. Ancak bu dağları onlar aşar. “Bu kelamı, bu selamı ancak turnalar ulaştırır” diyerek dillendirir
âşık sazını:
Dost eline giden turna Bekle kelamı kelamı Uğrar isen yar yanına Eyle selâmı selâmı
Karacaoğlan,
Emrah turnaya seslenir de, Çorumlu Kul Hüseyin durur mu? Elbette durmaz. O ada
alır tezenesini vurur sazının teline: Bu
bir selam salma değil yalvarışın, acımanın ifadesi olarak nağmeleşir tellerde.
Devredip gezerken dar-ı fenayı Bağdat diyarına vardın mı turnam Medine şehrinde Fatma Anayı Makamı ordadır gördün mü turnam
Biz de beli dedik nice uluya İman aldık ikrar verdik veliye Necef deryasında İmam Ali’ye Bu
deryaya yüzler sürdün mü turnam
Diyerek dökülür yüreklere…
Telli turnam gelişiniz
nereden Yâr köyüne uğradı mı
yolunuz İnin
şu yaylaya da edelim sohbet
Diyen Ruhsati de katılır kervana. Diller
de tellerde nağmeleşen turna mistik bir havaya bürünür. Alevi cemlerinde Turna Semahı
olarak görünür. Adını verdiği semahla dönen canlar turnanın uçuşunu, gökyüzündeki
hareketlerini taklit ederek çark eder. Her dönüş onu Tanrı’ya biraz daha
yaklaştırır. Biraz daha yukarıya çıkarır. Döndükçe döner. Döndükçe yükselir.
Eller havada. Yükseldikçe dönen canlar Hak’la kucaklaşırlar. Turnalar Semahı
canların Hak’la kucaklaşmasını sembolize eder. Kucaklaşması sayesinde tüm turnalı türküler dile
gelir…
Ötüşür ötüşür gider Oy turnalar turnalar
Turnam gelir kona kalka Kanedinde gümüş halka
Badat’ın Basra’nın telli turnası Turnam yardan haber geldi eğlenme
Bir çift turna gördüm durur dallarda Seversen Mevla’yı kalma yollarda
Kakın turnam kalkın Van’dan sökülün Erciş’in gölüne dolun dökülün Yemen ellerinden beri gelirken Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Dost iline giden turnam Bekle kelamı kelâmı
Telli turnam selam götür Sevdiğimin diyarına
Gökyüzünde bölük bölük turnalar Yok mu insafınız aldı dert beni
Sabahtan cemalin seyran eyledim
İki turnam gelir aklı kareli İkisine sordum biri nereli
Turnam dertli öttün derdimi deştin El vurdun yaramın başını açtın
Turnam gelir bizim elden Yeni kalkmış Ağırgöl’den Turnamın kanadı al yeşil telden Çekerim ayrılık ne gelir elden
Turnam yükseklerden uçar Allı kanadını açar İki turnam gelir biri Bağdat elinden Dost kanadını kırmış pirim ne gelir
elden
Diyerek nağmeleşen türküler bazen
coşkun akan sular gibi çağlar. Âşıkların dilinde, telinde koro halinde yükselir
semaya.
Aleviler semahın
kaynağının Kırklar Meclisi olduğuna inanır. “İnanışa
göre Hz. Muhammet miraç dönüşü Kırklar Meclisine uğrar. O sırada Selmani Farisi
bir üzüm tanesi ile içeri girer Hz. Muhammet’e; ‘Ey yoksulların hizmetçisi! Bu
üzüm tanesini bize paylaştır’ der. Hz.
Muhammet Cebrail’in getirdiği tabakta üzüm tanesini ezer şerbet yapar. Bu şerbet,
kırklardan birinin dudağına değince hepsi kendinden geçer; ayağa kalkar ya
Allah diyerek semah dönmeye başlar. O gündür bu gündür erenler meclisinde semah
dönülür.“ Dönülen semahlardan biri de Turnalar Semahıdır.
Halk müziği klâsiklerimizin
arasına giren Turnalar Semahı Sivas Divriği’den repertuvara girmiş. Türküyü
Nida Tüfekçi Mahmut Erdal’dan derlemiş, repertuvar no: 1603’tür. Türkü bir halk
müziği şaheseridir. Gerek ezgi zenginliği, gerekse usul zenginliği türkünün
klasikleşmesini sağlayan önemli unsurlar olmuştur. Geçmişten günümüze varlığını
koruduğu gibi gün be gün de klasikleşmesi artarak devam etmektedir. Türkümüzün
müzik yapısı ile usul yapısı birbiriyle bütünleşmesine rağmen bu güzellikleri
sözlerde görmek mümkün değildir. Şimdi türkünün TRT repertuvarındaki sözlerine
bakalım:
Repertuvardaki
sözler:
Gine
dertli iniliyorsun Sarı
turnam sinen yaraladı mı Hiç
el değmeden de iniliyorsun Sarı
turnam sinen yaralandı mı Yoksa
ciğerlerin paralandı mı
Yoksa
sana yâd düzen mi düzdüler Perdelerin
tel tel edip üzdüler Tellerini
sırmadan mı süzdüler Allı
da turnam telli de Turnam Sinen
yaralandı mı Yoksa
ciğerlerin parelendi mi
Bu sözler
Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Aslında sözler beş dörtlük olup iki dörtlüğü semahta söz olarak kullanılmıştır. Kaynaktaki Hekimhanlı Esiri’ye
ait sözler ise aşağıdaki gibidir:
Firkatli
firkatli ne inilenirsin Sarı
turnam sinen parelendi mi Niçin
el değmeden sen inilenirsin Telli
turnam sinen parelendi mi
Sazım
sana yâd düzen mi düzdüler Tellerini
haddeden mi süzdüler Yâd
el değip perdelerin bozdular Sarı
turnam sinen parelendi mi
Turnalar
Semahında bu dörtlükten sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir.
Karacaoğlan’a ait
birinci dörtlük:
Havayı
ey deli gönül havayı Ay
doğmadan şavkı dutmuş ovayı Ak
göğsün üstünde sedef düğmeyi Çözüp
gider bir gözleri sürmeli
Hay
hay çekip gider bir gözleri sürmeli Hay
hay çekip gider bir gözleri sürmeli
İkinci dörtlük:
Kuru
kütük yanmayınca tüter mi Ak
gerdanda çifte benler biter mi Vakti
gelmeyince bülbül öter mi Ötüp
gider bir gözleri sürmeli
Üçüncü dörtlük:
Dere
kenarında yeller hurmayı Kılavuz
ederler telli turnayı Ak
göğsün üstünde ilik düğmeyi Çözüp
gider bir gözleri sürmeli Ve
repertuvardaki ikinci dize:
Karacaoğlan
der ki geçti ne fayda Bir
vefa kalmadı ok ile yayda
Şimdi de
Karacaoğlan kaynaklarındaki sözlere bakalım:
I. dörtlük: Havayi hey deli
gönül havayi Ay doğmadan şavkı
vurdu ovayı Türkmen kızı katarlamış
mayayı Geçip gider bir
gözleri sürmeli
II. dörtlük:
Ataş yanmayınca
duman mı tüter Ak göğsün üstünde
uban mı biter Vakti gelmeyince
bülbül mü öter Öter gider
yaylasına bir gelin
III. dörtlük:
Deniz kenarında
yerler hurmayı Kılavuz katalar
telli turnayı Ak göğsün üstünde
yalaz düğmeyi Çözer gider
yaylasına bir gelin şeklinde
kaynaklara geçmiştir.
Şimdi semaha söz olarak geçen
koşmaların genel bir analizini yapalım: “Havayi
de deli gönül havayi” dizesiyle başlayan 1. dörtlük ile “Kuru kütük yanmayınca tüter mi“ dizesiyle
başlayan II. dörtlük Karacaoğlan kaynaklarında altı dörtlük olarak kayıtlara
geçmiştir. Kaynaklara altı dörtlük olarak geçen koşmanın sadece II. ve III. dörtlüğü semaha söz olmuştur. Semaha söz
olarak geçmeyen koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.
Biz
de düştük bir güzelin ardına Güzel
göçmüş biz konalım yurduna Yıkılası
karlı dağın ardına Çekip
gider bir gözleri sürmeli
Dört
yanında Arap attan inerler Yürü
diye küheylana binerler Güzellerin
salağına konarlar Konup
göçer bir gözleri sürmeli
Başına
almış bir ince yemeni Aramızdan
kaldıralım gümeni Ak
topuk üstünde sandal tumanı Boğup
gider bir gözleri sürmeli
Karacaoğlan
der de lebin bal gibi Giydiğin
elbise sırma tel gibi Reyhana
karışmış sırma tel gibi Kokup
gider bir gözleri sürmeli
Semahtaki Karacaoğlan’a ait bir
diğer söz de Deniz kenarında yerler
hurmayı dizesiyle başlayan III. dörtlüktür. Bu koşma da Karacaoğlan
kaynaklarında dört dörtlük olarak yayımlanmış, ancak bir dörtlüğü semaha söz
olarak geçmiştir. Karacaoğlan kaynaklarındaki sözler aşağıdaki gibidir.
Deniz kenarında yerler hurmayı Kılavuz ederler telli turnayı Ak göğsün üstünde yalaz düğmeyi Çözer gider yaylasına bir gelin
Ayağına giymiş telli yemeni Kaldıralım aralıktan gümanı Ak topuk üstünde atlas tumanı Döker gider yaylasına bir gelin
Ateş yanmayınca duman mı tutür Ak göğsün üstünde çimen mi
biter Vakti gelmeyince bülbül mü öter Öter gider yaylasına bir gelin
Merdine de Karacaoğlan merdine Yaktı beni ateşine urduna Anaçtaki karlı dağın ardına Aşar gider yaylasına bir gelin
Semah: Karacaoğlan derki geçti ne fayda / Bir vefa kalmadı ok ile yayda dizesiyle bitmektedir. Karacaoğlan kaynaklarında bu dizeler:
Karacaoğlan der ki ama ne fayda Rağbet kalmadı hiç yoksul da bayda Bu ayda olmazsa gelecek ayda On iki ayın birisinde gidelim
Dörtlüğünden
koparak semaha söz olmuştur. Aslında dizeler bir bütünlük arz etmediği için türküde
yamalık gibi durmaktadır. Semaha söz
olan koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.
Ala gözlüm benim ile dilersen Bahar ayları gelsin de gidelim Bağlar almış ılkımını karını Yollar çamur kurusun da gidelim
Erisin dağların karı erisin İnsin seli düz ovayı bürüsün Türkmen
ilyi yaylasına yürüsün Ak
kuzular melesin de gidelim
Met’hederler
Karaman’ın ilini Köprüsü yok geçemedim selini Kervan
Yaylası’nı Perçem Beli’ni Lâle
sümbül bürüsün de gidelim
Üç
gün oldu bizim evler göçeli Beş
gün oldu Ceyhan suyun geçeli Önü
al önlüklü yüzü peçeli Hanım
kızlar yürüsün de gidelim
Karacaoğlan
der ki ama ne fayda Rağbet
kalmadı hiç yoksulda bayda Bu
ayda olmazsa gelecek ayda On
iki ayın birisinde gidelim
Şeklindedir.
Üç bölümlük semahta
semahın ilk iki dörtlüğünün sözleri Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Esiri’nin bu
şiiri beş dörtlük olup 1931 yılında Sivas Halk Şairleri toplantısında (Sivas
Âşıklar Bayramı) Âşık Süleyman tarafından okunmuş, Ahmet Kutsi Tecer tarafından
kaleme alınmış, Musiki Mecmuasında da yayımlanmıştır. Ahmet Kutsi Tecer’in
tespitlerinde sözler Âşık Feryadi’ye aittir. Yrd. Doç. Mehmet Yardımcı’nın
Hekimhanlı Esiri adlı kitabında ise sözler Âşık Esiri’nindir. Hekimhanlı
Esiri’ye ait sözlerin bazı dizeleri değiştirilerek semahın ilk bölümüne
eklenmiştir. Hangi dizenin aslına uygun olup olmadığının tespiti için
repertuvardaki sözlerle kaynaktaki sözler alt alta yazılmıştır.
Karşılaştırıldığı zaman aradaki fark görülecektir. Semahta Esiri’ye ait
kullanılmayan sözler ise aşağıdaki gibidir.
Sana kelam söyler
davudi diller Şu senin sedana
maildir eller Göğsüne takayım
alışkın teller Sarı turnan sinen
paralandı mı
Beş perdeden
çalınıyor bağlama Esip firgatınan
sinem dağlama Bulam ustasını
canan ağlama Sarı turnam sinen
paralandı mı
Niçin yas tutarsın
giydin karalar Ahiret derdine
nedir çareler Esiri der nedir
derde çareler Sarı turnam sinen
paralandı mı
Semahta Esiri’nin dizelerinden sonra gelen sözler Karacaoğlan’a
aittir. Karacaoğlan’a ait dörtlükler üç ayrı koşmadan alınmıştır. Onun için de dörtlük
arasında anlam bütünlüğü yoktur. Ayrı şiirlerden alınan dizelerin
değiştirilerek sözlere adapte edilmesi şiirinin bütünlüğünü bozmuştur. Daha önce de söylediğimiz gibi semah:
Karacaoğlan der ki
ne fayda Bir vefa kalmadı ok
ile yayda dizeleriyle bitmektedir. Dizedeki “ok” ile “yay” dan bir
vefa beklemek söz konusu olamaz. Ok ile yay nasıl bir vefa sağlayabilir ki… Dörtlük
incelendiğinde ok ile yayın dizelerle bütünleşmediği görülecektir. Onun için bu
dizenin “Bir vefa kalmadı yoksulda bayda”
olması gerekir. Karacaoğlan kaynaklarındaki dizeler de böyledir. Semahtaki
Karacaoğlan’a ait sözler büyük ustanın üç ayrı koşmasından alınmıştır. Onun
için dörtlüklerde ki ayaklar birbirini uygun değildir. Koşmaların ifade ettiği anlamlarda farklıdır.
Eğer semahta kullanılan koşmalar farklılıklar arz etmesiydi böyle bir problem
yaşanmayacak bilenlerin de kulağını tırmalamayacaktı.
Sonuç olarak
klasikleşmiş bir halk müziği şaheserinin sözlerinin kopukluk yaratması bilen
kişileri rahatsız etmektedir. Ayrıca sözlerin mistik olmayışı da ayrı bir
inceleme konusudur. Zira tüm semah sözleri dini içeriklidir. Ritüeldir. Ama
Turnalar Semahında bu özellik yoktur. Sözlerin bu semahta nasıl ve hangi
şartlarda kullanıldığını bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var o da semahlarda
dini içerikli olmayan sözlerin kullanılmayacağıdır. Kullanıldığını göre bir
nedeni olmalı. Nedeni de toplumsal baskı. Toplumun baskısı aşk şairi, sevda
şairi Karacaoğlan’ın dörtlüklerini semah sözü yapmış. Rahmetli Nejat Birdoğan Hoca
semahın sözlerinin muhakkak dini içerikli olması gerektiğini söylerdi. Demek ki geçmişten günümüze neler
kaybettik. Aşkı hakikiyle aşkı mecaziyi karıştırdık. Turnaları en iyi ifade
eden sazımızın tüm özelliklerini ve güzelliklerini geçmişten günümüze
taşıyamadık. Acı … Ama gerçek…
KAYNAKÇA
Ali
Esat BOZYİĞİT : Halk Şiirimizde
Turna, Türk Folklor Araştırmaları,
S. 294, s. 6877–6878 İstanbul 1974. Armağan
ELÇİ : Semah Geleneğinin
Uygulanması, Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi, S. 12, Ankara 1999 s. 171–184. Gamze TÜFEKÇİ :
Semahlar, Motif Dergisi S.29. Gıyasettin
AYTAŞ : Türkülerde Turna, Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, Kış 2004. İlhan
Cem ERSEVEN : Alevilerde Semah, 3. Baskı, Ant Yayınları İstanbul 1996. M.
Tevfik OYTAN : Bektaşiliğin İç
Yüzü, 7. Baskı İstanbul Maarif Matbaası, İstanbul 1979.
Mehmet
ERÖZ : Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşilik,
Ankara Kültür Bakanlığı Yayını 1990. Metin
AND : Kutsal Kuşlar
ve Turna Dansı, Forum, S. 101,
Ankara 1958, s. 18–19. Şükrü
ELÇİN : Türk Halk
Edebiyatında Turna Motifi, Türk
Kültürü Araştırmaları, S. 1–2, s. 79–94. Turna fotoğrafları :www.alemim.net/.../47390-turna-semahi.html
www.loadtr.com/resimleri/turna
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] - 17/01/2024 |
BİR EKMEĞİN HİKÂYESİ[1] |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! - 02/10/2022 |
POSTACI… POSTACI… CANIM GÜLÜM POSTACI! |
ÇÖL YEMEN’DE CAN VERENLER - BİRİ MEMET BİRİ MEMİŞ - 28/06/2020 |
emen: Arap Yarımadasının Güneybatı köşesinde olup, mutluluk anlamına gelen bir sıfatla nitelendirilir. Fakat bu sözcük Türkler için geçerli değildir. |
Bunca âşıkların bir hoşu Mahzuni…"İŞTE GİDİYORUM ÇEŞMİ SİYAHIM " - 19/05/2020 |
1940 yılında Kahraman Maraş'ın Elbistan ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. (Dostları onun 1938 yılında doğduğunu ifade etmektedirler.) |
ONU AZRAİL APARDI… - 24/04/2020 |
Yallah şoför yallah apar beni / Kerkük’e tez yetir beni. |
BU TOPRAĞIN TÜRKÜLERİ - 12/04/2020 |
Bu toprağın türküleri gönlümüze ferman, yüreğimize derman olmuş. |
ÇUKUROVA'DA KARACAOĞLAN ÇIĞIRMAK - 31/03/2020 |
Çukurova'yı; Mersin-İskenderun sahil şeridinden, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerine |
BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM… - 15/03/2020 |
Ben türkülere, Çukurova’ya, Toros dağlarına sevdalıyım. Sevdam: Anamın beni tarlada doğurmasından, sekiz yaşına kadar ayakkabıyı tanımayışımdan, yufka ekmeği fırın |
“Sokrat Okuyan Köylüler” - 16/02/2018 |
BEN ÇOK DUYGULANDIM. SİZİ BİLMEM. SELAMLARIMLA. |
Devamı |