Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi76
Bugün Toplam514
Toplam Ziyaret1823204
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
ATAMA YETKİSİ CUMHURBAŞKANINDA OLMALIDIR
11/03/2017

 

Cumhurbaşkanı şahsında Devleti ve milletin birliğini temsil eder. Devletin başı, milletin önderidir. İşte bu vasıfları sebebiyle, millet adına karar verip iş yapacak yüksek bürokratlarla, Yargı erkinin başındaki kişilerin bizatihi Cumharbaşkanı’nca atanması bir zorunluluk ve nezaket gereğidir.

Anayasa oylaması ile ilgili tartışmalardan birisinin, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler, Savcılar Kurulu üyeliklerine yapılacak atamalar olduğu bilinmektedir.

Ben konulara ön yargı ile değil, ilkelerle yaklaşmaya çalışırım. Ama sonuçta ben de insanım ve zaaflarım, hislerim, dünya görüşüm, dini inançlarım, içinde doğup büyüdüğüm toplumsal yargıları oluşturan kültürel değerler fikirlerimi ve davranışlarımı etkiler.

Bir önceki yazımda da ifade ettiğim üzere tarihin akışı içerisinde insanlığın geldiği aşama bir veri olarak ortadadır. Tarihin akışını, önüne bir bent çekerek geriye döndüremezsiniz. Belki geçici sürelerle aksamalar yaşanır ama insanlık tarihinin akışı, insanın eşref-i mahlukat olduğu; en önemli değer olduğu gerçeğini değiştiremez.  Yönetim biçimi olarak insan fıtratına en uygun yönetim şekli hukuka dayalı, demokratik, laik, insan onuruna değer veren, çoğulcu; azınlığın da hak ve çıkarlarına saygı gösteren demokratik cumhuriyettir.

Bu sistemde, her anlamda yetki milletindir. Büyük Atatürk bunu “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir!” diyerek kayda geçirmiştir. Meşruiyetin kaynağı ne sema, ne kan bağı, ne bilgelik, ne zenginlik ne de başka bir mefhum değil; bizzat milletin kendisi ve milletin kararıdır.

Anayasalar, milletin egemenliğini hangi organlar eliyle, nasıl kullanacağını düzenleyen metinleridir. Yürütme, yasama ve yargının kullandıkları güç milletin gücüdür. Bu organlarda yer alanlar millete vekaleten karar vermektedirler. Mahkeme kararları “Türk Milleti Adına” diye başlar. O halde sorgulamamız lazım. “Millet Yargı’ya güç kullanma yetkisini nasıl vermiştir? Gerçekten vermiş midir?

Yasama ve yürütme organlarının seçimle belirlenmiş olması onların meşruiyet belgesidir. Seçimlere hile karıştırılmamışsa, burada bir şek ya da şüphe söz konusu olamaz. Yargı organında görev alanların özel nitelikleri olması ve tarafsızlıklarının korunması ihtiyacı sebebiyle, genel seçimle iş başına getirilmeleri düşünülemez. Bunların meşruluğu, seçimlerde beliren milli iradenin temsil edildiği TBMM tarafından belirlenip, Cumhurbaşkanı tarafından göreve atanmalarıyla sağlanacaktır.

Burada “milli irade” kavramı üzerinde durmak gerekir. “Milli iradenin tecelligahı meclistir.” Bazılarının, özellikle de iktidarda olanların, söylediği ve anladığı anlamda “milli irade = iktidar” demek değildir. Milli irade, iktidarı ve muhalefeti ile bir bütün olarak meclisin tamamıdır.

Cumhurbaşkanı ise şahsında Devleti ve milletin birliğini temsil eder. Devletin başı, milletin lideri/önderi olmak durumundadır. İşte bu vasıfları sebebiyle, millet adına karar verip uygulayacak yüksek bürokratlarla Yargı erkinin başındaki kişilerin bizatihi Cumharbaşkanı’nca atanması bir zorunluluk ve nezaket gereğidir.

Yargı hiyerarşisinin tepesinde Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) yer alır. Yasama kararlarını denetleyecek, yasama ve yürütme organındakileri yargılayacak AYM ile yargıçların atanmasını, görevlendirilmesini, denetlenmesini ve azlini yapacak HSK üyelerinin meşruiyeti, milletin iradesiyle o göreve gelmiş olmalarına bağlıdır. Bu nasıl sağlanır?

Bu, yetki makamına atanacak, nitelikleri belirli kişilerin, TBMM’nin nitelikli çoğunluğu ile belirlenmesi ve resmi atamasının da Cumhurbaşkanı’nca gerçekleştirilmesiyle sağlanır. Nitelikli çoğunluk, kararın oluşumunda iktidar ile birlikte muhalefetin görüş ve oyunun da yer aldığı çoğunluktur. Oranı 3/5 olabileceği gibi, 2/3 de olabilir.

Anayasanın mevcut ve önerilen değişiklikle getirilen hükümlerini incelersek, ortada bir tutarlılık ve ilkeli duruş bulunmadığı görülecektir.

Mevcut Anayasa’mızın 146.ncı maddesine göre 17 kişi olan AYM üyelerinin 3’ü TBMM Genel Kurulu’nun salt çoğunluğu ile, 10’u ise Cumhurbaşkanı’nca, yüksek yargı organlarının belirlediği adaylar arasından atanmaktadır. Geriye kalan 4 üye ise Cumhurbaşkanı tarafından, belli meslek grupları içerisinden herhangi bir kayda bağlı olmaksızın, istediği şekilde belirlenerek atanmaktadır.

Yeni düzenleme ile 146.ncı maddedeki 17 olan üye sayısı 15’e indirilmekte; adaylık sürecinden gelerek atanan 2 askeri hakim listeden çıkartılmakta, başka bir değişiklik yapılmamaktadır.

İçlerinden on bir adedi ön seçimle belirlense bile, “milli iradeye değil, yargıçlarla iktidar çoğunluğuna dayalı” şekilde yapılan bu görevlendirmeleri savunmak mümkün değildir.

Mevcut Anayasa’mızın 159.ncu maddesine göre 22 asıl ve 12 yedek üyeden oluşan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin 2’si (Adalet Bakanı ve Müsteşarı)  doğal üyedir. 4 asıl üye her hangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın Cumhurbaşkanı’nca öğretim üyeleri ve avukatlar arasından atanır.  Kalan 16 asıl ve 12 yedek üye ise değişik kademedeki adli kurumlar veya hakim ve savcılar arasından seçilmektedirler.

159.ncu maddede yapılan değişiklikle üye sayısı 13’e indirilmekte, Adalet Bakanı ve Müsteşarı’ndan oluşan doğal üyelerin yerleri korunmakta; 4 üyenin adli ve idari yargı mensupları arasından Cumhurbaşkanı’nın keyfince atanması, 7 üyeninse bir adaylık süreci sonunda TBMM Genel Kurulu’nun 2/3 çoğunluğuyla yapacağı seçimle belirlenmesi kuralı getirilmektedir.

Mevcut Anayasa’nın bu maddesinde, 2010 değişikliği ile millet iradesinden kopuk, milletle bağı olmayan 16/22 oranında kısmi bir “Yargıçlar Devleti / jurokrasi”  uygulaması düzenlenmişti. Bu düzenlemeyi de AKP iktidarı yapmıştı; sonucu malum! Önerilen değişiklikle, görevlendirmelerin 7/13 oranında milli iradeye dayandırıldığı görülmektedir. Burada Cumhurbaşkanı’nca yapılan görevlendirmenin de milli iradeye dayandığı ifade edilebilirse de; yukarıda açıklandığı üzere içerisinde muhalefet iradesini barındırmayan bir irade,  “milli irade” değil, eksik bir iradedir.

İdeal olmasa da, yapılan düzenleme mevcut durumdan daha ehvendir. Bu madde, mevcut haliyle “evet”i hak etse de, eksik bir düzenlemedir. Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nın kurulda yer alması, üyelerin tamamının TBMM’nin nitelikli çoğunluğu ile belirlenmemesi eksikliktir. Bu hali ile, yargı bağımsızlığını zedeleyen yapı kısmen devam etmektedir

Tekraren ifade etmek gerekirse:

Yargı, Anayasa’ya yazılmakla “bağımsız/adil” olmaz. Bağımsızlık, yargıçların atanmasında iktidar etkisi azaltılıp, “milli irade” etkisi öne çıkarılmakla olur.  Atanma yanında görevden alınma, görev yeri değiştirilmesi ve emeklilik konularında da objektif kurallar ve yüksek yargıda “zaman sınırlı ve yenilenmesi olmayan bir görevlendirme esası” getirilmelidir.

İktidar sahiplerini etkileyen bir karar verdiğinde, “görevini kaybetme” ya da “görev süresi uzatılmama” riski bulunan yargıcın kararı, baskı altında demektir.

Toplumsal huzur dileklerimle selamlarım.

 



578 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028