Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi62
Bugün Toplam422
Toplam Ziyaret1823112
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
KARAİSALI’DAKİ İLK ÖĞRENCİ PANSİYONU
18/09/2015

 

 1986 yılında Karaisalı’nın nüfusu ilçe merkezi 5.900, ilçe toplamı 60.600 kişiydi. Alan olarak Adana’nın en geniş ilçesiydi. Sadece Karaisalı merkezde, Karsantı ve Akören’de lise ve ortaokul; Çatalan’da ortaokul vardı. 105 köy muhtarlığımız ve yanlış hatırlamıyorsam, 240 küsur yerleşim birimi bulunmaktaydı. Bu 105 muhtarlıktan bugün 58’i Karaisalı’ya bağlılığını sürdürüyor. Kalanı Aladağ, Çukurova ve Sarıçam ilçelerine bağlandı. Bir tanesi de Tarsus’a geçti.

 

Köy çocuklarının ilkokul sonrası eğitimlerine devam edebilmesi neredeyse imkansızdı. Bazıları, eğer bir akrabası varsa ilçede ya da Adana’da onlara sığınarak okuyabilirlerdi. Bazıları tesadüfen, yatılı okul sınavlarını kazanıyor ve devlet tarafından okutuluyordu. Sadece Salbaş’ta ve Karsantı Kıcak köyünde, devleti yönetenlerin beğenmediği, horladığı, ötelediği Süleymancılar denilen gruba ait iki adet yurt vardı ama bu yurtlarda da daha ziyade Kur’an eğitimi gören çocuklar kalıyor; şansı olanlar ortaokula gitme fırsatı yakalıyordu.

 

Ben de aynı kaderin içerisinden geçerek gelmiştim. İlkokulda tüm öğretmenlerim, mutlaka orta öğrenimime devam etmemi hararetle tavsiye ettikleri halde, eğer 1968 yılında Türkiye Kalkınma Vakfı’nca Tarsus’ta açılan 32 öğrenci kapasiteli o minicik öğrenci yurdu olmasa, açılan sınavda ilk otuz iki kişilik listeye girmemiş olsam, ilkokul sonrası eğitimime devam edebilmem mümkün olmayabilirdi. Benimle birlikte mezun olan kız öğrencilerin hiç şansları yoktu. Erkek öğrencilerdense sadece iki kişi ortaokula kaydımızı yaptırabilmiştik. O iki kişiden biri, yani ben; üniversite yıllarında bir yandan da çalışarak kaymakam olmuştum. Diğer arkadaşım, üniversiteyi kazandığı halde yüksek öğrenimine devam edememiş, o tarihte Adana Balcalı Hastane’sinde radyoloji teknisyeni olarak çalışıyordu.

 

Kaymakamlık öncesi altı yıl ilkokul öğretmenliği ve yöneticiliği yapmıştım. Belki de bu yüzden eğitim konuları daha çok vaktimi alıyor, daha çok ilgi alanıma giriyordu. Onca öğrenci mezun olmuşken ilkokuldan, devam edecek imkan yokluğu, parlak zekalı, Anadolu’nun bozulmamış, tertemiz bu yöresi çocuklarının köyde körelip kalmalarına yol açıyordu. Bu, bir kader değil, gelmiş geçmiş yöneticilerin beceriksizliğinin sonucuydu. Bu çıkmaz sokağın önünü açmak gerekiyordu. İlk işim ilçede köy çocuklarının barınabileceği bir yurt açmam olacaktı, olmalıydı.

 

Ama nasıl? Devlet yatırım programına bir yurt veya yatılı pansiyon yapımı, bir şekilde aldırılabilirdi. Adana’da ve Ankara’da takip edilirse bu mümkündü. Ama bu, üç-beş sene daha ihalenin, inşaatın ve mefruşatın temini, yöneticilerin atanması için beklemek demekti. Benimse hemen çözüm bulmam gerekiyordu.

 

İşte o ortamda, bir imkan olduğunu gördüm. İlçe merkezinde tamamen halkın girişimi ve dayanışması ile bir İmam Hatip Lisesi binası inşa edilmekteydi. Binanın zemin katı eğitim öğretime hazır hale gelince, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan resmi açılış için onay istedik ve onay verildi. Atamalar yapıldı.  Binanın sadece zemin katı kullanılacaktı. Birinci katınsa sadece kaba inşaatı bitmişti. Kapı pencere, boya badana gibi ince işler, halktan gelecek yıl toplanacak yardımlarla yapılacaktı. İşte bu binanın inşaatı hızlandırılabilir, yurt gibi yatılı pansiyon olarak kullanılabilirdi.

 

Fikrimi İlçe Milli Eğitim Müdürü Zamir Genç (Allah rahmetini bol etsin), Belediye Başkanı Hasan Hüseyin Kuşçu ve Karaisalılar Derneği (KarDer) Başkanı, eski İl Milli Eğitim Müdürü emekli albay Ali Gür (Allah rahmet etsin) ile paylaştım. Bugün gibi hatırlıyorum. Hepsi de en az benim kadar istekli ve heyecanlıydılar. İmam Hatip Lisesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği (İHLYYD) Başkanı Hüseyin Pehlivan ve dernek yönetim kurulu üyelerini topladım. KarDer Yönetim Kurulu toplantısına Belediye Başkanı ile birlikte katıldık. Onlar da aynı heyecanı gösterdiler. Bu ilgi başaracağımıza inandırdı beni.

 

Sonraki günlerde KarDer’in girişimi ile Adana’daki hemşeriler harekete geçirildi. İHLYY Derneği hemşerilerin maddi destekleriyle binanın inşaat eksiklerinin tamamlanmasını bir yıl öne aldı. Açılacak yurdun yemekhane işletmeciliğini üstlendi. KarDer yurdun mefruşatını (ranzalar, yataklar, battaniyeler, nevresim takımları, kap kacak ve benzerlerini) temin etmeyi üstlendi. Adana’daki hemşerileri harekete geçirdi. Bu konuda iki ismin hatırasını vefa ile anmam gerekir. Birisi Geçioğlu kuyumculuk sahibi (şu anda ismini hatırlamıyorum), diğeri Özel Çağ Koleji sahibi (sonradan Çağ Üniversitesi kurucusu olan) rahmetli Yaşar Bayboğan. Bunlar herkesten fazla katılım sağladılar.

 

İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevellisi olarak bizler de iaşe (yiyecek) alımlarını üstlendik.

 

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yöneticileri ve öğretmen arkadaşlarım “yaz ayları tatil aylarıdır” demediler, boş durmadılar. Özellikle Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürleri Abdulhadi Baz ile Mustafa Arıcı’nın emeklerini şükranla ifade etmeliyim. O yıl mezun olan köy çocukları arasında bir yarışma sınavı açtık. Başarılı 60 öğrenci yurda kayıt hakkı kazandı. İHLYYD yöneticilerini iknada en çok zorlandığım “yurttan sadece İHL öğrencileri değil, ortaokula kayıt yaptıran tüm öğrencilerin yararlanması” konusu idi. Onlar “-İHL binasında açılacak yurtta sadece İHL öğrencilerine hizmet verilmeli” yaklaşımındaydılar. Zor da olsa ikna ettim.

 

Listeler belli olduktan birkaç gün sonra kaymakamlıktaki görevli arkadaşlar “bir köylü vatandaşın benimle görüşmek istediğini” söylediler. Sanırım Eğlence ya da Emelcik Köyü’ndendi. Yanında yuvarlak yüzlü, kısa boylu, tıknaz, gözleri pırıl pırıl parlayan bir erkek çocuğu ile girdi makama. Girerken de oğlanın ensesine bir şaplak oturttu, incitmeden; “-Yürü lan kerata!” diyerek. Sonra bana yöneldi. “-Kaymakam bey, benim beş oğlum var. (Rakamı yanlış hatırlıyor olabilirim.) Bu en küçükleri. Hiç birini okutamadım. Bunu okutmak istiyorum. Ama bu kerata da sizin açtığınız imtihanda yedekten ikinci olmuş. Bunu da alın yurda. Bu da okusun!” dedi. Babasının suçladığı çocuk mahcubiyetten hep yere bakmaktaydı. Adam duru, saf, o Anadolu insanının yakınlığı ve içtenliğiyle samimi bir yaklaşımla kendini ifade etmişti.

 

O anda ortaokuldayken barındığım yurda vardığım ilk günü hatırladım. Yurt ile okul arasındaki bağlantı yolunu dahi bilmiyordum. Nedendir bilmem, arkadaşlarımdan geç kalmıştım. Ve ulaştığımda onlar topluca okula gitmişlerdi. Hakkımı kaybederim korkusuyla, “-Sen niye geç kaldın?” diye soran yurdun bekçisine hıçkırıklar içinde mazeretimi anlatmıştım. O da sevecen bir baba yaklaşımıyla: “-Ağlama, ağlama. Sen de bir gün geç gidersin okula” demişti.

 

Zamir Beyi aradım. “-Hocam yatakhanelere bir ranza daha yerleştirebilir miyiz?” dedim.        “-Hemen bakar, bilgi veririm” dedi. Köylü vatandaş daha çayını içip, daireden ayrılmadan çıktı geldi. “-Kaymakam bey, soldaki son oda var ya, baktım, ölçtüm, oraya bir ranza daha sığdırabiliriz,” dedi. Sanki bir yük kalktı üstümden. Çok sevindim, teşekkür ettim. “-Ranza siparişimizi 31’e çıkaralım, bu delikanlıyla birlikte 61.nci sıradaki çocuğumuzu da davet edelim,” dedim.

 

(Bu konu ile ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan soruşturmayı daha sonraki bir yazıda anlatayım. Çünkü yazımız epeyce uzadı.) Ama bir husus, bir gurur tablosu var ki, siz okuyucularla mutlaka paylaşmak, hem de hemen paylaşmak istiyorum.

 

Karaisalı’dan ayrıldıktan birkaç yıl sonra, tarihinden tam emin değilim, 1993 yılının mayıs ya da haziran ayları olmalı. Diyarbakır’da vali yardımcısı olarak çalışmaktaydım. Bir akşam TRT televizyonunda akşam haberlerini izlemekteydim. Ümit Milli Güreş takımımız mı, Liseler Arası Güreş Milli Takımımız mı, Kanada’da yapılan güreş turnuvasında dünya şampiyonu olmuş. Haberlerde sporcuların yurda dönüşleri ve uçaktan inişleri görüntülü olarak veriliyordu. Mutfaktaki eşimi çağırdım. “-Gel, gel bak ne göreceksin?” dedim. Takımdaki altın madalyalı üç güreşçiden birisi, bizim o meşhur 62.nci sıradaki öğrencimizin ta kendisiydi. İşte o anki mutluluk, tüm yorgunluklara, tüm yılgınlıklara değerdi. O ne güzel bir duyguydu !

 

Bu yazı yarım kaldı. Gerisini gelecek hafta yazalım, okuyalım.

 

Sağlıcakla kalınız.

 

 

 

 

 



1116 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028