Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam345
Toplam Ziyaret1830965
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
TACİZ Mİ, İFTİRA MI?
19/03/2017

                                    

1987 ya da 88 yılıydı. Bir gün Örcün köyü muhtarı kaymakamlık makamındaki görevlilere, benimle özel görüşme yapmak istediğini söylemiş. Buyur ettim.

Üzüntülü, sıkıntılı ve tedirgindi. “- Sayın kaymakamım beni kurtarın,” diye başladı söze.

“- Hayırdır muhtar, ne demek istiyorsun?” dedim.

Anlatımına bakılırsa durum iç açıcı değildi. Muhtarın köyüne eğitim öğretim yılı başında yeni bir öğretmen atanır. Bayandır ve köy okulunda tek öğretmendir. Bu sebeple muhtarın ailesi, eşi ve kızları sahiplenirler yeni öğretmeni. Lojmanda yalnız kalmasın diye muhtar, kızlarından birini her gece öğretmene arkadaşlık etmekle görevlendirir. Bayan öğretmen bu ilgiden memnundur. Ne var ki öğretmen mesaisine gerekli titizliği göstermez. Cuma günleri okulu terk etmekte, pazartesi öğleden sonra gelmektedir. Bu durum velilerin tepkisini çeker. Muhtar da uygun bir üslupla bayan öğretmeni uyarır. Ama düzelme olmaz. Sonunda durumu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirmek zorunda kalır.

Milli Eğitim Müdürlüğü disiplin soruşturması başlatır. Bayan öğretmen artık muhtarın ailesiyle arayı açar. O da yetmez. Cumhuriyet Savcılığı’na “muhtarın, okul lojmanına gelerek kötü niyetle kendisini taciz ettiğini” bildiren bir dilekçeyle, şikayet eder.

Cumhuriyet Savcısı davet ettiğinde muhtar olanları anlatır. Başlangıçta önemsememiştir iddiayı. “- Olur mu öyle şey, o benim kızım yaşında. Yanına kendi kızımı arkadaş verdim,” der ama danıştığı avukatlar, durumun ciddiyetini anlatırlar. Dosyadaki suçlama ile ilgili olarak, “Mağdurenin beyanı inandırıcı ise başka delile gerek yoktur. Hiçbir bayan durup dururken kendisinin toplum içerisinde lekelenmesine yol açacak bir beyanda bulunmaz” düşüncesi Yargıtay’ın yerleşik içtihadıdır.

Savcılık iddiayı ciddi bulur ve dava açar. Dava kabul edilir.

Muhtar, mahalli ölçülerde orta halli sayılabilecek biridir. Bir avukat tutar. Avukat öğretmenin disiplin cezalarını lehe delil olarak mahkemeye sunar. Duruşma hakimi “-Konu ile ilgisi yoktur,” diyerek bu delili kabul etmez. Tanık dinletmek ister. “Davacının kendi beyanına göre suçun işlenişi sırasında gören olmadığından”, tanık dinlenmesine de ihtiyaç duyulmamış, avukatın talebi reddedilmiştir.

Öğretmenin görev yeri değiştirilir. Yeni görev yerinde de disiplinsizliği devam eden bayan öğretmene Milli Eğitim Müdürlüğü’nce, yeni görev yerinde ikinci defa bir disiplin cezası daha verilmiştir. Avukat bu durumu da delil olarak sunar. Ama dikkate alınmaz, değerlendirilmez.

Duruşmalar ilerlemiş, avukatının dediğine göre karar aşamasına gelinmiştir.

Bu arada muhtarın avukatı bir gün, bayan öğretmeni ilçe merkezinde hakimin öğretmen olan eşi ile birlikte adliye lojmanlarına girerken görür. Yaptığı araştırmada mağdure ile hakimin, her ikisinin de Sivas’ın aynı ilçesinden olduklarını tespit eder. Son çare olarak “reddi hakim” talebinde bulunacağını, ama mevcut delillerin “reddi hakim” için de yeterli olmadığını, söylemiştir.

Tüm bunları anlattıktan sonra muhtar: “- Kaymakam bey, beni sadece siz kurtarırsınız. Hakim bey sizi kırmaz. Ne olur bana yardımcı olun. Yoksa bu hakim beni yakacak!” dedi. Kendisine yardım etmem için yalvarmaktaydı.

Muhtara; “Adliye işlerine karışamayacağımı, konuyu hakime açmış olmamın, kendi lehine değil; bizatihi aleyhine bir ortam doğuracağını” anlatmaya çalıştım. O, ikna olmuyor, kendisine yardımcı olmam için ısrar ediyordu.

Prensip olarak yargıçların dosyadaki delillere ve vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri gerektiğine inandım ve tüm meslek hayatım boyunca hiçbir adli konuda hiçbir yargıçtan talebi bırakın, ima yoluyla bile, bir ayrıcalık beklememeye özen gösterdim. Ben adalet dağıtan bu insanlara, herhangi, sıradan bir insandan çok daha farklı, çok daha fazla saygı ve ilişkilerimde özen gösterdiğime inanıyorum. Hatta yıllar sonra kendimi değerlendirdiğimde, bendeki saygının “gereğinden fazla, gerçekçi olmaktan da uzak” olduğunu değerlendirdim. Onların da insan olduklarını, hata yapabileceklerini, zaafları olabileceğini çok geç anladım.

………………………………………………

Olacak bu ya, muhtarın dosyası karara bağlanmadan ilçedeki ceza hakimi H.Ç.’nin tayini çıktı. Yerine de, lise yıllarında aynı okulda, aynı sınıfta birlikte okuduğum; aynı yatılılık şartlarını taşıdığım bir arkadaşım E.A. atandı. Ailece sevindik. Eşim de hakim arkadaşımın eşi ile iyi anlaşıyordu. Ailemiz genişlemiş gibi oldu.

Bir hafta sonu, hakim beyle eşini de alarak ailece şehrin dışında ormanlık bir alanda temiz hava almaya çıkmıştık. Hakim beyin henüz çocuğu yoktu. Hanımlar kendi aralarında sohbet ederken biz de, benim oğlanın sorularını cevaplandırmaya çalışıyor, havadan sudan konuşuyorduk.

Hakim arkadaşım:

“- Yılmazcığım, sana bir şey sormak istiyorum” dedi. “Örcün köyü muhtarını tanıyıp tanımadığımı, nasıl biri olduğunu,” sordu. Ben de:

Gayet iyi tanıdığımı, halim selim biri olarak bildiğimi; işi gücü yerinde, muhtar arkadaşları tarafından da sevilen, saygı duyulan biri olduğunu” söyledim.

Hakim bey devamla:

“- Elimde bir dosya var. Birkaç defa inceledim. Duruşmaları bitmiş. Karar aşamasında olan bir dosya. Ama bu dosyada beni huzursuz eden bir şey var! Rahatsızım. Dosya o kadar güzel hazırlanmış, o kadar iyi tertiplenmiş ki böyle düzenli dosya bulmak genelde zordur, ceza davalarında. Her şey mahkumiyeti işaret ediyor. Dosyanın bu kadar tertipli, düzenli olması da beni ürkütüyor. İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyorum ve vicdanen rahat değilim,” dediğinde ben konuyu anladım. Sözünün başında muhtarı niçin sorduğuna anlam verememiştim.

“-Dosyanın konusunu biliyorum,” dedim. Ve bildiklerimi anlattım. “Kendisi sormamış olsaydı, bu konuyu ona açmayacağımı” da ekledim.

“- Demek ki rahatsızlığım boşuna değilmiş! O zaman, hakim değişikliği gerekçesiyle bir duruşma daha yapıp, karar öncesi başka bir delilleri ve diyecekleri olup olmadığını, taraflara ya da vekillerine bir de ben sorayım,” dedi.

………………………………………………..

Birkaç gün sonra muhtar yine uğradı, boynunu bükmüş vaziyette, çaresizliği kabullenmiş olarak: “- Kaymakam bey bugün duruşmam var. Kaderimde varsa, katlanırım. Ne yapayım?” dedi. Ben de; “Umudunu kesmemesini, adalete güvenmesini; ceza hakiminin değişmiş olmasının umut verici olduğunu; eğer karar verilirse, sonucunu merak ettiğimi,” söyledim.

Muhtar bir saat sonra uğradı. Çok seviniyordu. “Önceki hakimin reddettiği delilleri bu hakimin kabul ettiğini; öğretmenle arasının nasıl açıldığına dair tanık dinlemeyi de kabul ettiğini,” avukatın; “- Şeytanın bacağını kırdık!” dediğini aktardı.

İlerleyen zamanda, bir sonraki duruşmada muhtarın beraat ettiğini öğrendim. Kendisi ile birlikte ben de sevindim.

Hakim beyle yaptığımız konuşma aramızda sır kaldı. Muhtarın hiçbir zaman bilgisi olmadı.

Adaletli, huzurlu günler ve gelecekler temennisiyle.



623 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.652334.7912
Euro36.423936.5699