Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi72
Bugün Toplam566
Toplam Ziyaret1823256
Yılmaz Aydoğan
yaydogan33@gmail.com
SURİYE, HATAY VE KIBRIS (2)
31/05/2017


(Dünden devam.)

Bu çalışmalar esnasında, “Suriye’nin PKK’yı desteklediği, Abdullah Öcalan’ın kaldığı evin dahi bilindiği ve istihbarat elemanlarımızca izlendiği; Suriye’de nüfusun %15’ini oluşturan Nusayri azınlığın iktidarda olduğu; askeri darbe ile gelen yönetimin temelde mezhepçi bir azınlığa dayandığı,” anlatıldı. 

Çalışmaların tartışma aşamasında, milli güvenliğimizi en çok tehdit eden PKK örgütüne Suriye Devleti’nce verilen desteğin nasıl sonlandırılabileceği tartışılırken, bir soru sordum:    “- Madem her şeyi biliyoruz. Neden azınlığa dayalı bir yönetimin alaşağı edilmesine yönelik bir çalışma yapmıyoruz? Hafız Esad’ın ayakları altına bir kalıp sabun koyup, ayağını kaydırmak bu kadar zor mu?” Ve ekledim: “- Şimdiye kadar arkasındaki Sovyetler Birliği desteği sebebiyle ağırdan almış olabiliriz. Ama şimdi biliyoruz ki Sovyetler Birliği dağılma aşamasında. Kendi başlarının derdine düşmüşler. Suriye’ye askeri bir destek vermeleri imkansız gibi duruyor,” dedim. 

Uzman; “Her ne kadar Esad ailesi bir azınlığı temsil ediyorsa da, ülkedeki diğer gruplara da yönetimde önemli görevler verildiğini; orduda Türkmen generaller, ticaret ve sanayide yönetimle bütünleşmiş Hıristiyanlar, devlet bürokrasisinde azımsanamayacak miktarda Sünni Araplar bulunduğunu; bu anlamda yönetimin tabanını genişletme konusunda başarılı olduğunu; ülkedeki dışlanan tek etnik grubun Kürtler olduğunu, Kürtlere kimlik dahi verilmediğini, çoğunun vatansız (haymatlos) statüsünde olduklarını,” anlattı.

 

Hatırladığım kadarıyla Kürtler nüfus olarak pek ehemmiyetli değildiler. Ülkenin doğusundaki Haseki vilayetinde Haseki ile Kamışlı bölgesinde; bir miktar da Ayn-el Arap ve Afrin’de bulunmaktaydılar. Sosyolojik olarak azınlık olan ve yönetimin içinden geldiği Nusayri Araplar batıda Akdeniz kıyısındaki Lazkiye ve Tartus ağırlıklı olmak üzere Lazkiye-Şam arasında ve Şam’da yerleşik durumdaydılar. 

Türkmenler ülkede Araplar’dan sonraki en yaygın etnik grubu oluşturmakta ve kuzey doğudaki Telabyad’tan başlayarak Türkiye sınırı boyunca Halep’e kadar uzanan bölgede; batıda Lazkiye ve kuzeyindeki Bayırbucak bölgesinde, orta kesimde Hama-Humus-Tartus üçgeninde, güneyde ise Golan’ın arkasındaki kırsal alanda, kısmen Deraa, Kuneytra ve Şam’da yerleşik durumdaydılar. Özellikle Bayırbucak kırsalında; Hama, Humus ve Halep kırsalı ile şehir merkezlerinde hatırı sayılır bir çoğunlukları vardı. 

Yukarıda anlattığım soruya görevli uzmanın verdiği cevap çok enteresandı ve hiç unutmadım:

“- Hafız Esad’ın ayağını kaydırmak zor değil! İç karışıklığı teşvik edersin, içeride muhaliflere el altından destek verirsin. Bir süre sonra Esad’ın devrilmesi kaçınılmaz olur. Ama asıl sorun ondan sonra başlar. Esad’ın yokluğu bir boşluk doğuracaktır. Bu boşluğu dolduracak, bu kadar farklı etnik ve dini gruplardan oluşan ama henüz millet olamamış bir topluluğu bir arada tutmak mümkün görülmüyor. Bu ülkede bir Suriye/Süryani/Surian(!) milleti yok. Hıristiyanlar kendilerini ‘Hıristiyan azınlık’, Türkmenler ‘Türkmen’, Araplar’ın bir kısmı ‘Nusayri’, diğerleri mensubu oldukları ‘kabilenin adı’ ile tanımlıyorlar. Bizim için Suriye’nin bütünlüğü, dağılmasından evladır. Güneyimizdeki 900 km.lik sınırımızın sağlam durması Suriye’de birliğin korunması ile mümkündür. Parçalanmış bir Suriye bizim ülkemiz için bir tehdittir! Hem de çok büyük bir tehdittir.”

……………………………………………………. 

Arap baharı” Suriye’ye ulaştığında bu anımı hatırladım. Belki dost meclislerinde, arkadaş ortamında söylemişimdir ama bu şekilde toplu biçimde yazmak, bu güne kadar kısmet olmamıştı.

 Son beş yıldan beri süregelen Suriye iç savaşını değerlendirdiğimde hayıflanmaktan kendimi alamıyorum. Ülkeyi yönetenlerin dış politikada ne kadar çapsız, ne kadar beceriksiz olduğunu görüyor; inanın Putin’e, kendi milleti adına, gıpta ediyorum. 

Ülkeyi yönetme iddiasında olanların öncelikle kendi tarihlerini doğru kaynaklardan öğrenmiş, içselleştirmiş olmaları; akan zaman içerisinde Devlet aklının oluşturduğu birikimlere, değerlendirmelere saygı duyması gerekli ve önemlidir. Devleti yönetenlerin kendi çıkarları ile milli çıkarların çatıştığı durumlarda, milli çıkarları öne alanlardan olması beklenir. Bu kişilerin, aynı zamanda Uluslar arası konjonktürü iyi etüt etmeleri bir mecburiyettir. 

Tarihi, Kadir Mısıroğlu ya da Mustafa Armağan’dan öğrenenler, anlatılan saçmalıkları essah sanır; Devlet aklını temsil eden milli kurumların raporlarını elinin tersiyle iter ve sonuçta ülkenin ve milletin bekasını tehlikeye düşürürler. İşte bugün bunu yaşıyoruz. 

Devlet kadrolarında olanların, bugün Suriye’de yaşananları bundan yirmi yedi yıl önce görebildiklerine ben şahit olmuşumdur. Bu kadrolar, uydurma Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslarla dağıtılınca, Suriye’deki toplumsal varlığı sayılı Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen bir örgüt, bugün, 910 km.lik Suriye sınırımızın 700 km.lik bölümüne yerleşmiş durumda. 

Ne kadar acı değil mi? 

(Devamı yarın!)



658 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YEREL SEÇİMLERDE TARSUS - 02/09/2023
YEREL SEÇİMLERDE TARSUS
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN - 14/02/2023
ANCAK YARASALAR KORKAR IŞIKTAN
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ? - 08/02/2023
DEPREMDE BİZ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORUZ?
NE KADAR ÖZLEMİŞİZ BÜTÜNLEŞMEYİ? - 13/09/2022
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i oldum olası sevmem… Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa da kendisini, Türk kültüründen daha çok kadim Yunan kültürüne yakın saydığını, milli bir çizgide olmadığını görüyorum.
NEDİR MİLLİ SİYASET -2- - 25/07/2022
Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923 yılında söylediği aşağıdaki sözleri onun, yolun en başından itibaren ‘Milli Siyaset’ düşüncesine sahip olduğunu gösterir:
NEDİR MİLLİ SİYASET ?(1) - 15/07/2022
Son yarım yüzyılda ülkemizin savrulduğu mevcut durumun iç ve dış “hareket ettiricileri”, onların planları, uygulamaları ve geldiğimiz yer, iyi incelenmeli ve doğru teşhis edilmelidir.
YENİDEN MİLLİ SİYASET 2 - 05/07/2022
1821 Mora kalkışması ile başlayan ve 7 Ekim 1912 / 30 Mayıs 1913 arası sekiz aylık dönemde kaybettiğimiz Balkanlarda, Türk kırımının zirveye ulaştığını; Osmanlı’nın bu 90 (doksan) yıllık geri çekilme döneminde 2.500.000 Türk’ün kırıma uğradığını, 8.0
YENİDEN MİLLİ SİYASET 1 - 04/07/2022
(“Yeniden milli Siyaset” yayın hazırlıkları yaptığım kitabımın adıdır. Kitabın “Sonsöz” Bölümünü okuyucularımla paylaşmak istedim.)
AYDIN PARTİCİLİĞİ - 01/06/2022
[ Bilirsiniz bizim kültürümüzün bir parçası olan sözlü halk edebiyatımızda Hz. Süleyman, “Kuş dili bilen,” olarak anlatılır. Hz. Süleyman ile kanadı kırık bir kuş arasında geçtiği söylenen öykü, “İnsanlar ders alsınlar,” diye tekrarlanır, kuşaklar bo
 Devamı
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028