Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi71
Bugün Toplam537
Toplam Ziyaret1823227
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
KARAİSALI MERKEZ CAMİİ
15/02/2017

   Temmuz 2005 tarihli, 5393 sayılı yeni Belediye Kanunu öncesi, ülkemizde ibadethanelerin yapımı, onarımı ve bakımı işleri vakıflar ve derneklerle, özel kişi ve kuruluşlarca yapılmaktaydı. Bu kanunla getirilen düzenleme oldukça yerinde ve faydalı olmuştur. Çünkü din, toplu yaşamanın ayrılmaz bir gerekliliği olup ibadethaneler de, cami olsun, cem evi olsun, kilise ya da havra olsun; yerel ve müşterek ihtiyaçlardan doğarlar. 

İlçenin yöneticisi ve ilçe genel idare kuruluşlarının başı, bulunduğu ilçede hükümetin ve ayrı ayrı her bakanın temsilcisi konumundaki kaymakamların, halktan gelen taleplere gözünü, kulağını kapatması beklenemez. Bulundukları yerde yeni ibadethaneler yapılmasına, mevcutların onarımına ihtiyaç duyulması halinde kaymakamın, bu talep haklı ise gerçekleşmesi yolunda vatandaşla birlikte mücadele etmesi ve onları desteklemesi, yönlendirmesi bir zorunluluktur.

 1986-89 yıllarında beş binden fazla nüfusun yaşadığı Karaisalı ilçe merkezinde sadece iki adet cami bulunmaktaydı. Çarşıya yakın olanı Ramazanoğulları Beyliği zamanından kalma, köhne ve basık yapıda, ibadet edenlerin içini karartan, mimari bir ayrıcalığı ve özelliği bulunmayan; halkın talebini karşılama kapasitesinde de olmayan bir yapıdaydı. 

Vatandaşlardan bazıları “mevcut caminin yıkılarak yenisinin yapılması gerektiği” yolunda taleple geldiklerinde; onlara “-Devlet olarak yeni cami inşası konusunda görevli bir kurum bulunmadığını, ancak bir dernek kurarlarsa kendilerine maddi ve manevi destek noktasında elimden geleni esirgemeyeceğimi; Türkiye Diyanet Vakfı’ndan maddi destek alabileceğimizi” bildirdim. 

Yeni bir cami yapılması amacıyla, Karaisalı Merkez Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği kuruldu. Hüseyin Pehlivan, Süllü Aslan, Mustafa Arıkan, Osman Hayri Oktay, Babacan Durak,  Osman Duran, Hüseyin Karadavut ve Ali Kahraman denek kurucularıydı. Bunlardan beşi yönetim kurulu, üçü de denetim kurulu üyesi unvanını aldılar. Ayrıca cami imam-hatibi Abdullah Sapmaz hoca da aktif biçimde dernek faaliyetlerinde görev aldı. İlçe müftüsü ile belediye başkanı teşvik ettiler, her daim destek oldular. 

Karaisalı ülkenin saflığı bozulmamış, Adana’ya çıkmaz sokak gibi bir yolla bağlı, tertemiz insanların yaşadığı ender köşelerinden birisidir. Dernek yönetimindeki hemşerilerin çoğunluğu, sadece askerlik için bölge dışına çıkmış, dış dünya ile ilişkileri ve bilgileri sınırlı, dünya görüşleri de, ufukları da bilgileri çapında insanlardı.

 İlk işimiz, uygulanmak üzere bir mimari proje hazırlatmak veya var olan bir projeyi uygulamaya karar vermekti. Tabii bu arada mevcut eski binanın yıkılması, yeni inşaat kullanılır hale gelinceye kadar cami cemaatının ibadet etmesi için bir mekan ayarlanması gerekmekteydi.

 Yeni bir proje hazırlatmak için paramız yoktu. Belediye başkanı H. Hüseyin Kuşcu ve ilçe müftüsü Kadir Türkmen’le birlikte İl Müftülüğü ve Mimarlar Odası Adana Şubesi’ne bağlı mimarlardan bazı örnek projeler bulduk. Bu projeleri dernek üyeleri ile cami cemaatının ileri gelenlerinin bilgisine sunduk. Tartışıldı. Kiminin dış cephe görünüşü, kiminin kapasitesi uygun değildi. Bazıları alışılmışın dışında modern mimari çizgilerle tasarlanmış olduğundan ilk bakışta tepki gösteriyorlardı. “Yapılacak caminin ilçenin en az, gelecek yüz yıllık ihtiyacına cevap vermesi” yolundaki görüşüm, bazı dernek yöneticilerince abartılı bulunuyordu.

 En son, kaymakamlık kursunda tanıştığım, zamanın Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Hamdi Mert’i aradım. Durumu ve düşüncelerimi anlattım. “- Ellerinde yeni hazırlanmış bir mimari proje bulunduğunu, kendisinin bu projeyi çok beğendiğini, telif hakkı Türkiye Diyanet Vakfı’nda olan bu proje için telif ücreti ödenmesi de gerekmediğini, Karaisalı’da uygulanabileceğini,” söyledi.

 O tarihte Siyasal Bilgiler Fakültesi son sınıf öğrencisi olarak Ankara’da bulunan, -halen Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nda iç denetçi-  değerli kardeşim Mustafa Aslan’dan; “-Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Sayın Hamdi Mert’e uğrayarak, kendisini tanıtıp, ilçe için düşündüğümüz cami projesinden bir takım alarak Karaisalı’ya gelirken getirmesini” rica ettim. Getirdi. 

Gelen projeyi de Dernek Yönetim Kurulu’nun bilgisine sundum. Sonuçta elimizde üzerinde anlaşılan, uygulamaya uygun iki proje kalmıştı, çoğunluğun benimsediği. Yönetimde görev alanlar daha küçük bir cami hayal ediyorlardı. Eğilim İl Müftülüğü’nden gelen projenin uygulanması yolundaydı. Bense Diyanet Vakfı’ndan gelen projenin tatbikini istiyordum. Projeleri değerlendirdiğimiz toplantıda bir karara varamadık. Sonra yeniden toplanmak kararıyla ayrıldık. Kararı zamana yaymayı, böylece, çoğunluğu üzmeden birebir görüşmelerle ikna edebileceğimi düşünüyordum. 

İkinci bir toplantı için bir araya gelemeden, bir müessif olay gerçekleşti. Dernek yöneticileri kaymakamlıktaki toplantı sonrası kendi aralarında yeniden bir durum değerlendirmesi yapmışlar; dernek gelirlerinin yetersizliğini, ilçe halkının fakirliğini, kısa sürede inşaatın tamamlanarak ibadete açılabilmesi avantajını ve dernek olmaları sebebiyle ilçe kaymakamının kendilerine müdahale edemeyeceği düşüncesini de öne alarak, küçük projenin uygulamaya konulmasına karar vermişler. O coşku ile de mevcut eski caminin yıkımına başlamışlar. Çalışma esnasında da cami imamı, dini bilgisine ve birikimine saygı duyduğum, kendisine değer verdiğim, Abdullah hocanın oğlu elektrik akımına kapılarak vefat etmiş. 

Olayı duyunca hem üzüldüm, hem de -tabiri caizse- bozuldum. Birincisi henüz hangi projenin uygulanacağı konusunda genel bir mutabakat sağlanamamıştı. İkincisi, her ne kadar mevcut cami binası kültür varlığı olarak tescilli olmasa da, yıkımı noktasında tereddütlerim vardı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan görüş alınması gerekmekteydi. 

Böyle bir ölüm olayının yaşanmış olması, işin içine Cumhuriyet Savcılığı’nın da karışmasına yol açtı. Savcılık adli soruşturma başlattı. Elbette bir kasıt yoktu, olamazdı. Dikkatsizlikle oluşan bir kaza sonucu ölüm gerçekleşmişti. Ancak Cumhuriyet Savcısı işi derinlemesine ele alır da, tarihi bir eserin yıkılması noktasında konuyu incelemeye girişirse, ilçede yeni cami yaptırma girişimimiz sekteye uğrayacağı gibi; caminin yıkımında dahli olanlar hapse girebilirlerdi. 

Bazı dernek yöneticilerine “yaptıklarının yanlış olduğunu” söylemekle birlikte, ortadaki acı durum sebebiyle konuyu çok da seslendirmedim. “-Aradan biraz zaman ve şu acılı durum geçsin, görüşür, birlikte ortaklaşa bir karara varırız,” dedim. Taziye esnasında merkez cami imam hatibi Abdullah hocayı teselli etmeye çalıştım. Zaten, ölümün de doğum kadar doğal olduğunu bilen biriydi. 

Zamanın ilçe Cumhuriyet savcısı Metin Kurt adında idare ile uyumlu bir arkadaştı. Olayı takiben birkaç gün sonra kendisini ziyaret ettim. Camideki ölüm olayına gelince sohbetin konusu, düşüncelerimi açık açık paylaştım. “-Girişimimizin yarım kalmasından endişeli olduğumu; ortada bir şikayet olmadıkça, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu ile getirilen kısıtlamalar bahsine girmemesi,” konusunda ricada bulundum. Savcı arkadaşım beni haklı buldu. Sonuçta dosya, dallanıp budaklanmadan takipsizlikle kapandı. 

Aradan birkaç hafta geçtikten sonra Dernek Yönetim Kurulu’nu, cami cemaatının diğer ileri gelenleri, belediye başkanı ve ilçe müftüsü ile birlikte kaymakamlık makamında topladım. Mevcut projelerden hangisinin uygulanacağı konusu yeniden tartışıldı. Müftü benim gibi düşünüyor; belediye başkanı beni haklı buluyor ama diğer kişileri de karşısına almak istemediğinden, fikri takip noktasında zayıf kalıyordu. Taşra görmüş, nispeten daha genç kuşak benim gibi düşünürken, çoğunluğu oluşturan diğerleri küçük hacimli projeyi uygulama tarafındaydılar. 

Yaşlılar Diyanet Vakfı projesinin eski caminin yerine sığmayacağını iddia ettiler. Oysa önceden Belediye başkanı ve belediye fen memuru ile kroki üzerinde projenin oturumunu değerlendirmiş ve aplikasyonda bir sorun olmadığını görmüştük. “-Yerinde ölçüm yaparak sığıp sığmayacağına bakalım,” denilince üşenmedim. “-Gidip yerinde görelim,” dedim. Belediye fen memuru öncülüğünde ölçümler yapıldı, sorun olmadığı gösterildi.

 

Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş bulunan eski Ziraat Bankası binasının bahçesinde –ki inşaat alanı ile karşı karşıyadır- toplu vaziyette, ayaküstü durum değerlendirmesi yaparken, dernek yönetim kurulu üyelerinden birinin; “- Biz dernek olarak müftülükten gelen projenin uygulanmasında kararlıyız. Sonuçta bu inşaata harcanacak parayı biz toplayacağız. Böyle büyük bir inşaatı bu ilçede yaşayanlar karşılayamazlar. Üstelik gencecik yeğenimizi bu yolda feda ettik. Acısı içimizde duruyor. Daha da fazla konuşmaya lüzum yok!” mealinde sözler söylediğinde, artık bendeki fren balataları de sıyrılmış(!) oldu.

 

Dernek yönetiminde bulunanlara hitaben; “-Buraya yapılacak eser bu ilçenin gelecek yüz elli yılına, iki yüz yılına hizmet verebilecek kapasitede olmalı. Karaisalı’ya bir kez olsun gelip gidenler ondan etkilenmeli. Eğer küçük bir cami yapacaksak eski camiyi neden yıktık? Biraz büyük düşünün! İnşaat bir yılda bitmezse, üç yılda biter. Üç yılda bitmezse on üç yılda biter. Başlanıp ta bitmeyen cami inşaatı gördünüz mü hiç? Dernek yönetimindeki arkadaşlarımız bu görüşlerinde direniyorlarsa hemen bugün istifa etsinler. Ben onların yerini dolduracak kişiler bulurum,” diye çıkıştım. Takiben; “-Daha da dikleneniniz olursa bugün gidip Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bizzat bulunurum, tarihi camiyi yıkanlar hakkında işlem yapılması için,” diye, bir de tehdit cümlesi savurdum. Toplantı böylece nahoş biçimde son bulmuş oldu. Dağıldık. 

Hükümet konağına dönerken belediye başkanı Hasan Hüseyin Kuşcu ile ilçe müftüsü Kadir Türkmen’e, “-Yönetim Kurulu’ndakilerle tek tek görüşün. İki gün içerisinde yola gelmezlerse, dernek genel kurulunu yeni üyelerle takviye ederek toplantıya çağırıp, gereğini yapalım. Yeni bir yönetim belirleyelim ve işi daha fazla savsaklamayalım!” dedim. 

“Dernek genel kurulunu toplama girişimi” mi, “suç duyurusu tehdidi” mi, etkili oldu bilemiyorum. Sonuçta dirençleri kırıldı ve Diyanet Vakfı’ndan temin edilen projenin uygulanması kesinleşmiş oldu.

……………………………………..

1987 yılında başlayan inşaat 1996 yılında tamamlanabilmiş. Emeği geçenlerle, maddi katkısı bulunanlardan Allah razı olsun. İnşaatın ilk üç yılında ibadet için ilçe merkezinde bulunan Özel İdare İşhanı’nın bodrum katındaki toplantı salonu kullanıldı. Sonra da, uzunca bir süre inşaatın bodrum katı.

…………………………………..

Karaisalı Merkez Camii gerçekten çok fonksiyonel, güneş ışığına dayalı iyi tasarlanmış bir aydınlatma içermekte ve ilçe merkezinin ihtiyaçlarını bugün olduğu gibi önümüzdeki yüz yıl boyunca da karşılayabilecek nitelikte, içine girildiğinde insana ferahlık veren bir güzel eser. Tek eksiği var; emeği geçenlerin zikredildiği bir künyesinin bulunmaması. Bu eserin inşasına teşebbüs aşamasından, bitirilinceye kadar emek verenlerin bir mermer kaide üzerine yazılarak, cami girişinde uygun bir yere montesi yerinde olacaktır. Böylece, bir kısmı rahmeti rahmana gitmiş, emektarların anısı yaşatılmış, kimlik bilgileri gelecek nesillere aktarılmış olur. 

Sağlıcakla kalınız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



1320 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028